-1983 Genel seçimleri

-MSP Genel Merkez Çalışanı Mamakta Savcılık Katibi olarak karşımıza çıkmıştı.

-Kahvehane boşaldı.

-Tek dinleyicimiz vardı o da sağır ve dilsiz

-Silahlı korumalar eşliğinde propaganda yaptık

-“Sen benden daha iyi hizmet yaparsın, sen aday ol”

Enstantaneler;

Bu makalemde, siyasal yolculuğumuzda bazı enstantaneleri sizlerle paylaşıp sizleri de geçmişe götürüp hatıralarınızı canlandıracak, düne dair yaşanmış hikayelerle, bugüne nasıl gelindiğini anlaşılmasına katkı sunmak istiyorum.

Bu yazının can sıkıcı olmaması için, yaşanılanlardan sizleri tebessüm ettirecek birkaç olayı anlatmak isterim.

Kenan Evren‘in ördüğü duvarı Milli Görüş hareketi aşmak istiyor!

Çok zor şartlar altında sürdürülen bu mücadelede isimsiz kahramanlar vardır.

Milli Görüş Partileri beş defa kapatılmış, yetmemiş içinden üç parti çıkmıştır.

Partilerin kapatılması kadar bölünmesi de çok önemlidir; belki denilebilir ki bölünmesi kapatılmasından daha can sıkıcı sonuçlar doğurmuştur.

12 Eylül 1980 Askeri müdahalesi ile partiler kapatılmış, parti başkanlarına ve müdahale sırasında görevde olanlara siyaset yasağı getirilmişti.

1983 GENEL SEÇİMLERİ

Necdet Calp'in kurduğu Halkçı Parti ve Kenan Evren destekli Turgut Sunalp Paşa’nın kurduğu Milliyetçi Demokrasi Partisi, bir de Turgut Özal’ın kurduğu dört eğilimi bünyesinde toplayan Anavatan Partisi (ANAP) kamuoyunda dikkat çekmişler ve seçimin favori partileri olarak seçimlere girmişlerdi.

Turgut Özal, MSP İzmir milletvekili adayı olmuş olması ve MSP Milletvekili ve Bakanlık yapmış olan kardeşi Korkut Özal isimlerinden dolayı halkın “Turgut Özal eski SELAMETÇİ” diyerek güven duymuş bu güven, Turgut Özal‘ın ipi göğüslemesi ile sonuçlanmıştır. Kenan Evren’in desteklediği Turgut Sunalp’ın partisi ise “nal” toplamıştı.

Seçimlerde Milli Görüş kendisine örülen duvarları aşmak ve siyasi çalışmaları yürütebilmek, parlementoya milletvekili göndermek için bağımsız adaylar ile seçime iştirak etmiş; ancak adaylar daha önce parti de görev almış insanlardan olamadığı için, yöresindeki iyi intiba bırakmış adaylar bularak seçimlere girmişti.

“HEMŞEHRİM NE SATIYORSUN?”

Kütahya‘da da böyle bir aday tespit ediliyor.

Şahıs, “ben siyaset bilmem toplum huzurunda konuşamam, para da harcayamam, param yok” diyor. Seçim organizesinde görevli olanlar “tamam” diyorlar ve seçim çalışması başlıyor.

Aday ve merhum Osman Yumakoğlu birlikte Kütahya ili Tavşanlı ilçesinde pazar yerine giriyorlar.

Öyle ya pazar yerleri hazır kalabalıkların olduğu yerler.

Konuşma yazıya dökülüyor adaya veriliyor.

Anadol binek araçtan oturan aday, “kesinlikle dışarı çıkmam, ben arabanın içinden konuşacağım” diyor ona da “peki” diyorlar.

Adaya konuşma yapması için megafon veriliyor, aday binek aracın açık camından megafonu uzatıp konuşmaya başlıyor.

Zabıta geliyor, işgaliye makbuzu kesecek “hemşehrim ne satıyorsunuz?”

Tabi durum komik ve partililer bütün şartları azimle zorluyorlar.

“KAHVE BOŞALIYOR”

Aynı seçimde bir başka hikayeyi Kütahya MGV Başkanlığı yapmış bir arkadaşımız anlatıyor: “1994 yerel seçimlerinden sonra Kütahya Belediye Başkanlığı da yapmış olan Süleyman Canan" ve adayımızla birlikte bir kahveye gittik.

Aday konuşma yapmak istemediği için Süleyman Canan bey mikrofonu aldı konuşmaya başladı.

Kütahya ili ANAP’ın o tarihte kalesi durumundaydı.

Kahvede Süleyman Canan bey konuşmaya başlayınca, içerdekiler birer birer kahveyi boşalttılar, konuşmacıyı dinlemiyorlardı, sadece bir kişi kaldı gözünü konuşmacıdan ayırmadan çok dikkatle dinliyordu.

Süleyman Canan bey de sanki yüz kişiye hitap eder gibi heyecanla hitap ederek konuşmasını bitirdi.

Sıra geldi meraklı dinleyicinin kanaatini anlamaya, “ee hemşerim beğendin mi konuşmayı?”

Adam cevap verdi; elleriyle kulaklarını ve dilini göstererek “beeebee” meğer tek dinleyicimiz vardı, o da sağır ve dilsizmiş.

“MSP GENEL MERKEZ DAKTİLO MEMURU SAVCININ YAZICISI OLMUŞTU”

1978 yılıydı. Milli Selamet Partisi Genel Merkezi Ankara’nın ilçelerin de model çalışma başlatmış iyi netice alınması halinde ise model çalışmayı ülke genelinde uygulamayı planlıyordu.

Emekli Asker olan Merhum Mustafa Arafatoğlu, Genel Merkez de teşkilat yazışmaları konusuna bakıyordu. Arafatoğlu'nun daktilografı/yazıcısı şahıs ise, 12 Eylül Askeri Sacısı’nın katibi olarak karşımıza çıkıyordu. “Savcı benim ifademi almak için odasına alındığımda kendisini daktilo başında görünce çok hayret etmiş ve ‘senin burada ne işin var‘ diye tepki verebilmiştim..”

Kırk gün kaldığım hücreden çıkarılıp, Savcı’nın karşısına getirilmiştim; benim için ölümden ötesi yoktu, her şeye hazır ve razı olmuştum.

Bu konunun detayını “Mamak Zindanlarında Bir Akıncı Tarihe Notlar” adlı kitabımdan okuyabilirsiniz.

Önemine binaen bu detayı zikretmiş oldum.

Konumuza dönecek olursak Mustafa Arafatoğlu, Eskişehir‘de iş adamı olan bir ağabeyimiz ile birlikte Kırıkkale’nin köylerine çalışma yapmak için gittik. Elektrik gelmiş olan köyde bir kahveye girdik, kahvede bir duvarın kenarında bira sandıkları yığılmış, vatandaşlar nefessiz oyun oynuyorlardı.

Mustafa Arafatoğlu ayağa kalktı kendisini ve bizleri tanıttıktan sonra hazirundan konuşma yapmak için müsade istedi fakat oralı olan olmadılar. Mustafa Arafatoğlu, oyun taşlarının sesleri arasında kimse dinlemese de konuşmasını kısa tutarak yaptı.

Bir ilerideki köye girdik, girdiğimiz köye henüz elektrik gelmemişti.

Köylü bizi köy kahvesine “buyur” etti, muhtar Cami’nin minaresinden duyuru yaptırdı.

Konuşma bitince de evine misafir edip, bizlere yemek ikramında bulundu.

Evinin duvarında İsmet İnönü'nün posteri asılıydı.

Musatafa Arafatoğlu posteri görünce, “siz CHP’lisiniz değil mi?” diye sordu “evet” dedi muhtar ve devam etti, “siz bizim köyümüzün misafirisiniz, köye gelen misafiri ağırlamak bizim vazifemizdir” dedi. Mustafa Arafatoğlu muhtara konukseverliği için teşekkür etti

Ertesi gün başka bir köye gittik, Cuma Namazı çıkışında yanımızda bulunan ilçe başkanı benim konuşma yapmam için Camiden çıkan ve etrafa doluşan köyün hanımları da dahil oldukça kalabalık bir topluluğa konuşmamı istedi. Sözlerime selam vererek ve ne amaçla geldiğimizi ifade ettikten sonra Necmeddin Erbakan Hoca’nın “selamlarını” söyledim.

Ardından bir hengame çıktı.

Meğer köylü geleceğimizden haberdar edilmiş biz köye ulaşmadan köyde toprak kayması dolayısı ile, “Köyümüzün hangi parti yerini değiştirirse oyumuzu o partiye verelim” diye karar almak istemiş, fakat köyde bulunan MSP temsilcisi ve MSP liler, “biz oyumuzu değiştiremeyiz” diye kararlı durunca köylünün tepkisini çekmişler.

Fakat bu durumu bize söylemediler, söylemiş olsalardı zaten dertlerini, taleplerini almak üzere köyde idik.

Silahlar patladı, katliam olmak üzereydi.. Sesimi olabildiğince yükselttim, sukünetimi koruyarak, “Biz misafiriz sizlerin derdini taleplerini dinlemeye geldik sizin birbirinizle kavganız için gelmedik” falan gibi yatıştırıcı sözlerden sonra köylü yatıştı, bizlere yapılan taşkınlığı kabul etmeyen köyün ekseriyeti MSP’ye üye kaydı yaptırmak için sıraya girdiler.

1980 öncesi siyaset ortamı oldukça gergindi.

SİLAHLI KORUMALAR

Zaten sokaklar kan gölü idi.

Kırıkkale'nin bir ilçesinden içinden geçerken SİLAHLİ MUHAFIZLARın kontrolünde geçtiğimizi ilçe başkanı program bitince söyledi.

“Neden önce söylemedin” diye sorduğumuz da ise "tedirgin olmanızı istemedik" diye cevap verdi.

Gerginlğin o noktaya gelmiş olduğunu bilse idik onların hayatını riske atmazdık.

İşin içine silah girdiğinde sonunun nereye varacağını kestirmek mümkün değildir.

Hasılı, çok ilginç, zor, gülümseten ama içinde büyük fedakarlıklar barındıran milletvekilliği hesabı olmayan, kim daha iyi temsil edebilir ona bakılan, adaylıkların birbirlerine ikram edildiği dönemlerdi.

“ADAY SEN OL, SEN DAHA İYİ HİZMET YAPARSIN”

1975 Senato seçimleri ile ilgili fikrimi sormak için Tokat MSP İl Başkanı, beni MTTB İl Başkanı olmam sebebi ile davet etti, fikrimizi almak istediği sırada dışarda aday adayları birbirleri ile tartışıyorlar “aday sen ol daha iyi netice alırız partimizi sen daha iyi temsil edersin” diye..

O günlerden bu günlere gelindi.

Demek ki, “Demokrasi” bu demek.

Oysa bizim akranlarımız için "parti" demek “hizmet” demek, davasını en iyi şekilde temsil etmek..

Milletvekili, Belediye Başkanı demek “halka hizmet" demek, Halka hizmet ise “Hakka hizmet” demek idi.

Akranlarımızın siyaset kademelerinde yüzümüzü ak etmeleri ve boynumuzu eğdirmedikleri için, göğsümüzü gere gere dolaşmamıza vesile oldukları için kendilerine teşekkür ediyoruz.

Şükranla yad ediyoruz.

Hatıralarınıza döndüğünüzde neredeydiniz, şimdi nereye savruldunuz (mu)?...

Vesselam.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Hacı Genç 4 yıl önce

Zindanda askerin verdiği o bir dilim kuru ekmek hikayesini sizden de dinlemek isterim. Allah emeklerinizi zayi etmesin. İnşâAllah bir gün karşılaşırız. Allah razı olsun. Başarılar dilerim.

Avatar
Muktedir 4 yıl önce

Yüreğinize kaleminize sağlık. Ülke nerelerden nerelere geldi. en kötüsü insanlar değişti.