150

Bugün “1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü.”

Günün tarihsel gelişimine girmeyeceğim. Ama “emek” kavramına şöyle bir göz atmakta da fayda var.

Emek, en basit tanımlamayla “bir bireyin fiziksel ya da zihinsel çaba harcayarak ortaya koyduğu üretici gücü ifade eder” diyor kaynaklar…

Buradan devam edelim.

İnsanların hayatlarını sürdürebilmek, üretmek ve değer yaratmak için harcadıkları her türlü gayret, emek kavramının içinde yer almakta... Emek, günümüzde yalnızca bedensel bir çaba değil, aynı zamanda bilgi, beceri ve düşünsel süreçlerin bir birleşimi olarak da ele alınıyor.

Emek kavramının, tarih boyunca toplumların gelişiminde belirleyici bir rol oynamış olduğu bir gerçek. Bildiğimiz üzere Sanayi Devrimi ile birlikte emeğin niteliği değişmiş, makineleşme insan gücünün yerini almaya başlamış ancak emeğin değeri azalmamıştır. Günümüzde emek, dijitalleşme ve yapay zekâ ile farklı bir boyut kazanırken, insanın üretim sürecindeki rolü evrimine devam etmekte.

Bunları şöyle sıralayabiliriz.

Kas Gücünün Yerini Alan Makineler

  • Tekerlek (MÖ 3500) → Sırtta yük taşıma azaldı.
  • Yelkenli Gemiler (MÖ 3000) → Kürek çekme zorunluluğu biterken rüzgâr gücünden faydalanıldı.
  • Su ve Yel Değirmenleri (MÖ 1. yy) → Tarımda, un öğütmede insan ve hayvan gücünü azalttı.
  • Buhar Makinesi (18. yy) → Kas gücüyle yapılan birçok işi makineler devraldı.
  • Benzinli ve Dizel Motorlar (19. yy) → Ulaşım ve tarımda insanın yükünü büyük ölçüde azalttı.
  • Hidrolik Pres ve Vinçler (20. yy) → Ağır yük kaldırma işlerinde insan gücünü devre dışı bıraktı.
  • Robotik Kollu Üretim Hatları (20. yy) → Üretimde kas gücünün yerini aldı.

Zihinsel Gücün Yerini Alan Makineler

  • Daktilo ve Matbaa (15-19. yy) → El yazısından daha hızlı olarak yazılı yayının artmasına, dolayısıyla iletişim ve yazılı kültürün gelişmesine sebep oldu.
  • Hesap Makineleri (17. yy) → Matematiksel işlemlerde hız kazandırdı.
  • Bilgisayarlar (20. yy) → Veri işleme, hesaplama ve yönetim işlerinde insan zihninin yükünü yine insan zihninin ürünü olan yazılımlarla hafifletti.
  • Yapay Zekâ ve Otomasyon (21. yy) → Karar alma, analiz yapma ve problem çözme alanlarında insana destek olurken neye evrileceği merak konusu.

Bu listeyi hazırlarken aklıma gelen aslında hep şu oldu:

Emek kavramı bağlamında insanı “eyvah işimden olacağım” kaygısına sürükleyen aslında çoğunlukla “zihinsel gücün yerini alan makineler” olmuş.

Yanı sıra matbaanın yarattığı kaygıyla yapay zekanın getirdiği endişeyi eş değer yersizlikte bulduğumu ifade etmeliyim.

Emek, kişinin kimliğini şekillendirir ve toplumsal statüsünü belirler. O olmadan üretim olmaz; üretim olmadan da toplum gelişemez. Yumurta tavuk meselesi… Bu sebeple emek, ekonomik olduğu kadar insani ve ahlaki bir değerdir de...

Bir de kazanç-emek ilişkisi var. Genelde emek ve emekçi dendiğinde kafamızda “çok emek-az kazanç” ya da “emeğinin karşılığını alamayan işçi” gibi kalıplar şekilleniyor olsa da bugün artık durum çok daha çeşitli…

Mesela bir doktor, bir öğretmen, mühendis, mimar, yazılımcı ya da insanlığa sunduğu herhangi bir değer ile öne çıkan birinin kazancı ne olursa olsun “emekçi” olması gibi sosyal bir gerçeklik var artık.

Bir de patronlar var tabi. Onlara da birkaç şey söylemek gerek. En başta şunu ortaya koyalım.

Adalet, merhamete ihtiyaç duyurmayan şeydir. Merhamete ihtiyaç duyulan yerde adalet yok demektir.

Yani kuralların adil bir şekilde ortaya konup uygulanmadığı bir yerde “dünyanın en merhametli patronunun” bile çalışanına hakkını vermesini ya da mesela yıllık 10 birim kazancının en azından 1 birimini çalışanıyla “kendi rızasıyla” paylaşmasını kimse beklemesin.

Var mıdır paylaşan? Vardır elbet, ama insan hayatı, onun merhametine bırakılmayacak kadar kıymetli.

Her çeşit emek sömürüsü de az değil! Peki nerede görebiliriz onları?

Çalışanının hesabına belirlenen taban ücreti yatırıp yatan ücretin bir kısmını elden geri alan patronda…

Buna sessiz kalan sendikalarda…

Çalınan sınav sorularında…

Liyakatsiz ve partizanca kadrolaşmalarda…

Atanmayan öğretmenlerin gerek kamuda geliştirilen “atamasız çalıştırılma” yöntemleriyle, gerekse özel sektörde sömürülmelerinde…

Aynı işi yapan, aynı kariyerdeki profesyonellerin farklı kurum ve statülerdeki farklı ücretlerinde…

Devlet kurumlarınca pekâlâ verilebilecek hatta verilmesi gereken her türlü hizmetin özel sektöre devredilerek sömürü alanları oluşturulmasında…

Gelecek umutları kırılan evlatlarımızın, beyin sömürücülerin ellerine düşürülmelerinde…

Çalışma şartları/ücret uçurumundan mustarip, bozuk ekonomik şartların çarklarında un ufak olup hayatlarını kuramayan gençlerin duyulmayan çığlığında…

“Bir işçinin aylık masrafı olmuş 40.000₺… Bizim insanımız iş beğenmiyor. Suriyeliler gitmesin” diyen işverenin sömürgen bir vizyonla kendi insanına ve ülkesinin geleceğine, özetle varlığına çevirdiği sırtta…

Yıllarca çalışıp prim ödeyen engelli-engelsiz çalışanların emekli olduklarında milyon bile olmayan ikramiyelerinde, 15 diye yuvarlansa da 14.469 liralık maaşlarında…

Ve bütün bunlara çanak tutan, ortak olan, gerçekleştiren memleketin dahilinde iktidara sahip olanlarda…

Özetle…

Hakkımızca yaşamak muradımız,

İşte tam da o gün bayram: 1 Mayıs!

Haftanın Notu:

Yaşayamadığın hayat senin değildir.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
150