Ortak akla çok ihtiyacımız var. Ülkemizi her beladan korumak ve kurtarmak, doğruları birlikte bulmak ve yanlışta inat etmemek için ortak akla muhtacız. Tek kişinin aklıyla hareket, o kişi çok akıllı olsa bile beklenen ve özlenen faydayı sağlamaz.

Şu Korona mikrobundan çabuk kurtulabilmek için, önce birbirimizi sevip saymalı, milletçe el ele ve gönül gönüle yürümeli, hiç değilse şu zorlu süreçte birbirimizi suçlamaktan vazgeçmeliyiz. Konuşarak, görüşerek, değişik ve yararlı önerilerde buluşarak tehlikeyi savuşturabiliriz. “Ben devletim o değil”, “vakıflara yardım serbest ama belediyelere yasak” anlayışı ve her fırsatta bizim gibi düşünmeyenleri yok saymak alışkanlığı bu ülkeye zarar veriyor. Bırakın hepimiz yardım için devletimize, insanımıza koşalım. Yardımın adresi olur mu?

Devletimize güveni kaybetmememiz lazım. Ama o devleti yönetenlerin de, tüm insanının hakkına hukukuna ayrıştırmadan ve ötekileştirmeden sahip çıkması gerek. Öyle idarecilere ve uygulamalarına tanık oluyoruz ki, kafamızdaki ve yüreğimizdeki güven duygusu aniden buhar oluyor.

Örnek çok da, hatalarda ve yanlışlarda ısrar eden Kızılay Genel Başkanı ile Diyanet İşleri Başkanının üzerinde durmak istiyorum. Bu iki güzide kurumumuz maalesef siyasallaştı. Yardım deyince akla Kızılay geliyordu, şimdi esamesi bile okunmuyor. Neden, bunun nedeni üzerinde hemen durmalı ve yönetim kadrosunu tepeden tırnağa vakit geçirmeden değiştirmeliyiz. Bir başka acil değişiklik de Diyanet İşleri Teşkilatında olmalı ve bunun içindeki siyasi virüsler ve görevini siyasete yaslanarak yapmaya çalışanlar hemen temizlenmelidir. Aslında benzer çok kurumumuz ve ortak akılla hareket ederek düzeltmemiz gereken pek çok devlet dairemiz var. Ama bunu tartışmanın ve hesaplaşmanın şimdi sırası değil.

İmkanı olanların hepsi devletine ve milletine yardım etmek istiyor. Biz “komşusu açken tok yaşayanların ülkesi” olamayız. Bir dilim ekmeğimiz varsa, onu bile bölüşürüz. Ama son yıllarda öyle şeylere tanık olduk ki, yaptığımız yardımın gideceği yerden bile şüphelenir hale geldik. İstatistikler, devlet ve özel sektörde çalışanların ellerine geçen aylıkla, 27 milyon insanımızın geçindiğini gösteriyor. Geri kalan 55 milyonun durumu tartışmalı. Çoğu gariban, yoksul, günlük nafakasını zor çıkaran insanlar. Bir bölümü de devletin sosyal yardımından yararlananlar… Böyle bir tabloda “genel geçim güvenliği’’ sağlanabilir mi?

Şunu peşin kabul etmek zorundayız ki, yönetimin devamlı kullandığı suçlayıcı, aşağılayıcı ve saldırgan bir dil ve üslupla hiçbir yere varamayız. Yönetim ülkeyi iyi yönetmek, imkanları iyi kullanmak, tasarrufa dikkat etmek ve icraatlarıyla ilgili devamlı hesap vermek zorundadır.

Özetle bir yönetim, yaptığının hesabını vermek yerine, kendisi gibi düşünmeyen ve yanlış icraatına karşı çıkanlara saldırır, sürekli hakaret eder ve aşağılarsa, o yönetimin geleceği tehlikede demektir. Elbette vatan sevgisi test edilecek olanlar vardır ama, bu küçük azınlık yüzünden herkesi aynı teste tabi tutmak büyük bir yanlış olup, bu yanlışlıkta ısrar edenler de aynı teste muhatap olmak zorunda kalırlar. Bunları unutmamamız, dilimizin ayarına dikkat etmemiz ve onu bunu suçlamak yerine toplumun tümünü kucaklamamız lazım.

Bunların altını kalın çizgilerle çizdikten sonra, her şeyin kötü gitmediğini, geride kalan yanlışlara rağmen koronayla ilgili önlemlerde başarı sağlandığını, Amerika ve ileri batı ülkelerinin bile hala toparlanamadığı bir dönemi iyi yönettiğimizi söylemeliyiz.

Bugün Fransa’dan bir arkadaşım aradı, milletin 5 euro’ya maske bulamadığını söyleyerek, Türkiye’nin bu işi nasıl çözdüğünü sordu. Amerika’dan arayan bir diğer dostum da hem maske sıkıntısından ve hem de hastanelerde gerekli hizmeti alamadıklarından yakındı. Durum Hollanda’da da, İspanya’da da aynı. Onun için her şeyden şikayeti bir yana bırakalım. Sağlık yönetimimize, doktorlarımıza, hemşirelerimize ve yardımcı sağlık personeline alkışa devam edelim. Sadece onlara değil, polislere, zabıtalara, marketlerde ve fırınlarda çalışanlara, milleti habersiz bırakmayan ulusal ve yerel basın mensuplarına da…

Siyasallaşan vakıflardan şikayet çok. Ama ülkemizde gerçekten iyi çalışan vakıflar da var. Örneğin çöp vakfını buna örnek gösterebiliriz. Son yıllarda çevrenin korunması, temizliği ve çöpe karşı açtığı savaşla dikkatleri çeken bu vakfımız, şimdi de kullanılıp sokağa atılan maskelere karşı halkı uyarı görevini mükemmel bir şekilde yapıyor. Ülkemizin iftihar ettiği deneyimli, donanımlı ve genç iş adamı Murat Vargı tarafından kurulan bu vakıf, devamlı hazırladığı kamu spotları ve okullara verdiği eğitimlerle çok önemli ve başarılı işlere imza atıyor. İşte bu ve buna benzer siyasallaşmamış vakıfları mutlaka desteklemek gerek. Bu arada yeri gelmişken ben de buradan belirteyim, cadde ve sokaklarda kullanılıp atılmış maskelerden geçilmiyor. Çoğu mikroplu ve bunların koronayı yayma ve bulaştırma tehlikesi çok büyük. Onun için kullandığımız maskeleri sakın yollara atmayalım. Çöp vakfına da hepimiz destek çıkalım.

Biliyorum evlere çakılıp kalmak hayli zor ama, milletin sağlığı, esenliği ve güvenliği için bunu yapmaya devam edeceğiz. Sıkıntı virüsü, koronayı solladı gibi. Ama çoğu gitti azı kaldı geriye. Göreceksiniz çok yakında atlatacağız bu felaketi ve aydınlığa esenliğe çıkacağız. Yeter ki, birbirimize kardeşçe sarılalım, ülkemizin ve milletimizin iyiliğinde ve esenliğinde hepimiz buluşalım.

Gelecek güzel olacak dostlar, inanın güzel olacak..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.