Oruç, İslam’ın İslam olmak adına yerine getirilmesi gereken ibadetlerinden birisidir. Oruç ibadeti olmadan İslam olmak mümkün değildir çünkü İslam olmak, Allah’tan başka ilah olmadığına şahit olmak olduğundan, şehadet için, tıpkı namaz ibadeti gibi yapılması gerekli farzdır. Cenab-ı Allah, Bakara suresi 183. ayeti kerimesinde,

Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz

diyerek bu gerçeği beyan etmektedir. Bu sebeple oruç ibadetinin ne olduğuna, bizi tevhit olan, yaratılmışlıkta Allah’ın ilahlığına şahit kılacak tevhit gerçekliğinde bakmak gerekir. Oruç, genel kanıyla, niyet ederek tan yerinin ağarmaya başlamasından itibaren, güneş batıncaya kadar yememek, içmemek ve cinsel ilişkiden uzak durmak suretiyle yerine getirilen bir ibadet olarak tanımlanmıştır. Şimdi burada devreye şu girmektedir; Oruç için yapılan bu tanım, mide ve bel aşağı bölgesi içindir!

Peki, insan sadece mide ve belden aşağısı mıdır?

Eğer insan sadece mideden ve bel aşağısından ibaretse o zaman “Evet, bu tanım tamdır” diyebiliriz lakin insan, bunlardan ibaret değildir. Cenab-ı Allah bize bu gerçeği Meryem suresi 26. ayeti kerimede,

Ye, iç. Gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen de ki; Ben, çok merhametli olan Allah’a oruç adadım. Artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım

diyerek beyan etmektedir. Ayet bizlere, yemek yiyip içerek oruçlu olmayı, konuşmama şeklinde sürdürmekten söz etmektedir. Bu ayet ışığında baktığımızda oruç tutmanın sadece yemek yiyip içmemek olduğunu görmekteyiz. İnsan, bilinçten, akıldan, idrakten, kalpten, görme, işitme, kelam yani insan kısaca fiil, sıfat ve vücuttan ibarettir. Orucu sadece mideye kayıtlamak insanda var olan diğer değerleri yok saymaktır. Oruç sadece mideyle kayıtlıysa o zaman insan oruçlu olduğu sürece kendisini, fiiline, sıfatına ve vücuduna kapatmalıdır. Oruçluyken, akletmemek, fikretmemek, isteklerde bulunmamak, sevmemek, görmemek, işitmemek, konuşmamak, iş yapmamak gerekirdi ama oruçluyken bunların tamamını yapıyoruz çünkü yaşam bunlardan ibarettir. İşte bu sebeple devreye oruç ibadetinin bütünlüğü girmektedir. Nasıl ki midenin orucunda midemize dünyalık bir şey almıyorsak, o zaman diğer uzuvlarımızı da dünyalıklardan uzak tutmalıyız çünkü bizler mideden ibaret değiliz. Midemiz gibi bizi biz yapan ne varsa tümünü muhafaza etmekle sorumluyuz. Bakara suresi 183. ayeti kerimesinde, oruç tutma sonucu, “Umulur ki korunursunuz” denilmektedir. Korunmamız gereken şey nedir ki oruç tutarak korunmuş olalım! Oruç ibadetini, tevhit olan İslam gerçekliğinde,

Aklımızla aklederken, dünyalıkları değil Allah’tan başka ilah olmadığını akletmek,

Kalbimizle severken, dünyalıkları değil Allah’ı sevmek,

Kelamımızla konuşup zikrederken, dünyalıkları değil Allah’ı muhabbet edip zikretmek,

Görmemizle görürken, dünyalıkları değil Allah’tan başka ilah olmadığını görmek,

Kulağımızla işitirken, dünyalıkları değil Allah’ın kendisini beyan edişini işitmek,

Bilişimizle bilirken dünyalıklarda dünyalıkları değil dünyalıklarda Allah’ı bilmek,

İrademizle isterken, dünyalıkları değil Allah’tan başka ilah olmadığına şahit olmayı istemek,

olarak tanımlayabiliriz. Bu sebeple, işimizi, sıfatlarımızı ve vücudumuzu Allah’ın rızasına bağlamak olarak özetleyeceğimiz orucun tamlığına ulaşmadıkça yaptığımız, kendimizi kandırmak olur. Aklımız nefsaniyete, kalbimiz nefsaniyete, muhabbetimiz ve zikrimiz nefsaniyete, görmemiz, işitmemiz, irademiz nefsaniyete bağlıyken, sadece mideye oruç tutturmak ibadet değil aç kalmaktır. Oruç, idrakimizde Allah’tan gayrı bırakmayarak idrakimizi Allah’ın evi yapmaktır. Cenab-ı Allah, Kutsi hadisinde,

Yere göğe sığmadım Mümin kulumun gönlüne sığdım

buyurmaktadır. Bu beyandan anlıyoruz ki Mümin kul, tevhit orucu tutarak idrakini şirkten arındırmış ve bu sayede Allah’a kendi idrakinde ulaşmış olandır. İşte korunmamız gereken hal, oruçlu olmama halinde, aklımızın, kalbimizin, irademizin, bilişimizin, görüşümüzün, işitişimizin ve zikrimizin nefsaniyete bağlı olmasıyla şirk edip Allah’tan başka ilah olmadığı gerçeğinin içinde ilahlığı sahiplenerek bu ilahlık ile küfrü yaşamaktır. Bizler bu küfre, benlik ve ego ismini vermekteyiz. Kötülük olan kendimize zulmedişimizin merkezinde benlik bulunmaktadır. Bizi şirk ehli yapan, Allah’a küfrettiren, kendimize ve etrafımıza zulmettiren her ne varsa tümü benliğin ürettiği sorunlardır. Benlik bataklık, benlikten türeyenler sivrisinektir. İşte oruç, varlığın bütünlüğünü, bizi biz yapan değerlerin tamamını bataklık olmaktan kurtarıp gül bahçesi yapandır. Atalarımız,

Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur

demektedir. Burada bağ ve dağ olan kendimizizdir. Bakmak, sadece mide değil tevhit orucu, bakmamak ise sadece mide orucu tutmaktır. Tevhit orucunu tutarsak, benliğimiz şirkten arınma sonucu, Ankebut suresi 47. Ayeti kerimede,

Her nefis ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz

denilerek işaret edildiği gibi, nefis diye zikredilen benlik ölümü tadar da dünyada yaşarken Allah’tan başka ilah olmadığına şahit olup, idraki Allah’ın mekânı haline gelme sonucu dünyada özünü Allah’a döndürmüş olarak kendimizi bağ eyleriz. İşte bu, kişilerin kendi haline göre tanımladığı değil Allah’ın tanımladığı gerçek kulluktur ve oruç bütünlüğüyle hak edilmiş olur.

Doktor, mühendis, öğretmen, avukat gibi bir mesleği yapabilmek için onun eğitimini, hak edip almak gerekir. Bu eğitimin içinde birden çok bölüm bulunur. Tamamının eğitimini alıp başarmak sonucu amaca ulaşılmış olunur. İçlerinden sadece bir tanesini ele alıp sadece o kısma çalışıp diğerlerini yok sayarsak, amaç yolundan çıkılmış olduğundan, amaca ulaşılmamış olunur.

Oruç, benliğimizi, iman yolunda Allah’a ulaşmak için yok etmektir. Cenab-ı Resulullah efendimiz bu hakikate, “Ölmezden evvel ölünüz” diyerek; işlerimizde, sıfatlarımızda ve vücudumuzda ikilik çıkartarak şirk eder halde benlikle yaşamaya, orucu bütünlüğüyle tutarak ölüp; işlerimizde, sıfatlarımızda ve vücudumuzda Allah’tan başka ilah olmadığına şahit olmayı başarıp, yaşamın içinde tevhitle bulunmaya başlayıp muhafaza etmeye işaret etmektedir.

Allah’a yani tevhide ait hiçbir şey dünyevî olmadığı için oruçta dünyevî değil manevî ve kutsi değerdir. Sadece dünyevî olan yiyip içmekle sınırlandırmak kutsiyetini yok saymaktır.

ozkan.gunal@emekyayinevi.com

http://www.emekyayinevi.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.