Onlar bize “Fi” biz onlara ”Z” kuşağı diyoruz.

Biz bebek doğduk, onlar çocuk. Biz çocuk olduk, onlar genç. Biz genç olduk, onlar olgun birer birey…

Biz masal dünyasında yaşarken onlar bilim kurgu izlediler. Biz dünyayı sadece atlas haritası ile tanırken onlar sokaklarında gezindiler. İletişim için en ilkel yolları bile lütuf sayarken biz, onlar dünyanın her ülkesiyle bir tuş mesafesinde görüştüler. Hiç tanımadıkları hiç konuşamadıkları diller sorun değildi. Ortak dilleri vardı; İnstagram, Facebook, Twetter. Birbirlerinin yaşam biçimlerini, inanç ve hayallerini tanıdılar. Asırlarca siyasetçilerin bir öcü gibi insanların önüne koydukları sınırlar yok oldu.

Geleneğin dayatmalarına teslim olmuş biz sessiz çoğunlukların neleri nasıl harcadığımıza şahit oldular, doğa, ülke, madenler, insan hakları, kadın cinayetleri. Bunlar hep vardı belki ama sosyal medya vasıtasıyla anında milyonların haberi olmuyor, kol kırılıp yen içinde, duyan da duyduğu ile kalıyordu.

Yalancı, zamanın ruhundan bihaber, eski faşist ve sosyalist söylemleri pelesenk etmiş, hantal siyasetçileri duydukça apolitik olmayı seçtiler. Evreni, tarihi, insanı, doğayı, hayvanı neredeyse kılcal damarlarına kadar tanıyan, Rabbin varlığını orada arayan gençliğe din sadece ibadet boyutunda dayatıldı.

Onlar genelde sosyal sınıfları kaldırdılar. Fi kuşağı kendisinin alt sınıfında yaşayanlara mesafe koyarken onlar arkadaşlığı seçtiler. Babalarının ya da annelerinin mesleği sadece kendilerini ilgilendirdi.

Aşk yerine adını koymasalar da sevmeyi tercih ettiler. Gereksiz buldular sevgi sözcüklerini. Yanıldıkları şeylerden biriydi bu. Belki bu yüzden belki de günümüz aşklarının para, güzellik ve cinsellik üzerine kurulu dünyasında bizim aşk anlayışımız, söylemlerimiz, eserlerimiz ütopik kaldı.

Bizim saygı anlayışımız onların dürüstlük duvarına çarptı. Yorgun, bezgin, teknolojinin ve karamsarlığın emdiği enerjilerini görmezden gelip, bize zaman ayırmalarını, yer vermelerini, hatta çocukluğumuzdaki gibi koşup yüklerimizi taşımalarını bekledik. Onlar bizi görmüyorlar. Sürekli çalışan, bir şeylere odaklı beyinleri bunu engelliyor. Yardım isteseniz koşarlar.

Kupkuru, savaşlarla tüketilmiş insanlık, içi boşaltılmış değerler, üretim yerine tüketimi seçmiş, Kuran yerine hurafeyi oturtmuş, saygıyı kölece yorumlayan biz “Fi“ler hangi davranışımızla veya mirasımızla onlara örnek olduk ve olacağız?

Daha dün milyonların oyuyla seçilen Reis, ne sebeple olursa olsun ”sürtük”ler diyerek halkını aşağılamadı mı? Sessiz kalan o milyonların “Z” kuşağından saygı beklemeye ve eleştirmeye hakkı var mı?

Geçenlerde bir kitap fuarında tanıştığım gençler, kağıdı sevmediklerini çünkü ağaçların yok edildiğini bu yüzden dijital ortamı tercih ettiklerini söylediler. Benim “Ama” ile başlayacak cümlelerim hükümsüz kaldı. Ne diyecektim ki; kitap mirastır, asırlarca durur dediğimde cevap hazırdı; dijital arşivlerde durur, ayrıca bu kadar ağaç katledilmez ve ayrıca çok daha geniş kitlelere ulaştırırsınız kitaplarınızı.

-Peki aşk? Ben aşkı anlatan ve dünyayı bu eşsiz duygunun güzelleştireceğine inanan bir yazarım.

-Aşk hormonların yükselişidir dedi birisi. Diğeri "ben inanmıyorum" dedi.

Kızcağız biraz buruk:

-Ben inanıyorum aşkın katı duyguları törpülediğine de. Arkadaşıma sadece dijital kitap konusunda katılıyorum,dedi.

-80'li yılları anlatıyor kitabım, dönem romanı.. dediğimde aşka inanmayan yakışıklı ve "ağaç katliamı yapıyorsunuz" diyen diğeri imzalı kitabımı aldılar.

Merak ettim sordum:

-Ne oldu fikrinizi değiştiren?

-O dönemin aptallıklarını hep merak ediyordum, dedi.

Değerli “Fi” kuşağı, gençlerimize bıraktığımız imaj ve miras bu..

Gençlerin sınırları karalayıp dünya vatandaşı olmalarını niye yadırgıyoruz? Sevdiği, ilgilendiği, üretken olacağı mesleği seçemeyip seçse de yapamayan yığınların öfkesi, kırılmışlığı, umutsuzluğu niye bizi hayrete düşürüyor? Her gün Hacivat Karagöz gibi atışan siyasileri görünce niye apolitik olmasınlar ki?

Kimse darılmasın kırılmasın ama bir ülkenin can damarı eğitimdir. Yapboz tahtasına çevrilmiş, inadına gençleri ülkeden, insandan, dinden soğutan, baskıcı, dikteci sistem sadece kural koyucuları mutlu eder. Soran yerine susan toplum ister onlar. Ancak bu kuşak susmak yerine konuşmayı da tercih etmiyor. Bu kuşak sonuç odaklı. Hiç kimsenin hayatına dokunmayacak değiştirmeyecek ayrıntılarla zaman kaybetmek istemiyorlar. Resmin bütünü ile ilgililer ve maalesef o resim de bizim ülkemizde tüketileli yıllar oldu. Renk yok, ufuk yok. Evrensel bir hedef koyan Atatürk’e hayranlıkları bu yüzden. Onun çizdiği resmi karalayan-şu ya da bu sebeple- “Fi” kuşağından haz etmiyorlar bu yüzden.

Şimdilerde siyasi anketlerde bu kuşağın “Yeni Biri”ni beklemesini şiddetle onaylıyorum. Bedenim uzak olsa da ruhum çok yakın bu kuşakla. Sömürüldük "vatan" diye diye. Sömürüldük, "din" diye diye, sömürüldük "töre" diye diye. Onlar, sanıldığı gibi ne bu vatandan nefret ediyorlar ne de dini inkar. Onlar, yarınlarını görmek, savaşsız, eşitlik ve adalete dayalı, soygunsuz, vurgunsuz, liyakat üzerine yönetilen bir ülkede yaşamak istiyorlar.

Hangimiz istemiyoruz ki..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.