Bir eğitim-öğretim yılı daha, sorumlarla ve sıkıntılarla sona erdi. Bildiğiniz üzere okullar tatile girmeden kısa bir süre önce LGS sınavları da yapıldı. Sınav kaosu, korkusu yaşandı. Sonuçlar yakındı açıklanacak ve yerleşme kaygısı başlayacak. Milli Eğitim’in bir yılı daha habersiz, ilgisiz, etkisiz, faydasız, anlamsız bitmiş oldu.

Bugünlerde stresli ve sıkıntılı günler yaşıyoruz. Pandemi, bizleri evlerimize hapsetti, hayatımıza hükmetti, yaşayışımızı perişan etti. Bu durumun, dünyanın bütün milletleri için geçerli olduğunu düşünecek olursak, “şerde, hayır aramak” demek gerekiyor. Bu gibi durumlarda krizi yöneterek fırsata çevirmek isabetli ve faydalı olacaktır. Bunu söylerken şunu demek istedim. Eğitim konusunda, başta eğitim sistemi olmak üzere, okul, derslik ihtiyacı, ikili öğretim sıkıntısı, sınavla yerleşme sorunu, öğretmen yetiştirme ve atanamayan öğretmenler ...vs gibi henüz çözülmemiş pek çok derdimiz, sıkıntımız var. Yüz yüze eğitimin olmadığı bu günlerde eğitim sorunlarımıza el atılıp çözmek için ileriye dönük yatırımlar yapılsa da rahatlasak diye düşünüyorum. Artık, “Günü Kurtarma” anlayışından vaz geçmeliyiz. Eğitimi, millet ve memleket meselesi olarak istiklal ve istikbal düşüncesiyle, “köklü” ve “kalıcı” çözümler üretip kör, topal olmaktan kurtarmak ve eli yüzü düzgün hale getirmek gerekiyor.

Öncelikle, "her şeyin temeli eğimdir" gerçeğinden hareketle, eğitimin önemli ihtiyacımız olduğu anlayışına sahip olmamız ve buna göre, mükemmel arayışlar içerisinde hareket etmemiz gerekmektedir. Amacımızı bilmek ve bunu ortaya koymak zorundayız. Eğitimde, amacımız olan hedeflere ulaşmamız, araçları kullanmamızla mümkün olacaktır. Amacımızı, "ideal insan" modeli, araçları da, "eğitim sistemi ve uygulamaları" diye tanımlayacak olursak eğitim meselesini halletmek için "kararlı" olmamız yeterli olacaktır. Amaçlarını tespit etmiş ve en iyi araçlarla eğitimde yol alan ülkelerin başarılarını hayranlıkla takip etmekteyiz. Bu ülkelerin kararlı tavırlarının ve tavizsiz tutumlarının bizlere de örnek olması gerektiğini düşünüyorum. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bizler de ne yaptığımızı, nasıl yapacağımızı bilmeliyiz.

Finlandiya’nın ve Japonya’nın eğitim sistemleri en iyi örnekler olarak gösterilmektedir. Bu iki ülkenin eğitim sistemleri tamamen farklı olmasına rağmen özünde, amacında ve oturmuş eğitim sistemleriyle kararlı olmaları konusunda aynı olan ortak yönleri başarılarının sırrını oluşturmaktadır. Kısacası; eğitimin özünde, insanı hayata hazırlamak düşünülmektedir ve amaç olarak üreten insan olmaları sağlanmaktadır. Yerleşmiş anlayışları ve yaklaşımları ile eğitimi tavizsiz gerçekleştirme kararlılığında olduklarını söylememiz mümkündür.

Finlandiya’nın ve Japonya’nın eğitim sisteminde sınav, ödev, kitap...vs ya hiç yok ya da seviyeye göre en son düşünülen önemsiz bir ihtiyaç olarak görülmektedir. Doğrusu da budur, bizde de böyle olmalıdır. Çünkü, sınavlar, ideal eğitim için çözüm değildir. Her öğrencinin başarılı olacağı mutlaka bir yönü vardır. Öğrencilerimizin bilgilerine ve becerilerine göre başarılı olacakları ilgi alanlarına göre yetiştirilecekleri bir eğitim sistemi olmalıdır. "Bana göre, benim için eğitim" anlayışı ve yaklaşımı ile hayallerini gerçekleştirmelerine imkân ve fırsat verilmelidir. Memleketimizin her türlü meslek grubu için personele, elemana ihtiyacı vardır. Öğrencileri, mutlu olacakları bir HAYATA ve severek, isteyerek yapacakları bir MESLEĞE seçeneklerle yönlendirmek gerekir.

Eğitimde durum iyi değildir, köklü değişiklikler için reform şarttır.

Sınavların perişan ettiği eğitim sistemimize güzel bir örnek olması temennisiyle Osmanlı Mekteplerinin duvarında bulunan bir yazıyı hatırlatmak istiyorum. Bir asırdan daha fazla bir zaman öncesinden söz ettiğim bu yazıda şöyle denilmektedir:

"Balığa uçmayı, kuşa yüzmeyi öğretmekte ısrar etmeyin" diyor...

BEN DE. "Hayat, 4 şıktan doğru olanı bulmaktan ibaret değildir. Sınavla, notla, rakamla, sayıyla boş yere uğraşmayın, kişiye göre beceri eğitim sistemini uygulayın" olsun, bitsin diyorum...

2 yıla yakın (Bir buçuk dönem) eğitimi de öğretimi de uygulamak pek mümkün olmadı. Bütün öğrencilere ulaşılamadı. Böyle bir ortamda öğrencilere sınav yapmayı düşünmek hiç mantıklı ve adil değildir. Hele "isteyen girer, istemeyen girmez" demek hiç akıl işi değildir. "Ne öğrettiniz de, ne isteyeceksiniz...?" deme hakkına sahibiz.

Daha önceki köşe yazımda SINAVSIZ EĞİTİM SİSTEMİ ile ilgili projelerimi, tekliflerimi ve tavsiyelerimi yazmıştım. Şimdi de "sınavları kaldırın gitsin" diyorum. "Niye mi, nasıl mı, ne mi yapalım?" diyorsunuz. İşte size çözüm:
1) Öğrencilerin hayallerini gerçekleştirmelerine imkan ve fırsat verin, ortam sağlayın. Hayallerine dokunmayın, ufukları gelişsin.

2) Proje üretmelerini teşvik edin, buldukları projeleri geliştirmeleri için destek olun.

3) Performans uygulamaları ile görevler ve ödevler vererek araştırmaya yönlendirin, ortaya eser koymasını sağlayarak emeğin önemini kavratın.

4) Okumalarını ve yazmalarını alışkanlık haline getirin. Okuma ile BİLGİ ve yazma ile ÜRETME işini halletmiş olun.

Ayrıca davranış, disiplin, kurallara uyma, kıyafet, devamsızlık...vs yönleriyle de değerlendirmek mümkündür...

Bunlar, SINAV yapmanız, NOT vermeniz için yetmez mi?

Kitabi, kuru, yavan, ezberci, kopya teşvikli (fikir hırsızlığı, usulsüzlük, haksız elde etme...vs gibi) eğitim sistemi anlayışından vazgeçin...

Siz, hayatı anlatın ve öğrenmesi, yapması gerekenleri öğretin, bırakın gerisini o öğrensin, o yapsın.

Ömür, sayıyla, rakamla yaşanmıyor yani, hayat sınavdan, testten velhasıl 4 şıktan doğru olanı bulmaktan ibaret değildir.

Söylenecek daha çok şey var. Bilmem, bu kadarıyla anlatabildim mi?

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.