Askere giderken 26 yaşındaydım.

Acemi birliği için Isparta’ya gittim; muhasebeci olduğum için “120’lik Havan Atış İdare Eğitimi” aldım orada.

Usta birliği için Tunceli İlimizin Hozat İlçesi’nde görevlendirilmiştim. 120’lik havanlarla atış yapılacak bölgelerle ilgili yan ve yükseliş hesaplarını yapıp, arkadaşlarımıza aktarıyorduk. Arkadaşlarımız da, bizim hesaplamalarımıza göre ilgili bölgelere, 120’lik havan mermilerini aktarıyorlardı.

Terörle mücadelenin çetin bir şekilde sürdürüldüğü yıllardı. Dönem itibarıyla bu bölgede, bütün arkadaşlarımızla birlikte, çok zor şartlarda askerlik görevimizi ifa ettik. Şartlar çok zor olmasına rağmen, bütün gençler, son derece istekli vatani görevlerini yerine getiriyorlardı.

Askerlik dönemim içinde çok güzel hatıralarım olmuştur.

Beni en çok etkileyen husus; bölgedeki şartları bizzat yerinde görme şansı elde etmem olmuştur. Bir çok insanın, terörle mücadelenin ne şekilde yapıldığından haberi yokken, konunun tam merkezinde bulunmak, terörle mücadele konusunda bilgi sahibi olmamı sağlamıştır.

Zor şartlarda yapmış olmama rağmen askerliğim, hayatımdaki iyi ki/lerimdendir.

Askerlikle ilgili hatıralarımı yazmak isterim ama “konu hassasiyet gerektirdiğinden yazmak için geniş zamanlara ihtiyaç duyacağım” düşüncesindeyim. Kim bilir; bakarsınız bir gün kelimeler içtimaa çıkıp, soldan sayıp, yürüyüş kolunda sıradan dökülüverirler ve böylece ben de zorlanmadan yazmış olurum, askerlik anılarımı…

“Şimdi durup dururken askerlik mevzusu nereden çıktı” diye sorabilirsiniz. Bayram vesilesi ile aklıma askerde boynu bükük bir şekilde geçirmiş olduğum Kurban Bayramı geldi.

Acemi birliğinden sonra Hozat’a geçtiğimde; 188 sayfalık kareli küçük bir harita metot defteri almış ve nasıl karar verdiysem, o deftere, eşime hitaben her gün bir mektup yazmıştım. Askerde geçirmiş olduğum Kurban Bayramında eşime yazmış olduğum mektubumu paylaşıp, bayram vesilesiyle hasret çekenlerin bayramlarını özel olarak kutlamak istedim.

“101. Mektup

Kurukaymak Karakolu

18 Nisan 1997

Saat:10.20

Bayramlarım,

Sensiz, hiçbir anlamı yokmuş. Benim bütün bayramlarım, “sen” olmuşsun. Erken yazmaya başladım. Çünkü burada, bir bayram havası yok. Doğru dürüst kimseyle bayramlaşmadık. Ben de seninle ve oğlumuzla bayramlaşmak istedim. Bayramın mübarek olsun. Seni öpüyorum. Oğlumun da bayramı mübarek olsun. Onu da gözlerinden öpüyorum ve bu bayramı böyle kutluyorum.

Şimdi orada olsaydım; bu saatlerde yeni yeni hazırlanıyorduk. Kahvaltımızı ya yapıyorduk ya da kahvaltıdan yeni kalkmış, bayramlıklarımızı giyiyorduk. Birazdan çıkar, büyüklerimizi dolaşmaya başlardık. Ben de sinirlenmeye, küfürler etmeye başlardım. Birlikte el ele, kol kola bir bayram yaşardık. Oysa şimdi birbirimizden uzaklarda yaşıyoruz, bu bayramı… Ne yaptığımız meçhul. Sen orada, ben burada, buruk bir gün geçiriyoruz. Geçmiş olsun.

Merak ediyorum yine de… Bugün neler yapacaksınız?

Telefon olsaydı, ah bir telefon olsaydı!

Anlamsız da olsa, bir “Bayramın kutlu olsun” derdik, birbirimize. Neler yapacağınızı sorardım, size… Her neyse… Bir yandan da telefonun olmaması daha iyi… Çünkü hemen hemen herkesi arayıp, bayramlarını kutlamak zorunda kalacaktım. O da beni biraz üzerdi. Seninle, oğlumla, annemle, babamla, kardeşlerimle konuşurken ağlayabilirdim bile… Allah dağına göre kar verirken, belki de insanın da gönlüne göre veriyor. Bu durumda bazı şeyleri tam anlamıyla hissedemiyorsun. Hani göz görmeyince gönül katlanırmış hesabı, ses de duyamayınca daha bir katlanabiliyor gönül… Bunların hepsi gelip geçici şeyler. Günler geçiyor ve bir gün yaşadıklarımız, birer anı olarak kalacaklar. Bizim dileğimiz, bu günlerin bir an önce gelip geçmesi…

Önümüzde ayrı geçireceğimiz başka bayramlar da var. Bu bayram ilk oldu ve bir küçük tecrübe oldu, bizin için… Bundan sonraki bayramlarda bu kadar yadırgamayız, yaşayacağımızı… Zaten senden ayrı yaşanacak olduktan sonra, normal bir gün ile bayram gününün pek farkı olmuyor.

Bir gün yine bir bayram sabahı seninle uyanacağım. İşte o zaman benim için bayram olacak… Ve biz belki de unutmuş olduğumuz bayramları seninle tekrar yaşayıp hatırlayacağız. Yine üzülmeyelim ki; şans bizden yana… Çünkü her ne kadar ayrı yaşarsak, onun çok çok daha fazlasını birlikte yaşayacağız.

Ne mutlu, bana!

Tekrar bayramınızı kutluyorum ve de seni ve oğlumu özlemle öpüyorum. Unutmayın ki; sizleri çok, çok seviyorum…”

...

“Zor şartlar altında askerlik yapmıştım” dedim ya...

Öyle ki; bir gün eşimle telefonla konuştuktan sonra Kurukaymak Karakolu’na göreve çıkmış ve tam 121 gün sonra görevden Hozat İlçesi’ndeki birliğime dönüp, eşimle tekrar telefon ile görüşebilmiştim.

Artık bu yazım ayrı olanların, kavuşamayanların, görüşemeyenlerin, hasret çekenlerin yarasına merhem mi olur, yoksa yaralarını daha da çok mu kanatır bilemem ama… Onların anısına bir bayram kutlaması olsun…

Bilenler bilir; “Er mektubu görülmüştür” diye bir kaşe vurulurdu asker mektuplarının üzerlerine… Benim yazmış olduğum er mektuplarını, kendim muhafaza ettiğim için, bu mektuplar daha önce görülmemişti.

Şimdi yazımın içinde yayınlayınca okuyucularım tarafından görülmüş oldu… Ve “Er mektubu görülmüştür” efsanesi yerini buldu…

Değerli okuyucularım, dostlarım, arkadaşlarım, yoldaşlarım!

Ayrı olanlar, kavuşamayanlar, görüşemeyenler, hasret çekenler ile birlikte hepinize sevdiklerinizle birlikte yaşayacağınız; sağlık, huzur ve mutluluk dolu bayramlar diliyorum.

Esen kalın…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.