150

Hafızası çok kuvvetli bir adam değilim. Ne zaman tanıştığımı hatırlamıyorum Mikdat Abim ile… Cumhuriyet Halk Partisi ‘nde aktif siyaset dönemlerimde çeşitli komisyonlarda çalışmalar yaparken, genel olarak güzel insanlarla tanıştım. Mikdat Abim, o güzel insanların en önde olanlarındandı.

Babası Bursa Ulucami’de imamlık yapmıştı. Mikdat Abim, imam çocuğu olmasına rağmen babasının rızasını almayı başararak ‘Askerlik Mesleğini’ seçmiş, yıllarca Türk Ordusu içinde ülkesine hizmet etmişti.

Bir yıl geçmedi daha… Oğlu Sedat aradı; ‘Babam felç geçirdi’ dedi. Belli bir süre hastanelerde koşturdular. Arada gittik, Mikdat Abimi ziyaret ettik. Tabi, hasta yatağındaki durumunu görünce, benim süngü düşmüştü. Bu tür olayların karşısında aciziz malum…

Manzara-i umumiye Mikdat Abimin bu dünyadaki son düğünün yaklaştığını kabul ettirmişti bana...

Onunla aramızda güçlü bir dostluk oluşmuştu. Benim için, O ‘nu hayatımdaki yoklamadan düşürmek çok zor olacaktı. Lakin ben, dünya üzerindeki insan ilişkilerine hiçbir zaman bedensel bakmadım. İnsanın bedeninden ziyade o bedeni ayakta tutan enerjiyleydi işim. Artık yaşam enerjisi mi, ruh mu denir, aslı nedir tam anlamıyla bilmiyorum ama ruh diyelim… Ben, insan ilişkilerinde daha çok insanların ruhlarıyla ilgiliydim. Mikdat Abim üstün ruhlu bir varlıktı.

2020 yılında Gece Kitaplığı‘ndan ‘Dikensiz Gül’ adlı romanı yayınlanmıştı. Kitabı aldım, okudum. Romanı okumamla birlikte; bir insanın hayatındaki bütün örtüleri kaldırarak, açıklıkla yaşam öyküsünü anlatmasına tanık oldum. Mikdat Abime olan saygım, sevgim, ‘Dikensiz Gül’ romanıyla birlikte kat be kat arttı.

Arada telefonla konuşuyorduk. Sağ olsun oğlu Sedat, arada beni arar, Mikdat Abimin sağlık durumuyla ilgili beni bilgilendirirdi.

Bir gün telefonum çaldı; baktım Mikdat Abim arıyor, telefonu açtım. Hal hatır sormalardan sonra Mikdat Abim, ‘İsmail’ciğim, senden bir ricam olacak; bana elektrikli bir engelli arabası ayarlayabilir misin’ diye sordu.. ‘Ne demek Mikdat Abim, ricanı emir telakki ederim’ dedim. Dedim, dedim ama gelin de bana sorun.

Cumhuriyet Halk Partisi'nde bir dönem Bursa İl Başkan Yardımcılığı, bir dönem de Yıldırım İlçe Belediye Meclis Üyeliği görevlerinde bulundum. Görev yaptığım o dönemlerde, vatandaşın benden bin tane talebi olduysa ben bu taleplerin beş tanesini yerine getirebildim. Bu verimsizliğin iki sebebi vardı. Birincisi; ben hiç kimseyle hiçbir şekilde kişisel menfaat ilişkisine girip haksız zenginleşmeyi kabul etmem. Ben emek insanıyım; ekmeğimi taştan çıkartırım. İkincisi ise taleplerin çoğu maddiyatla ilgiliydi. Taştan çıkartılan ekmek sizin ve çevrenizdekilerin karınlarını doyurur. Kimseye uçak ya da markalı çanta aldırmaz. Dolayısıyla bu işler olmaz… Konu maneviyat olsa bende mangal gibi yürek var; bin talebe değil, her gelen talebe yeterdi benim gönlümün büyüklüğü… Ama maalesef…

Özel hayatımda birileriyle karşılıklı konuştuğum ne varsa; ben bu konuşmanın hakkını, hem konuşma anında ve hem de sonraki süreçte mutlaka yerine getiririm. Bana gelen bin telefondan bir tanesine bakmamışsam; telefon, çok yoğun olduğum bir anda gelmiş ve devam edem yoğunluğum sonrasında arandığımı unuttuğum için dönüş yapmamışımdır.

Yedi yaşımdan sonrası için konuşursak elli yıllık geçmişimde eksiğim, hatam, yanlışım belki beş tane belki de beşin altındadır. Hızlı düşünen, hızlı harekete geçen, düzenli, disiplinli ve çözüm odaklı yaşayan bir insanım.
Neyse Mikdat Abimin talebini yerine getirmem elzemdi. Öyle düşündüm olmadı, böyle düşündüm olmadı. Sonuç itibarıyla ‘bedelini kendim karşılarım yine de Mikdat Abimin o talebini yerine getiririm’ tezi cebimdeydi.

Bir akşam dost meclisinde, kafalarımızda hafiften çakır keyif olmuşken, hazır Cumhuriyet Halk Partisi’nden de konuşulurken, her zamanki duygusal konuşmalarımdan birine dalış yaparak masadakilere, ‘Siz ne anlatıyorsunuz kardeşim, bu Cumhuriyet Halk Partisi‘nde kimin işi çözülmüş de bilmem kimin işi çözülecek. Bak yıllarını partiye vermiş Mikdat Abimin benden bir talebi oldu. Ben, O‘nun talebini yerine getiremedim diye kahroluyorum’ dedim.

Masadaki dostlardan Ergun Özçelik, ‘İsmail’ciğim, sen bu konuyu dert mi ediyorsun, dert etme, ben hallederim o işi, o iş bende’ dedi ve kısa bir süre içinde de varlıklı bir bağışçının katkılarıyla ve Nilüfer Belediyesi ‘nin de desteği ile vaadini gerçekleştirdi.

Yaptığımız bir ahde vefa olayıydı. Böyle olması gerekiyordu ve olması gerektiği gibi de olmuştu.

Herkesin kendine çalıştığı bir partinin, bırakın iktidarlığını, varlığının bile bir anlamı yok. Cumhuriyet Halk Partisi, Atatürk döneminde bir eylem partisi iken, Atatürk sonrasında, bir söylem partisi halini almıştır. Herkes konuşur, bir avuç insan çalışır. Bir avuç insanın ürettiğini kapıp satabilen, üstüne üstlük bir de koltuk kapar. Bu sadece Cumhuriyet Halk Partisi ‘nin durumunu, konumunu değil ülkenin de durumunu, konumunu belirler. Bu muhabbeti en iyi ‘Tencere dibin kara, senin ki benden kara’ atasözümüz anlatır.

Sadece Türkiye değil hemen hemen bütün dünya ‘herkesin kendine çalıştığı parti modeli’ çöplüğüdür.

‘Derin Dünya Devleti’ veya ‘Tek Dünya Devleti’ modellemesinin felsefesi çıkar amaçlı suç örgütleri tarafından yazılmış olmasa ve de kullanılmasa doğru bir felsefedir.

Şu dillerden düşmeyen ‘Bir olalım, iri olalım, diri olalım’ ve ‘Tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan’ söylemleri ‘Tek Dünya Devleti’ ne hizmet etmese doğru bir söylemdir.

Mikdat Abimle partiyle ilgili sık sık bilgi alışverişinde bulunurduk. İkimiz de; yetiştiğimiz ortamlar göz önünde bulundurulduğunda, hasbelkader diyebileceğimiz bir şekilde evrensel ilkeler ışığında düşünen, araştıran, okuyan, yazan insanlardık.

Mikdat Abim, sohbetlerimizde; bana, ‘İsmail’ciğim, deveye sormuşlar boynun niye eğri diye, devem cevap vermiş nerem doğru ki diye… AKP ‘li, MHP ‘li, CHP ‘li, bu insanlar aynı insanlar. Yoktur birbirimizden farkımız ama biz Osmanlı Bankası’yız hesabı, bunların hamuru aynı. Bunlar büyük bir kısmı sağa, küçük bir kısmı sola doğru giden, sonuçta nereye gittiklerini bilmeyen insan topluluğu… Bu işlerle ilgili çok da kendini yıpratma…’ derdi.

Derdi de, aslında O‘nun da derdi sadece MEMLEKET idi…

Dünya iyisi bir insandı. Bu dünyadaki bizim hayat diye nitelendirdiğimiz süreci tamamlamıştı. Geçirdiği felç rahatsızlığından sonra son yolculuğuna hazırdı ki; geçenlerde gelen bir telefon Mikdat Abimin vefat ettiğini, bana bildirdi.

Bekliyordum…

Daha da çok bekleyeceğim…

Sonraki bir zamanda, Mikdat Abim ve Mikdat Abim gibi sevdiğim birçok insanın ruhlarıyla, başka bir boyutta tekrar birlikte yaşamayı bekliyorum ve diliyorum da…

Üstün ruhlu insanların başka bir boyutta ‘adam gibi’ birlikte yaşayacaklarını, ‘adım gibi’ biliyorum da…

O zamana kadar sen benim cennetimde yaşayacaksın Mikdat Abim…

Hepimiz bilelim ki;

‘Dostun gönlü, dostun cennetidir’

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
150