150

Varoluşumuzdan beri duygu dünyamızın en yakıcı olanıdır özlemek. Mutlak bütünden ayrılarak göç ettiğimiz dünyada içimizi yakan, kendimize ait sınırların içinde bir türlü anlam veremediğimiz o yalnızlık duygusunun temelidir. Erenlerin bitmez tükenmez yolculuğunun ve arayışının da nedeni budur.

“Doğarken ağladı insan” sıradan bir cümle değildir. O hasret, o boşluk, adını koyamadığınızda sizi ucu bucağı belirsiz çıkmazlara sokar. Aşk dediğimiz ve insana bahşedilmiş en muhteşem duygunun temelidir özlem. Sınırsız bir aşkla bedenlenmiş ruhumuz ana parçanın özlemi ve kavuşacağı günü bekleyerek yol alır. Şükür ve minnete açılan kapılardan geçmeyen ruhun huzura kavuşması asla mümkün olamaz. Kaynağına inmemiş insanın tatsız tuzsuz ve sıradan kişiliğinin böyle bir kaygısı yoktur. Hisseden ve geldiği yere döneceğinden emin varlıklar kendilerine üflenen ruhun eşsiz kaynağının emrinde ve yolunda huzurla yürürler. Özlemle o günü beklerler. Yalansız, riyasız, şükrederek ve razı olarak. İşte ilahi aşkın tarifi budur.

Aşk ve özlem birbirinden ayrı kavramlar değildir. Beşeri aşkın sunduğu haz, ilahi aşkın kopyalanmasından başka bir şey değildir. Aşkın ana kaynağı vazgeçmektir. Maddeden manaya yol alıştır. Dünyevi her derdin zerreleştiği o muhteşem duygu özlemle beslenir. Senden önce “O” gelir. Aşkın kahramanlarının engelleri aşma azmi sosyal baskılardan nasibini aldığında, iki insan bir araya gelemez ama o sınırsız sevme gücüne sahip kalplerin başköşesine kurulup devam eder yolculuğuna. Gitmez, bitmez. Kitaplar böyle aşklarla doludur. Tarifi olmayan, olamayacak olan, ölçülemeyen asırları aşıp gelen bu duygu yüzyıllarca kalemin, kelamın, mermerin, toprağın, ezginin ana teması olmuştur. Ruhu besler. Nasıl olmasın ki? Dedik ya beden ve ruh o mayayla karılmış.

“Aşıkların deryasında ‘yare özlem’ varsa, dalgaların engeli kifayetsiz, ufuksa menzildir.”

Asırların ötesinden günümüze taşınan bu en temiz duyguyu, kirlenen dünya kıskandı. Önce tarifini değiştirdiler. Sonra nefsin oyuncağı olan sahte duygularla eşleştirdiler. Bedeni hazdan uzak, berrak suyu bulandırdılar. İstedikleri gibi insan modeli yaratmak için duyguları emdiler ve robotlaşmış, sadece bedene odaklı hazları önceleyen bir sahte aşk masalı uydurdular. Şimdilerde ise insanımsı yeni nesilleri için geri bıraktıkları ülkelerin acı, yokluk, sevgi gibi duygularla yoğrulmuş ezgilerinden medet umuyorlar. Akın akın gerçek İslam’a yani kaynağa koşanların sayısı arttıkça eminim endişeleri de artıyordur. Üremeleri durmuş, hiçbir sorumluluk almayan bu yeni neslin, dünyanın çöküşünü hızlandıracağının farkına vardılar. Manasız bir madde anlayışı iflas etti böylece. Dehşet bir sonuç. Biz henüz o noktaya gelmedik ama gidiş onu gösteriyor ne yazık ki.

Birçok insanın yanılgıya düştüğü ve pişmanlıklar yaşadığı duygu, aşk değil hoşlanmaktır. Zevkler, beklentiler, paylaşımlar değişir. Değişmelidir de. Gelişmek doğru değişimlerle mümkündür. Ama aşk durağan olmayan, asla değişmeyen, tersine, büyüdükçe büyüyen ve bir ömrü saran bir ipektir, renkleri solsa da değerini yitirmeyen. Kalbin taşımaktan hiç yüksünmediği bir derttir. İlginçtir her dert hastalık, aşk ise şifadır. Biz aşkı sevgi ile karıştırıyoruz galiba. Sevgi biter, aşk ebedidir. Tek ayrımı budur.

Peki, kapımızı çalmadıysa böylesi ipek? Bir yerde okumuştum; “Beşeri aşkın yolu, ilahi aşktan geçer. İnsan iyi ise aşk kapısını çalar. Çünkü aşk beşerin ruhunda var olan gerçek mayadır”

Aşka yakın vazgeçilemez sevgiler yok mu? Var, elbette. Anaya, babaya, kardeşe, eşe, evlada, dosta, doğaya, bilime, sanata, vatana adanmış ömürler, muhteşem icatlar ve eserler hep kendinden vazgeçmekle ortaya konmamış mı? Candan ve tenden Allah için, vatan için, namus için vazgeçen ve toprağa düşen o bedenler aşka yakın sevginin somut kanıtları değil midir?

Gece gündüz en ağır şartlarda evine ekmek götürmek gayretindeki babanın çabasını hangi duyguyla anlatabiliriz? Vazgeçmek dediğimiz şey yani aşkın diğer adı, bu değil midir?

Aşkın, sevginin en önemli bir diğer ölçüsü, yaşarken ya da kaybettiğinizde hiç dinmeyen özlem duygusudur. Varoluşumuzun kaynağına duyduğumuz özlemin yansımalarıdır bu duygular. “Gönlüm hep seni arıyor” diyor ozan. Çıkarsız, umarsız sadece “O” diyebilen duygu; “Ne olursan ol, yine gel” diyen anlayışla nasıl da örtüşüyor.

Usta “Aşk kâğıda yazılmıyor” derken belki de gördüğü bu gerçekleri ifade etmiştir.

Selam ve saygılarımla..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Hasan Şahin 14 saat önce

Sayın Hocam; yazınız çok samimi ve içten yazılmış. Tebrik ederim. Fakat bana göre, Aşk, insanların, yalan dünyaya katlanmak veya daha güzel duygularla yaşamak için, uydurdukları bir avunma fantazisidir.. Herkesin duygu dünyası farklı. Rabbim kimine nasip eder kimine etmez.. Teşekkürler.

Avatar
Aytaç Yıldız Bozkurt 14 saat önce

Çok değerli yorum ve katkılarınız için en kalbi duygularımla çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız.

Avatar
Ayşe Demirci 17 saat önce

Bizlere aşkın ,"ilahi olanı en başta olmak üzere" nasıl ulvi bir duygu olduğunu,
belki okuduğumuz kitaplarda da çoğu kez rastladığımız, lakin bambaşka cümlelerle öyle içten ifade etmişsiniz ki, bu sözler üzerine sadece teşekkürlerimi sunabilirim. Aşk ve sevgi insanı güzelleştiren en ilahi duygulardır. Kalemine yüreğine sağlık hocam teşekkürler..

Avatar
Ali KAYBAL 16 saat önce

En küçük detaylara kadar analiz edilmiş bir yazı.
Yüreğinize, gönlünüze sağlık, kaleminiz daim olsan Aytaç hocam.
Bu yazıya sadece bir dörtlükle yorum getireceğim.
Selamlarımla.
“"Bütün duygularımı geçiriyorum kağıda //
Yaşadığım acıyı döküyorum ağıda //
Geziyorum ovayı aşıyorum dağı da //
Mecnun olmuş bu gönlüm bir yârdan geçemedi..”"

Avatar
Ömer Ekinci Micingirt 15 saat önce

Hocam ufkunuza kalbinize sağlık. İzninizle yorumum şiirle olsun.

Aşk

Aşk tarifsiz dediler; aşklar hikmet aşklar sır /
Gerçek aşklar zemmeder Yusuf’u hatırlatır //

Aşk var mikat bölgesi süsü giysisi ihram /
Ruhu kalbi bezeyen tevbe istiğfar ikrâm //

Aşk var sükuta evli ve benzersiz balayı /
Aşkı aşka söyletmek âşıkların dileği //

Aşk var yüreği vermek karşılıksız tek cümle /
Meşakkati sırtlayıp aşk söyletsem gücümle //

Aşk var mevzide Mehmet, secde başında annem /
Aşk var zulüm zevk gazap ihtivası cehennem //

Aşk var dünyevî şehvet iffet yok lânet olsun /
Aşk var amel-i sâlih, helale niyet olsun //

Aşk var zikrin nizamı, erenin eteğinde /
Aşk var hikmet yol gayret arının peteğinde //

Aşk var öpüştüğünde olâ secdeye cuma /
Aşk var yerli arabesk, gelir leylaya kuma //

Aşk var gayya gibidir çok can yakar ağla yaz /
Aşk var helâl lokmadır bozulmaz bayatlamaz //

Flört aşka ziyandır, aşklar iffet aşklar ar /
Muhabbetle süslenir meyli nikâhla başlar //

Aşk var kalbin yanışı ebet doğuş sancısı /
Aşk var tevbe gerekir, sevdanın yalancısı //

Aşk var öyle bakarsın ve erirsin mum gibi /
Serilir hiç olursun, denizlerde kum gibi //

Aşk var çölde adalet, adım Ömer’dir amma /
Adil mi kavgalarım, vuslat var mı muamma //

Aşk var yakar külliyen, gel gör yüreğim elle /
Hayırlara erdirsin, Allah Azze ve Celle ////

Ömer Ekinci Micingirt

150