ETABEY KARATOPRAK yazdı: "Genetik Türkler, Kültür Türkleri ve Ümmetçiler"

 Ülkemizde farklı etnik kökene bağlı insan toplulukları olmasına rağmen dini ve mezebi ayrı olmayan sünnilerin aynı millet olduğu bize öğretilmişti. Çocukluğumuz da (69 yaşındayım) Kafkaslılar, Çerkezler, Lazlar, Osetler, Arnavutlar, Hemşinliler, Boşnaklar diye bir kavram bilmiyorduk. Hepsi Müslüman ve Türk. Okulda da "Ne Mutlu Türküm Diyene" andını hepimiz öğrendiğimiz için sorun da yoktu. Fakat ilkokul yıllarımda yazları Erzurum Narmanlı Camisi medresesine Kur'an okuma kursuna gittiğimde cuma günleri ders diye, bir dizi bilgi soru ve cevap şeklinde öğretiliyordu.

Hoca : Talebeler :

Rabbin kim? Allah.

Kimin ümmetisin? Hz. Muhammed.

Kimin milletisin? Halil İbrahim.

**

Okulda Türk olduğumuzu, cami medresesinde de Halil İbrahim (sami ırkı) milletinden olduğumuzu öğrenmiştik. Bu yöntem ile Osmanlı'nın "millet" kavramına bakışı öğretiliyordu.

Liseyi bitirdiğimiz 1968 yılından sonra MHP'nin kuruluş çalışmalarında hararetle "türkçülük" kavramıyla "Türklük" tanımlamaları tartişılıyordu. MHP Genel Başkanı olan Alparslan Türkeş son noktayı koydu. Alparslan Türkeş’e göre Türk milliyetçiliğinin temel görüşü şöyleydi: “Türk milletinden olmak, Türk milletini sevmek ve Türk devletine sadakatle hizmet aşkı taşımak, vatana bağlılık duygusu içinde bulunmak ve Türk milletinin yükselmesi için elinden gelen her fedakarlığı yapmak ve çalışmak duygusu ve şuurudur. Bu duygu ve şuuru taşıyan herkes Türk’tür. Kalbinde yabancı başka bir milletin özlemini, özentisini taşımayan, kendisini Türk hisseden, Türklüğü benimseyen ve Türk Milletine, Türk devletine hizmet aşkı taşıyan herkes Türk’tür.” (Kaynak: https://yenidenergenekon.com/235-alparslan-turkesin-milliyetcilik-tanimi/)

Osmanlı döneminde kan bağı ile türk olan müslümanların dışında gönüllü veya kılıç zoru ile Hanefi müslüman olmuş, sonra türkçeyi öğrenmiş ve türküm demeye başlamış bireyler de böylece "kültür türkü"  olarak "türk" kimliği kazanmış oluyorlar. Bunların dışındakiler türk milliyetçisi olamadıkları için türk sayılmıyorlar. Müsllüman olunmadan türk olunmayacağını da şehirlerarası yolculuklarda ve kontrol noktalarında MHP'liler tarafından "sure, ezan ve dua sorgusu"na çekildiğimizde öğrendik.. Bilemeyenler dinsiz ve komünist olarak darp ediliyorlardı.

1970'li yıllarda Erbakan ile tüm insanların Halil İbrahim soyundan geldiğini ve esas olanın ümmet olduğunu öğrendik. Erbakan’ın düşüncesindeki “aziz millet”, sosyoloji biliminin tanımladığı ve bütün dünyanın kabul ettiği millet değildi. O, İslâm milletlerini tek bir millet kabul ediyor, dolayısıyla “Ne mutlu Türküm diyene” felsefesini benimsemiyordu. (Kaynak Yeniçağ: Erbakan Hoca ve Türklük mayası! - Arslan BULUT.. https://www.yenicaggazetesi.com.tr/erbakan-hoca-ve-turkluk-mayasi-17175yy.htm)

Ümmetcilik esasına dayalı modelinin adı da "Milli Görüş" idi. Kendi ağzından en güzel tanımının videosu: 01 ERBAKAN HOCADAN MİLLİ GÖRÜŞÜN TARİFİ.mp4 https://www.youtube.com/watch?v=cF6tTYHTm1o

bunun dışında kalanlar da islam sayılmadıkları için gayri müslim veya kafir olarak nitelendirilyorlar. Milletten sayılmıyorlar.

Öyleki Osmanlı döneminde olduğu gibi sonrada Karaman türkleri hristiyan oldukları için dışlanmışlar ve mübadele ile Yunanistana gönderilmişlerdir. Bu konu da Youtube'ta izlediğim iki ilginç videonun birincisi: babası Yunan saflarında yer almış altı yaşında göçeden biri "Karamanlı Rum Hacı Ana Kadinko ile ropörtaj. https://www.youtube.com/watch?v=Y4TGJYOnuK4. İkinciside Yunan ordusuna katılan ve esir düşen İzmirli 2 Rum’un, Atatürk'le diyaloğu https://www.youtube.com/watch?v=9rjIQNTdbWw .

Ümmetçiler, laik cumhuriyetin kurucuları olan türkçüleri ülke için en zararlı insanlar olarak görüyor ve müslümanların dinlerini yaşamalarındaki en büyük engel olarak kabul ediliyorlardı. Bu türkçülük neden tepki görüyor? Kanı türk olan genetik türkçülerin ümmetçi olmadan türklüğe bile kabul görülmemelerinin nedenleri ne idi? Çorum, Maraş ve Sivas olaylarının sebebi ne idi? Neden mezhepcilik dinin öne geçiyordu?

Laikliği benimseyen türklerin islam anlayışı ile ümmetcilerin islam anlayışı arasındaki çelişki veya fark nedir? Bu durumun Kur'an ayetleri ile izahı yapılabilir mi? Bildiğim kadarı ile açıklamaya çalışacağım.

KUR'AN'a göre yaradanın Alemde 4 tür varlık halkettiğini (yarattığını) öğreniyoruz.

MELEKLER : Birinci tür varlıklarI Nurdan yaratmış. Bunlar meleklerdir. Akıl ve zekadan mürekkeptirler. Sadece söyleneni yaparlar. Günahsızdırlar. ZUHRUF SURESİ : "Yoksa onların sırlarını ve gizli konuşmalarını duymadığımızı mı sanıyorlar? Hayır öyle değil, yanlarındaki elçilerimiz (melekler) yazmaktadırlar. 80﴿" . RA'D SURESİ : "İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah'ın emriyle onu korurlar. Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah'tan başka hiçbir yardımcı da yoktur. 11﴿".

HAYVANLAR : Topraktan yarattığı ikinci tür varlıklara sadece nefis vermiş . doğarlar yaşarlar, ölürler. bunlar hayvanlardır. ZÜMER SURESİ: O, sizi bir tek nefisten yarattı. Sonra ondan eşini var etti. Sizin için hayvanlardan (erkek ve dişi olarak) sekiz eş yarattı. Sizi annelerinizin karnında bir yaratılıştan öbürüne geçirerek üç (kat) karanlık içinde oluşturuyor. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Mülk (mutlak hakimiyet) yalnız onundur. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O halde nasıl oluyor da haktan döndürülüyorsunuz? 6﴿ Aklı olmayan insanları hayvana benzeterek hayvanların aklının olmadığın açıklayan ayet. FURKÂN SURESİ : Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar. 44﴿ Hayvanlar incelendiğinde doğma, doğurma, emzirme, şefkat, yavru bakma, gezdirme, besleme, saldırma, kavga, avlama, parçalama, korkma, kaçma, korkutucu veya kandırıcı sesler çıkarma, dokunma, okşama, yalama, ısırma, öpme, oynama, arzu, istek, çiftleşme, çiftleşmek için kavga ve eşi hazırlama, cinselliik, süslenme, gasp gibi mekanik kavramlar nefsin özellikleri oluyor. İnsani veya hayvani duyguların ve duygusal davranışların tümü nefsin öğeleridir. YÂSÎN SURESİ : Görmedilermi ki biz onlar için, ellerimizin (kudretimizin) eseri olan hayvanlar yarattık da onlar bu hayvanlara sahip oluyorlar. 71﴿ Biz o hayvanları kendilerine boyun eğdirdik. Onlardan bir kısmı binekleridir, bir kısmını da yerler. 72﴿ Onlar için bu hayvanlarda (daha pek çok) yararlar ve içecekler vardır. Hâlâ şükretmeyecekler mi? 73﴿

TAŞ,TOPRAK, BİTKİ vb gibi: Üçüncü tür varlıklara ne nefis vermiş ne de akıl ve zeka vermiş . Bunlar taşlar, ağaçlar, bitkiler, toprak, su, hava ve bu gibi. " RAHMAN SURESİ : Allah yeri yaratıklar için var etti. 10﴿ Orada meyve(ler) ve salkımlı hurma ağaçları vardır. 11﴿ Yapraklı taneler, hoş kokulu bitkiler vardır. 12﴿ O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? 13﴿ " KAF SURESİ : "Üstlerindeki göğe bakmazlar mı? Onu nasıl bina ettik, nasıl donattık! Onda hiçbir düzensizlik ve eksiklik yoktur. 6﴿ Yeryüzünü de yaydık ve orada sabit dağlar yerleştirdik. Orada her türden iç açıcı çift bitkiler bitirdik. 7﴿ Bütün bunlar, içtenlikle Allah'a yönelen her kulun gönül gözünü açmak ve ona öğüt ve ibret vermek içindir. 8﴿ Gökten de bereketli bir su indirip onunla kullar için rızık olarak bahçeler ve biçilecek taneler (ekinler), birbirine girmiş kat kat tomurcukları olan yüksek hurma ağaçları bitirdik ve böylece onunla ölü bir beldeye hayat verdik. İşte (dirilip kabirlerden) çıkış da böyledir. 9-11﴿" ZÜMER SURESİ: Gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine örtüyor. Güneşi ve ayı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Bunların her biri belli bir zamana kadar akıp gitmektedir. İyi bilin ki, o mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır. 5﴿

İNSAN VE CİN : Dördüncü tür varlıklara nefis ile birlikte akıl ve zeka vermiş. İnsanları topraktan, cinleri ateşten yaratmış. "RAHMAN SURESİ : Allah insanı, pişmiş çamur gibi bir balçıktan yarattı. 14﴿ "Cin" i de yalın bir ateşten yarattı.15﴿ ". "HİCR SURESİ : Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık. 26﴿ Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık. 27﴿". Bizi bilsinler diye yarattık ve emirlerimize uysunlar diye de onlara peygamberler gönderdik. EN'ÂM SURESİ : ...........İşte size Allah bunu emretti ki aklınızı kullanasınız." 151﴿ TÂHÂ SURESİ : Yiyin, hayvanlarınızı yayın. Şüphesiz bunda akıl sahipleri için (Allah'ın varlığını ve birliğini gösteren) deliller vardır. 54﴿ YÛNUS SURESİ : Dünya hayatının hâli, ancak gökten indirdiğimiz bir yağmurun hali gibidir ki, insanların ve hayvanların yedikleri yeryüzü bitkileri onunla yetişip birbirine karışmıştır. Nihayet yeryüzü (o bitkilerle) bütün zinet ve güzelliklerini alıp süslendiği ve sahipleri de onun üzerine (her türlü tasarrufa) kadir olduklarını sandıkları bir sırada, geceleyin veya güpegündüz ansızın ona emrimiz (afetimiz) geliverir de, bunları, sanki dün yerinde hiç yokmuş gibi, kökünden yolunmuş bir hâle getiririz. İşte düşünen bir toplum için, âyetleri böyle ayrı ayrı açıklıyoruz. 24﴿

Allah'ın emirlerine uyup yaşayanlar ve sevap işleyenler için cennet müjdelenmiş, günah işleyip hata yapanlar içinde ceza çekecekleri cehennem bildirilmiştir. RA'D SURESİ : "Rablerinin emrine uyanlar için mükâfâtın en güzeli vardır. Ona uymayanlar ise, yeryüzünde olan her şey ve onun yanında bir katı daha kendilerinin olsa, kurtulmak için hepsini kurtuluş fidyesi olarak verirlerdi. İşte hesabın kötüsü bunlar içindir. Varacakları yer de cehennemdir. O ne kötü yataktır! 18﴿" Onlar, Rablerinin rızasına ermek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli olarak ve açıktan Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır. 22﴿ Bu sonuç da Adn cennetleridir. Atalarından, eşlerinden ve çocuklarından iyi olanlarla beraber oraya girerler. Melekler de her bir kapıdan yanlarına girerler (ve şöyle derler): 23﴿ "Sabretmenize karşılık selam sizlere. Dünya yurdunun sonucu (olan cennet) ne güzeldir!" 24﴿.İnsanı cezalı duruma düşürende şeytana uyup nefsi ile hareket etmesidir. EN'ÂM SURESİ : Yine O, hayvanlardan da irili ufaklı var edendir. size rızık olarak verdiğinden yiyin de şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır. 142﴿ Günahkar olmamak için öncelikle nefsin etkisinde kalıp hata yapmamak için nefsin terbiyesi esastır. Nefsin yönlendirmesinden kendini kurtardıkça melekeler kazanarak günahı azalacaktır. İnsanlar günahsız olabilmek için melekler gibi olmaya yönelmişlerdir. Bunun içinde en geçerli yol nefsin terbiyesi olarak belirlenmiştir. Tek tanrılı dinler öncesi de insanlar kötü davranışlardan kurtulmak için yöntemler geliştirmişlerdir.

rkler tasavvuf yolu ile hayvani duygulardan arınıp nefsini terbiye etme yolunu seçmiştir. Diğer müslümanlar ise mezhepler, tarikatlar, cemaatler ve zaviyeler ile nefis terbiye yöntemini seçmişlerdir. Bu iki yöntemin farkı nedir?

Tasavvufcular nefsi terbiye ederek melekler gibi akılla tanrıya ulaşmayı bir aşk olarak tanımlamışlardır. İmanda esas; akıl ile tanrı aşkına ulaşmaktır. Tasavvuf; tefekkür ve sanat yoluyla iradesini artırdığı insanı yücelterek nefislerinin baskısından kurtarır. Türk düşürlerinden Maturidi aklın önemini ve tüm soruların akıl ile açıklanmasını ve cevaplanmasını savunmuştur. Böylece tasavvuf kanat takmış melek gibi Allah'a olan aşk ile huzur ve mutluluk içinde yaşamayı öne çıkarmıştır. Cennetten önce Allah'a ulaşmak yani ona aşk ile bağlanmak esastır. Yunus Emre'nin "Bana Seni Gerek Seni" şiiri ile tasavvuf kendini en iyi şekilde anlatmaktadır.

Aşkın aldı benden beni,

Bana seni gerek seni.

Ben yanarım dünü günü,

Bana seni gerek seni.

...

Cennet dedikleri ne ki;

Bir kaç köşkle, bir kaç huri.

İsteyene ver onları,

Bana seni gerek seni.

Diğer yöntemler ile nefis terbiyesi yolunu seçenler kişinin aklı yeterli olmayabilir. Akıl yolu ile daha çok hata yaparak günahkar olabilir. bu nedenle onlar bağlı oldukları şeyhlerinin aklına sorgusuz sualsiz uymalıdırlar. Tarikat liderinin veya dini önderinin dediklerini aynen yaparak eteklerinden tutup cennete gidebilirler. İman edenlerin kendi akıllarını kullanmalarına gerek yoktur. Allah asrın kutupları aracılığı ile insanların akıllı önder ihtiyacını karşılar. Meleklerin söylenenleri yaparlar meziyetini kazanmaya çalışmalıdırlar. Akıl devreden çıktıkça hayvani duyguların baskı altına alınması yoluyla nefsin terbiyesi sağlanır. Bunlara dayanışma ve paylaşma ruhu pompalanır. Acıma ve tanrıya yaranma duygusu ile sadaka vererek diğer insanların günlük veya anlık sıkıntılarını giderirler. NİSA SURESİ :" Allah'ın, sizin için geçim kaynağı yaptığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin. O mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin. 5﴿" Önderler de mutlak doğru söyleyicidirler. Tereddüt etmeden emirlerine uyanlar cennette yerlerini alırlar. Asıl hedef cennete gitmektir.

Her iki yolda da farklı ve aynı yöntemler kullanılabilir. Örneğin çilehane, zikr, ateşte yürüme, zincirle sırta vurma, saz ve çalgı eşliğinde muhabbet ve bu gibi.

Laik Cumhuriyetin kurucusu türkçüler, toplumun aklı kullanarak tanrıya iman etmelerini sağlamak için Kur'anı türkçeye çevirtmişlerdir. Bilinçli din adamları yetiştirecek İmam hatip okulları ve ilahiyat fakülteleri açmışlar ve aklı kullanacak insanlarla çağdaş bir yaşam kurmalarını sağlamaya özen göstermişlerdir. Gelişen ve değişen yaşam şartlarına uyum gösterecek insan gücü ve üretim yöntemi oluşturacak yeni bir eğitim ve öğretim ile toplumu yeniden organize etmeye çalışmışlardır. Bunun için de millet kavramını geliştirmişler ve milli bir yapı kurmaya çalışmışlardır.

Alışılmış yöntemlerle dini öğrenmeyi benimseyen kesim bu yeni yöntemler ile millet olmayı benimsememişler ve ümmetin dağıtılmaya çalışıldığını iddia etmişlerdir. Yeni bir tarih bilincini ve kültür şuurunu reddedip asrı saadet döneminde olduğu gibi yaşamayı öne çıkaran ümmet yapısı ile devam etmekte ısrarlı olmuşlardır. Laiklik kavramı ile gelecek eşitlik şartları islamı inkar olarak nitelenmiştir. Örneğin miras hukuku. Teknoloji kullanımı. Eğitim öğretim metodlarının lehine terbiye yöntemlerinin terk edilmesi.

Şu anda Türkiye'de laikliği benimseyen tükçüler ile ümmetçilerin tavrı yukarıda açıklandığı gibi net ve açıktır. Fakat kendilerini "müslüman türk" diye nitelendiren kültür türklerinin tavrı zaman içerisinde değişmektedir. Bu üç ana akımın kombinasyonları Türkiye yönetimini belirlemektedir.

Kur'an'da yer alan peygamberlerin hayat hikayelerinden tarih bilincinin ve kültür şuurunun önemini anlıyoruz. 123 bin peygamberin gönderilme nedeni insanların yaşam biçimini yani oluşturdukları kültü değiştirmeleri gerektiğini anlatmaktadır. Her peygamberin getirdiği bir meslek çeşidi ilede kültürlerini geliştirmeleri gerektiğini anlıyoruz. Yunus peygamberin rüya tabiriyle insanların planlı ve programlı yaşaması gereğini öğreniyoruz. Lut kavminin geliştirdikleri kültür ile hiçbir ekonomik sıkıntıları olmadığını ve refahlarının çok olmasına rağmen değişim gereği nefislerinin esiri olmalarıdır. Akıllarını nefislerinin tatmini için kullanmalarıdır. Musa ve israiloğulları Mısır'da iktidarı değiştirecek ve çok varlıklı bir hayat sürdürecek ustalık becerileri olmasına rağmen göç etmek zorunda olmaları kurtuluş yolu olarak gösterilmiştir. Bazen de tedbil-i mekanda ferahlık olduğunu ve hürriyet için dünya malından ve canından vazgeçilmesi gerektiğini öğreniyoruz. Allah şu ayetler de kültürü  gelişrecek ve değiştirecek aklı tarif ediiyor.TİN SURESİ : Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. 4﴿ Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik. 5﴿ BAKARA SURESİ : Hani, Rabbin meleklere, "Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım" demişti. Onlar, "Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz." demişler, Allah da, "Ben sizin bilmediğinizi bilirim" demişti. 30﴿ Allah Adem'e bütün varlıkların isimlerini öğretti. Sonra onları meleklere göstererek, "Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin" dedi. 31﴿ Melekler, "Seni bütün eksikliklerden uzak tutarız. Senin bize öğrettiklerinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan sensin" dediler. 32﴿ Allah şöyle dedi: "Ey Adem! Onlara bunların isimlerini söyle." Adem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, "Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim demedim mi?" dedi. 33﴿ Hani meleklere, "Adem için saygı ile eğilin" demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu. 34﴿ Dedik ki: "Ey Adem! Sen ve eşin cennete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz." 35﴿ Allah'ın meleklere; Adem'e saygı ile eğilin emri ile Adem'i daha akıllı yarattığını ve emirlerine uymadığı için de aşağıların aşağısına yani nefsinin esiri yaptığını öğreniyoruz.

Burdan şu sonucu çıkarabiliriz; aklın ölçüsü bilgidir. Ne kadar bilgi sahibi isen o ölçüde akıllısın. İnsanoğlunun asli görevlerinden biri de bilgi sahibi olmak ve yeni bilgiler oluşturarak yitiğini bulmasıdır. Kültür gelişimi ve değişimi yapabilmek için de tarih şuuru önemlidir. İnsan yaşadıklarını ve yaptıklarını yazarsa kendi tarihini oluşturur. Tekrar gözden geçirdiğinde yaptığı hataları ve eksiklikleri gör ve pişmalık duyabilir. Yaratıcıdan af dilediğinde, bağışlanabilir. TÂHÂ SURESİ :"Şüphe yok ki ben, tövbe edip inanan ve salih ameller işleyen, sonra da doğru yol üzere devam eden kimse için son derece affediciyim." 82﴿ BAKARA SURESİ : Ancak tövbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar (lanetlenmekten) kurtulmuşlardır. Çünkü ben onların tövbelerini kabul ederim. Zira ben tövbeleri çok kabul edenim, çok merhamet edenim. 160﴿. Yaptıklarınızı gözden geçirdiğinizde hatalı olanları düzeltip, yerine ne yapmanız gerektiğinizi yazdığınızda ve diğer yaptıklarınızın yerine daha iyi neler yapabileceğinizi düşündüğünüzde ve değişiklikleri kaydettiğnizde daha doğru bir yol haritası elde etmiş olursunuz. Geçmişi kaydetmek ve değerlendirmekle tarih şuurunuzu geliştirmiş ve kültür bilincinizi artırmış olursunuz. Örnek olarak Tekirdağ'daki tren kazasını ele alalım. Yaklaşık 130 yıldır demiryolu yapıp işletiyoruz. Bu süre zarfında binlerce menfez yapılmıştır. Fakat menfez üzerine en fazla kaç metre toprak dolgu yapılabileceğini belirleyememişiz. Yağmurlu bir günde topraklar kayınca kazada meydana gelmiş. Bu bize demir yolları kurumunun menfez tarihi şuurunun olmadığını ve buna bağlı bir kültür şuurunun da gelişmediğini görüyoruz. !30 yıl boşuna mı uğraş verilmiş? Başımızı ellerimiz arasına alıp çok düşünmeliyiz.

Gelecekte en büyük sıkıntı "mektepli din adamları" ile "çantadan yetişen din adamları"nın çatışmasından ortaya çıkacağı söylenebilir.

Mektepli din adamları 'edindikleri çağdaş tarih bilinci ve kültür şuuruna dayalı akılcı metodlar ile dini izaha çalışacaklar ve matematiğin önemini' savunacaklardır.

Çantadan yetişenler ise 'akıla ihtiyaç olmadığını, matematik yerine sayı saymayı öğrenmenin yeterli olacağını ve tarih bilinci olarak da Hz. Hamza'nın sirkatını yeterli' görmektedirler.  Nitekim Gülen cemaati "vatana ve millete ihaneti" ile çanta terbiyesinin getirisini göstermiştir.

(Not : Tüm Kur'an mealeri Diyanet İşleri Başkanlığı sayfasından alınmıştır.)

ETABEY KARATOPRAK

etabey@hotmail.com

  

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.