150

Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük kazanımlarından biri, köklü bir eğitim seferberliğiyle yurdun dört bir köşesinden yetenekli insanları çıkarabilmesi olmuştur. Farklı sosyo-ekonomik koşullardan gelen gençler; Cumhuriyetin açtığı okullarda, gönderdiği burslarla, sağladığı özgüvenle yetişti.

Mesela…

Orhan Aslan (1930–2002), Adana’da çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Mütevazı koşullarına rağmen Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitimde fırsat eşitliği ilkesi sayesinde tıp fakültesine girerek cerrah oldu. Organ nakli ve kalp cerrahisindeki çalışmalarıyla Türkiye’nin modern tıp yolculuğuna öncülük etti.

Gazi Yaşargil (1925–2025), Diyarbakır’da orta halli bir memur ailesinin çocuğu olarak doğdu. Cumhuriyetin taşrada açtığı okullarda eğitim gördü, ardından yurtdışına giderek mikronöroşirürjinin kurucularından biri oldu. 1999’da “yüzyılın beyin cerrahı” seçildi. Onun hikâyesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin taşradan dünya çapında bilim insanı çıkarabilmesinin en güçlü örneklerindendir.

Aziz Sancar (1946– ), Mardin’in Savur ilçesinde okuma yazma bilmeyen bir babanın ve eğitim sevdalısı bir annenin çocuğu olarak büyüdü. Köy enstitüleri ruhuyla yayılan eğitim seferberliği, onun için de yol açıcı oldu. İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitirdi, ardından ABD’ye giderek DNA onarımı üzerine yaptığı çalışmalarla 2015’te Nobel Kimya Ödülü’nü aldı. Onun başarısı, Cumhuriyet vizyonuyla yurdun en ücra köşelerindeki çocukların bile bilimde zirveye çıkabileceğinin yüzlerce kanıtından biridir.

Naci Görür (1947– ), Elazığ’da orta sınıf bir ailenin oğlu olarak doğdu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin üniversiteleşme hamleleri sayesinde jeolojiye yöneldi. Depremler üzerine yaptığı bilimsel çalışmalar, sadece Türkiye’de değil dünyada da ses getirdi. Bugün deprem farkındalığının toplumda yaygınlaşmasında en etkili isimlerden biridir.

Yaşar Kemal (1923–2015), Adana’nın bir köyünde doğdu. Çocuk yaşta babasını kaybetti, Çukurova’nın pamuk tarlalarında büyüdü. Halk kültürüyle yoğruldu, destan anlatıcılarından etkilendi. Cumhuriyetin sağladığı kültürel iklim içinde edebiyatla buluştu. “İnce Memed” başta olmak üzere eserleri onlarca dile çevrildi.

Ara Güler (1928–2018), İstanbul’da dünyaya gözlerini açtı. O muhteşem vizyonu ve vizörüyle sanat dünyasında yükselme şansı buldu. Magnum ajansına kabul edilen ender fotoğrafçılardan biri oldu. Onun objektifinden İstanbul, dünya mirasının bir parçası haline geldi.

İdil Biret (1941– ), Ankara’da memur bir baba ve öğretmen bir annenin kızı olarak dünyaya geldi. Devletin çıkardığı “Harika Çocuk Yasası” ile Paris Konservatuvarı’na gönderildi. Henüz çocuk yaşta dünya sahnelerinde çalmaya başladı. Bugün hâlâ dünyanın en büyük piyanistlerinden biri olarak kabul ediliyor.

Onları ve daha yüzlercesini ortak bir paydada buluşturan şey, Türkiye Cumhuriyeti’nin fırsat eşitliği ve eğitim seferberliği olmuştur. Bu değerler sayesinde Türkiye, taşradan Nobel ödüllü bir bilim insanı, köylerden dünya çapında bir romancı, İstanbul’dan bir fotoğraf dehası, Ankara’dan bir piyano virtüözü çıkarabilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bu coğrafyadaki en büyük başarılarından biri, bu insanları yetiştirebilmiş olmasıdır.

Peki ya şimdi?

Haftanın Notu:

Derdin “demokrasi” olmadığını anlamışızdır sanıyorum. Bu toprakların değer kaybetmeyen tek ederi “mağdur edebiyatı”... Gerçek şu ki bu çizgideki hemen hemen herkes, eline fırsat geçtiğinde koparamayacağı kafa olmayan potansiyelde, günün ve geleceğin zalimleri oluveriyor. Kökleri derinlerde, yayılım gösteren arazlar… Uyuşturucu ve din baronları… Mafya hareketleri… Marazlı topluluklar… Son çeyrek asırdan hiç mi ders almadık?

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
150