İslam, statik değil dinamik bir dindir. Sabiteler haricindeki içtihada açık uygulamalar, ihtiyaçlara, zamana ve şartlara göre Kur’an ölçeğinde, insanlığın ve doğanın yararına olacak şekilde güncellenebilir. Bunun örnekliğini sevgili Resulümüz uygulamış; 23 yıllık süreçte şartların değişmesiyle bazı içtihatlarını değiştirmiştir. Ardından Hz. Ömer, şartlara göre yorumlar getirerek bu çizgiyi devam ettirmiştir. Dolayısıyla, günümüzde de yoruma açık alanlarda Kur’an’ın ruhuna ve akla uygun değerlendirmeler yapmak, dine bir şey eklemek ya da çıkarmak değil; onu doğru anlamaya çalışmanın bir yöntemidir.

Bu çerçevede “Dinin genetiğiyle oynayanlar yok mu?” denirse:
Elbette vardır. Kur’an’ı rehber edindiğini iddia edenler arasında, az da olsa, dinin sabitelerine kadar dil uzatan; namazı, abdesti, haccı ve benzeri nusukları yok sayarak dinin içini boşaltanlar mevcuttur.

Nasıl mı? Kur’an’ı anlamak için yola çıktığını söyleyerek, kendi yaşam tarzlarına uygun inançlarla, hayatın içine inen Kur’an’ı hayattan kopartıp; hicretten üç asır sonra derlenmiş lügatler üzerinden ruhsuz, eylemsiz “yeni Kur’anlar” icat edenler olmuştur! “Kurancılık” adıyla ortaya çıkan bu fitne, ümmetin güvendiği tek sağlam kaynağı tüketmeye çalışarak, aslında Kur’an’a en büyük haksızlığı yapmaktadır. Mazideki ibadetli Haricilik geleneğinin, ibadetsiz versiyonunu temsil eder hâle gelmişlerdir.

Oysa Kur’an’a iman etmiş müminler; ne böylesi bir sapkınlığa kapılır, ne de dinden elde ettiği ekonomik ve sosyal saltanatını kaybetmemek için akla, bilgiye, sorgulamaya kendini kapatır. Geleneğin çerçöpünü din hükmünde görerek orta çağa hapsolmaz.

İslam, Kur’an’a bağlı ve ona sadık bir duruşu esas alır.
“Geleneği olmayanın geleceği olmaz” anlayışıyla geçmişi, geleceğimize ışık tutacak bir kaynak olarak görmek; Kur’an dışındaki müktesebatı da mukayeseli şekilde okuyarak yola devam etmektir.

Kurban konusuna bu bakış açısıyla yaklaştığımızda anlıyoruz ki:
Kurban bir infaktır. Kimi zaman bir hayvan kesilerek, kimi zaman da bir yoksulun ihtiyacı doğrudan karşılanarak gerçekleştirilir.

Kurban, Allah’a yakınlaşmak için maldan, imkândan ve gönülden bir payı ihtiyaç sahipleriyle paylaşmaktır. Bir yoksulun elektrik faturasını, bakkal borcunu ödemek, çocuğuna okul kıyafeti almak, mutfağını doldurmak ya da kurban bedelini doğrudan vermek de en az kurban kadar değerlidir. Çünkü kişinin gerçek ihtiyacını başkası bilemeyebilir.

Günümüzde kurban, Sünni gelenekte yer etmiş bir ibadet olarak sürmektedir. Ancak kesimiyle birlikte şova dönüşmesi, kavurma bayramlarına indirgenmesi gibi uygulamalar, Kur’an’ın ruhuna uygun olmadığında amacından sapmaktadır.

Gıda erişiminin kolaylaştığı, ihtiyaçların çeşitlendiği bir çağda sadece hayvan kesmeye odaklanmak ve etin tamamını kendi evinde saklamak; kurbanın ruhunu zedelemekte, israfa neden olmaktadır. İsraf ise haramdır.

Çevresinde et verecek kimsenin olmadığı bazı insanlar sadece “âdet yerini bulsun” diye kurban kesiyor. kendileri yaşlı olduğu için et tüketemiyor. Böyle bir durumda ille de hayvan kesmek gerekmez. Gücü yetmeyen bir yoksula maddi destek olmak çok daha anlamlıdır.

Kurban, sadece el ile değil, yürekle yapılan bir ibadettir.
Şekil değil, samimiyet esastır.
Asıl olan, Allah için yapılan içten bir paylaşımdır.
Biçimi değil, amacı önemlidir.

Kur’an’da bu gerçek şöyle ifade edilir:
“Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. Allah’a ulaşacak olan sadece sizin takvanızdır.”
(Hac Suresi, 22:37)

Yani Allah katında önemli olan kesilen hayvan değil; o davranışın arkasındaki niyet ve bilinçtir.

Peygamberimiz de şöyle buyurur:
“Ameller niyetlere göredir.”
(Buhârî, Bed’ü’l-Vahy, 1)
“Kurbanda en faziletli olan, onu muhtaçlara dağıtmaktır.”
(Dârekutnî, Sünen, 4/284)

Allah şöyle buyurur:
“Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe gerçek iyiliğe erişemezsiniz.”
(Âl-i İmrân Suresi, 3:92)

Kur’anî mesajlardan anlaşılacağı gibi:
Gerçek kurban; bir insanın ihtiyacını karşılayarak onu sevindirmektir.
Hayvan kesmek bir araçtır; amaç, Allah’a yaklaşmak, infak ruhunu yaşatmak ve takva ile hareket etmektir.

SONUÇ OLARAK:

–Kurbanda sadece şekil değil, samimiyet esastır.
–Hayvan kesmek ibadetin biçimi; infak ve paylaşmak ise özüdür.
–Gerçek kurban; anlam, bilinç ve niyettir.
–Kurban ibadeti, çağın ruhu ve gerçek ihtiyaçları göz önüne alınarak değerlendirilmelidir.

Tüm dostların Kurban Bayramı’nı can-ı gönülden tebrik eder; kesilen kurbanların ve yapılan hayırların kabulünü yüce Allah’tan niyaz ederim. Bayramın; sağlık, huzur ve bereket getirmesini, sevdiklerinize kavuşmanızı ve tasadduklarınızın hayırlara vesile olmasını dilerim.
 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Tatar solmaz 1 ay önce

Selam tek hidayet rehberi olan kurân'a iman edenlerin üzerine olsun. hayırlı bayramlar dilerim

Avatar
Hüseyin koç 1 ay önce

Kur’an’a göre ibadet:
Allah’a boyun eğmek, O’nu tek otorite kabul etmektir,
Kibir ve çıkar karşısında tevazu ve erdemle yaşamaktır,
Salih amellerle (iyi ve yapıcı işler) hayatı anlamlandırmaktır,
Fıtratın sesine kulak verip, yaratılış gayesine uygun davranmaktır.
Kur’an, ibadeti insanın varoluşuyla bütünleştirir. İbadet, hayatın her alanında Allah’ı hatırlamak ve O’nun rızasını merkeze almaktır. Bu yönüyle ibadet, sadece mabetlerde değil, pazarda, evde, sokakta, okulda, adliyede de sürmelidir.
Kur’an merkezli bir ibadet anlayışı, şekilden öze, zahirden hakikate, kuru ritüelden bilinçli bir yaşam tarzına geçişi temsil eder. Gerçek ibadet, Allah’a teslimiyetin, insanlara adaletin ve dünyaya karşı sorumluluğun adıdır.