150

Musa As. Cenab-ı Allah tarafından, “Kendisine ledün ilmi bildirdiğimiz kul” diye zikrettiği o kula gönderildi. Reşit iskelesinin orada, yanındaki ölü balığın canlandığı suda o kulu buldu. Birlikte bir yolculuğa çıktılar. Bir gemiye bindiler gemiyle karşıya geçecekler. Tam yarıda Hızır gemiyi deldi, gemi su almaya başladı, Musa itiraz etti. Neden? Musa’nın kendisine görelere ters, Musa’ya göre Hızır yanlış yaptı yani sabredemedi. Zaten Hızır As, “Sen bu ilmi tahsil etmeye sabredemezsin” demişti. Allah’a hamd etmek yani hüsranda olmaktan kurtuluş süreci sabır. Gemiyle karşıya geçtiler, bir aileye misafir oldular. O aile bunlara izzet ikram etti, sevgi saygı hürmet gösterdi. Tam evden ayrılırken Hızır o ailenin çocuğunun başını kesti. Musa yine sabredemedi çünkü kendine görelere uygun değildi. Çünkü Musa As. Hızır As’a hepimiz gibi kendine görelerle geldi. Mevlâna Hz. “Ne olursan ol gel” diyor, biz de ne olursak olalım geliyoruz ama geldiğimiz gibi kalmayacağız, dönüşeceğiz hamd yolunda. Allah’ı hamd edene, Allah’ın kulu, Allah’a hakikatte şükreden olmaya dönüşeceğiz. Musa As’ın kendi doğrularına göre Hızır’ın yaptıkları yanlıştı, sabredemedi. “Dur! Ne yaptın! Bu aile bize ne kadar iyi davrandı, sevgi gösterdi, hürmet etti. Sen bunların çocuğunun başını kestin” dedi. Bir beldeden geçiyorlardı. Kendilerine hiç hürmet etmediler aksine eziyet ettiler ama Hızır yıkılmakta olan bir duvar gördü, gitti tamir etti Musa yine itiraz etti, sabredemedi. Hızır As. “Ben sana sabredemezsin dememiş miydim? Bak işte sabredemedin. Burada yollarımız ayrılıyor” dedi.

Sabırsızlık, hüsranda olmaktan kurtulmanın yolu gösterildiği halde kurtulamamanın sebebidir? Allah’ın “Kul” diye zikrettiği Mürşid-i Kamile biat edip onunla bir yolculuğa çıkılır hamd eden olabilmek için. Yani hamd etme özelliğini gayrılardan alıp Allah’ı tecellisinde hamd eder hale gelebilmeli insan. Mürşid-i Kamile iman edip, o iman neticesinde biat ettikten sonra sabır devreye girmezse, insanın başına gelebilecek en büyük nimet olan değeri zayi ederiz. Efendi, dervişanına üzüm dağıtmış. Birisi çeşmede yıkarken düşürür ve “Nasibim değilmiş” der. Efendi de “Hayır, o iş öyle değil, o senin nasibindi, elimizle eline verdik. Sen zayi ettin!” der.

Biz de hüsranda olduğumuzu gösterdiler, kabul ettik, biat ettik, hüsranda olmaktan kurtulmanın, Allah’ı hamd etmenin yoluna girdik. Nasıl hamd edeceğiz demiştik? Biz, Allah’ı zikrederek hamd edenlerden olacağız. Cenab-ı Allah, “Bilmiyorsanız, ehil kullarım var gidin talep edin” diyor. Biz de talep ettik o da bize doğrusunu bildirdi mi? Şimdi, biz de bildirilidiği şekliyle Allah’ı zikrederek hamd edenlerden olacağız. Ama bir de bizim eskiden kalma beraberimizde getirdiğimiz bir Allah’ı zikredişimiz var. Ya dönüverirsek beraberimizde getirdiğimiz gibi zikretmeye! Ne olur? Zayi ederiz, Allah’ı hamd etmeyi başaramayız. Yine gayıpta, sözle hamd ederken hamd ettiğimizi zannederiz ve hüsranda olmaya devam ederiz.

Bizler, Allah’ı gayıpta ve Allah’ın Kendisini zikrettiği yerden ayırarak, Allah’ı ötekileştirerek, Allah’a yaratılmışlığın her birine yüklediğimiz varlık anlamı gibi bir varlık yükleyerek, hatta Allah’ı bir nesne yaparak zikrediyorduk. Bakalım hakikatte hamdı olmayanların Allah’ı zikredişine, nasıl zikrediyor? Tüm yaratılmışlıktan ayırıp, yaratılmışlığın her birisine ayrılık anlamında bireylik yüklediği gibi nesnelleştirerek, zikretmekteler. Bir nesneyi, bir eşyayı zikreder gibi zikrediyorlar. Hem ötekileştiriyorlar hem nesnelleştiriyorlar. Bu şirk değil mi? Şirk içinde yapılan yapıldıkça şirk edilen bir zikir!

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
150