150

Halkımızın yaşlısı, genci, kadını, erkeği, öğrencisi, emekçisiyle; ellerinde bayrak, yüreklerinde sevgi ve minnet duygusuyla Anıtkabir‘e, Atatürk anıtlarına koşması aklıma hep, ünlü sanatçı merhum Abdullah Yüce’nin 1949 yılında bestelediği şarkı geliyor: Bu ne sevgi ah bu ne ızdırap….

Ankara’da, Tandoğan Meydanı’ndan Anıtkabir’e uzanan yol hınca hınç dolu. Ben ve eşim Fatma (Fatoş), ‘iğne atsan yere düşmez misali’ kalabalığın içinde, 3 arama noktasını aşabilmek için saatlerce bekliyoruz. O arada çevremizde dostluklar da kurarak, memleketin durumuna ilişkin dertleşiyoruz.

Bazı gençler, ‘Andımız’ın topluca okunmasına, ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz’ söyleminin dile getirilmesine, ‘Yiğidim Aslanım orda yatıyor’ türküsünün, ‘İzmir’in dağlarında çiçekler açar’ ve ‘Dağ başını duman almış yürüyelim arkadaşlar’ marşlarının seslendirilmesine öncülük ediyor.

Muzip gençlerden biri ‘burada bir bomba patlasa acaba kaç kişi ölür’ cümlesini kullanınca, kendisine ‘ağzını hayra aç, bir daha bunu söyleme, hani boş silahla ilgili olarak şeytan doldurur derler ya’ diyerek çıkışıyorum.

Bu sırada, binlerce insana bir adım dahi attırılmamasına öfkelenip kasıt arayanları, bir Cumhuriyet kadını, ‘Sabırlı olalım lütfen, güvenlik önlemleri boşuna değil, canımız söz konusu’ diyerek sakinleştirmeye çalışıyor.

ANITKABİR: BARIŞ PARKI VE ANIT BLOKU

Derken, bir süre sonra arama noktalarından geçişler başlıyor. Aslanlı Yol’a varıncaya kadar, çok dik olmayan uzun bir yokuşu tırmanıyoruz. İşte, Atatürk’e uyulan sevgi, saygı ve şükran hislerinin en yoğun hissedildiği yerlerden olan Anıtkabir karşımızda.

ANITKABİR, Türkiye Cumhuriyeti’nin köklü tarihini ve bu topraklarda yaşanan görkemli zaferin izlerini taşıyor.

Burası, Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatını takip eden günlerde halkın ortak isteği ile hayata geçirilen bir anıt mezar projesi. 1941 yılında açılan uluslararası yarışmanın finalistlerinden Prof. Dr. Emin Onat ve Doç. Dr. Orhan Arda’ya ait projenin inşasına 1944 yılında başlandı. İnşaatı 9 yıl süren, 4 ana aşamada tamamlanan yapı 1953 yılından bu yana Anıttepe olarak da bilinen toprakları süslüyor.

Anıtkabir, Barış Parkı ve Anıt Bloku’ndan oluşuyor. Anıt Bloku girişinde bulunan Aslanlı Yoldaki 24 heykel, 24 Oğuz boyunu temsil ederek Türk tarihine selam veriyor.

Aslanlı Yol’daki taşların aralıklı dizilmesi bile, ziyaretçilerin Ata’nın huzuruna başları öne eğik çıkmalarını sağlaması bakımından anlamlı.

Anıtkabir’in Mezar Odası olarak adlandırılan bölümünde ise Mustafa Kemal Atatürk, yurdun dört bir köşesinden getirilen vatan toprağının içinde yatıyor. Vatan toprağına ayrıca Atatürk’ün Selanik’teki evinin bahçesinden, Kore’deki Türk Şehitliği’nden, Kıbrıs’tan özellikle getirilen topraklar da bulunuyor.

Anıtkabir’in diğer bölümü olan Barış Parkı ise Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözünden ilham alıyor. Önemli bir bölümü çeşitli ülkelerden gönderilen 104 ayrı türden 48 bin 500 adet ağaç, parkın içinde yükselmeye devam ediyor.

Anıtkabir’de bulunan kulelerin isimleri de, Türk kültüründe ve uygarlık yolunda belirleyici olan kavramlara dikkat çekiyor. Anıtkabir sınırları içindeki kuleler İstiklal, Hürriyet, Mehmetçik, Zafer, Barış, 23 Nisan, Misak-ı Milli, Müdafaa-i Hukuk, Cumhuriyet ve İnkılap isimlerini taşıyor.

SEVGİ, MİNNET VE DİRENİŞ

Gelelim Ata’ya koşmanın anlamına ve ‘Bu ne sevgi ah bu ne ızdırap’ dedirten asıl nedenine.

Son yıllarda 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı başta olmak üzere, diğer milli bayramlar ve 10 Kasım Atatürk’ün ölüm yıldönümünde milyonların Anıtkabir ile Atatürk anıtlarına akması, sadece sevgi ve minnet duygularını değil, bir direnişin ifadesi olarak da değerlendiriliyor. Çünkü halk, Cumhuriyet coşkusunu yaşarken, aynı zamanda içten içe bir ızdırap da duyuyor.

Bir yanda Atatürk’ün kurduğu laik, özgür, çağdaş Cumhuriyet’in onuru; öte yanda o Cumhuriyet’in kazanımlarının her geçen gün daha da aşındığına dair kaygı.

Özellikle 2023 sonrasında, Türkiye’de yargı bağımsızlığına, ifade özgürlüğüne ve basın hürriyetine ilişkin tartışmalar yoğunlaştı. Gazeteciler, televizyon kanalları, düşüncelerini açıkça söyleyen sanatçılar ve aydınlar, birer birer soruşturmalarla, davalarla, susturma çabalarıyla karşı karşıya.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin belediyeleri ve kadroları, bazen siyaseten, bazen idari yollarla baskı altına alınmış durumda. Savcılar ve yargıçlar üzerinden yürüyen bu süreç, toplumun adalet duygusunu derinden sarsmış bulunuyor. İşte tam da bu nedenle, halk 29 Ekim sabahı sokaklara döküldü. Çünkü kutlamanın içinde, yalnızca “Yaşasın Cumhuriyet” değil, aynı zamanda “Adalet İstiyoruz” sesleri de var.

Atatürk’ün emanet ettiği Cumhuriyet’in kurumları, liyakat ve denge ilkelerinden uzaklaşırken, halk kendi varlığını yeniden hatırlatmak için alanlara çıkıyor. Atatürk’e duyulan sevgi, sadece geçmişe değil, geleceğe duyulan inancın da ifadesi. Bir yanda Cumhuriyet’in 102. yılına ulaşmanın onuru, öte yanda basının susturulması, yargının siyasallaşması, geçim derdiyle kuyruklara giren halkın çaresizliği…

Bu çelişki, bu coşku ve sızı karışımı durum, işte o ünlü dizeleri hatırlatıyor: “Bu ne sevgi ah, bu ne ızdırap…

Ancak halk, Cumhuriyet’e sahip çıktıkça, ona yapılan haksızlıkların farkında olarak daha da kenetleniyor.

İYİ HAFTALAR

remzidilan_48@hotmail.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Elif 1 ay önce

Sahip çıkılması gerekilmeyen nice yılları olsun, yaşasın Cumhuriyetimiz

Avatar
Hasan Şahin 1 ay önce

Kutlu Olsun. Sonsuza dek..

150