Kitaplara sığmayan bir hayat yaşamışsınız.
1915 Çanakkale Cephesi’nde Arıburnu’na çıkarma yapıldığında 19. Tümen Komutanı olarak kritik savunmayı yönetmiş, “Anafartalar Kahramanı” olarak boy göstermişsiniz. Anafartalar Grup Komutanı olarak Conkbayırı’nda elde ettiğiniz başarıyla savaşın seyrini değiştirmişsiniz.
1916 – 1917 yıllarında tuğgeneral rütbesiyle yine cephedesiniz. Kafkas ve Suriye Cepheleri, derken, Doğu cephesi…
Doğu Cephesi’nde Muş ve Bitlis’i Rus işgalinden kurtarıyorsunuz.
Suriye-Filistin Cephesi’nde 7. Ordu Komutanlığı yapıyorsunuz.
Ekim 1918’de Yıldırım Orduları Grup Komutanısınız.
30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesi imzalanıyor ve 7 Kasım 1918’de ordunuz dağıtılıyor.
13 Kasım 1918’de işgal altındaki İstanbul’a geliyorsunuz.
19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak, fiilen direnişi başlatıyorsunuz.
İşgale karşı koyan Millî Mücadele'nin liderisiniz. Ömrünüz cephede geçmeye devam ediyor.
22 Haziran 1919 Amasya Genelgesi’nde “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” diye haykırarak hem millete güveni hem de tek adam ilkelliğine karşı olduğunuzu vurguluyorsunuz.
Havza, Amasya, Erzurum (23 Temmuz 1919) ve Sivas Kongresi (4 Eylül 1919) ile ulusal direnişi örgütlüyorsunuz.
23 Nisan 1920’de TBMM’yi Ankara’da açıyor, Kuvâ-yı Millîye’yi düzenli orduya dönüştürüyor, cephede mücadeleye devam ederken 1921’de "Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nu" (kuruluş yasası) hayata geçiriyorsunuz.
Sakarya Meydan Muharebesi’nde Başkomutan sıfatıyla ordunun başındasınız.
Sonrasında…
1922 – Büyük Zafer ve Saltanatın Kaldırılması
26 Ağustos: Büyük Taarruz
30 Ağustos: Başkomutanlık Meydan Muharebesi ve Dumlupınar Zaferi
9 Eylül: İzmir’in kurtuluşu
1 Kasım 1922: Saltanatın kaldırılması
İle asıl hedefiniz olan cumhuriyete doğru emin adımlarla yürüyorsunuz.
24 Temmuz 1923: Lozan Antlaşması imzalanıyor.
13 Ekim 1923: Ankara başkent ilan ediliyor.
29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilanıyla çok önemli bir eşiği aşıyorsunuz.
1924-1928 arasında ilk anayasa ile birlikte laiklik ve eğitim reformları ile temeli kültür olan cumhuriyetin kurumsallaşması üzerine adımlar atıyorsunuz.
1928-1933 döneminde ekonomi, kültür, kadın hakları konusunda bırakın bölgenize, dünyaya örnek karar ve eylemlerde imzanız var.
Mesela…
Yıl 1928. Cumhuriyet henüz 5 yaşında. Hollanda Merkez Bankası Başkanı Gerard Vissering, Ankara’ya gelir. Görevi Türkiye’nin parasını nasıl istikrara kavuşturabileceğini incelemektir. Raporunu tamamlar, Amsterdam’a döner. Birkaç gün sonra Milletler Cemiyeti Ekonomik İşler Direktörü Sör Arthur Salter’a şu mesajı iletir:
“Türkiye, dış borç almadan parasını istikrara kavuşturabilir. Altın ve döviz rezervleri yeterli, bütçe dengeli, gelirler giderleri karşılıyor. Dış yardıma gerek yok.”
Bu satırlar bugün arşivlerde, Milletler Cemiyeti’nin resmi dosyalarında duruyor. O dönemde Yunanistan, Bulgaristan ve Avusturya aynı kurumdan borç alırken, Türkiye dış krediye ihtiyaç duymadan kendi ekonomik egemenliğini sağlayan tek yeni devlettir.
Vissering ayrıca şunu da ekliyor:
“Türk bakanlar inanılmaz derecede öğrenmeye istekli; kadınların iş gücüne katılımı ve üretkenliği büyük ölçüde artmış.”
Durmuyor, devam ediyorsunuz.
1930-34 arasında kadınlara seçme-seçilme hakkı verilmesi konusunda ülkenizi birçok ülkenin önüne geçirmişsiniz.
1933’ten itibaren Üniversite ve Dil Tarih Reformları’na hız kazandırmış, İstanbul Üniversitesi’ni kurmuş, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu gibi kurumları aktif hale getirmişsiniz.
Bununla da kalmayıp artan sağlık sorunlarınıza rağmen…
1936’da Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile vefatınızdan önce milletinize bir hediye daha sunmuş, ne var ki 57 gibi genç bir yaşta hayata gözlerinizi yummuşsunuz.
Sonra…
Fesli meczup, kafadarları ve onlara mürid olan güruhun, etnikçilerle kol kola girerek attıkları akla hayale gelmeyecek iftiralar… Sizden ve cumhuriyetten yana görünüp son aşamada iftiracılarla eklemlenen sahte milliyetçi, düpedüz Osmanlıcı, şuursuz tayfanın zavallı hali…
Yaptıklarınız, yapmak istedikleriniz ortadayken başka devrim ya da devrimci peşinde koşanlar…
Diplomasız muktedirlerin savaştıklarınızla birlik olup “en büyük eserim” dediğiniz cumhuriyeti yıkma çabası…
Gençliğe Hitabe’de işaret ettiğiniz her şeyin tek tek gerçekleşmesi…
Geldiğimiz noktada…
10 kasımda Atatürk’ü anarken bütün bunları tekrar düşünün!
Sizin de beyniniz, ruhunuz, gönlünüz acımıyor mu?
Haftanın Notu:
Atatürk, bir fikirdir ve fikirler onu anlayanlar çoğaldıkça gençleşir.






Bunlar bu hali yaşamayanlar için bir düştü. Zaten akıllarından da düştü.
Yüreğine sağlık güzel adam.