Kur’an, İslam dininin temel ilkelerini, Hz. Muhammed efendimize gönderilen Cenab-ı Allah’ın buyruklarını içeren, bunları bütün insanlığa bildiren, Müslümanlığın kutsal kitabıdır dersek Kur’an’ın önemini tam olarak ifade eden tanım yapmış olamayız. Kur’an, Cenab-ı Allah’ın biz insanları muhatap alarak, bizimle konuşması ve Kendisinin kulum deyip insan diye zikrettiğinin açılımı olup bizi Allah’a kul yapan öğreti ve Allah’a ulaştıran kapıdır. Bu sebeple Kur’an ve insan ikiz kardeştir. Kur’an olmadan insan ve kul olunamaz.

Gerçek değeriyle Kur’an, Arapça okunarak sevap kazanılan kitap olmaktan çok daha değerlidir. Ne dediği anlaşılmadan, türetilmiş usullerle okunması Kur’an’ın değerini ve önemini anlamamış olmaktır. Kur’an okumak, okuduğumuzu anlayarak Cenab-ı Allah’ın istediğini yaşantımızda uygulamaktır. Bunu şöyle örnekleyebiliriz. Derdimizin devasının yazılı olduğu reçeteyi ezberleyip, birde usuller geliştirerek okuduğumuzda mı iyileşiriz yoksa yazanı anlayıp yazıldığı gibi yapınca mı?

Bir köyde, eskiden kalma bir yazı bulunur. Yazıda bunu okuyan zengin olur yazdığı için, “Her namazdan sonra okunduğunda zengin olunacaktır” denilmeye başlanır. Tüm köylü, yazıyı yazıldığı gibi ezberleyip her namazdan sonra zengin olma hayaliyle okumaya başlarlar ve bu yıllarca devam eder. Bir gün genç birisinin yolu köye uğrar. Namaz için camiye gittiğinde namazdan sonra camidekilerin tümünün bilmediği bir şey okuduğunu görünce şaşırır. Cami çıkışı köyün yaşlısına sorar, “Amca, namazdan sonra topluca okuduğunuz dua neydi ?..” amca cevaben, “Oğlum bu duadır. Her kim namazdan sonra bunu okursa çok zengin olur” dediğinde genç, “Bana da öğretir misin ?..” der. Amcadan duayı öğrenen genç, şehre geldiğinde öğrendiği duanın ne dediğini anlamak için bir bilene sorar. Duanın okuyana, “Sırtını güneşe doğru minareye daya ve bin adım git, sağa dön beş yüz adım git, önüne çıkan kayanın altında iki küp altın var” dediğini öğrenir. Tekrar aynı köye gider, gece tenha ve sakin vakitte denileni yapıp iki küp altını alır.

Şimdi duayı okuyan köylüler mi, genç mi ? İşte Kur’an okumak bizim kendi hakikatimizi öğrenip kendimizde oluşturmak olduğundan, ak kâğıtta kara yazı okuyup geçmek değildir. Karnı acıktığında sadece yemek tarifini okuyarak karnının doymasını beklemeyip, yazılanı uygulayıp yemek yapıp yiyenler, söz konusu Kur’an olduğunda, sadece tarifi ne okuduğunuzu anlamadan dolayısıyla Allah’ın ne dediğini anlamadan okuyup sevap kazanın diyebiliyorlar. Allah’ı işitmeyenler, Allah’ın adına farklı şeyler söyleyenleri işitirler. Bu sebeple Allah adına ama farklı şeyler söyleyerek kendi menfaatlerine hizmet edenler, Allah işitilsin istemezler. Cenab-ı Allah, İsra suresi 82. Ayeti kerimesinde,

Biz Kur’an’dan, müminler için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz. Zalimlerin ise Kur’an, ancak zararını artırır

diyerek bu gerçeği beyan ederken, İsra suresi 9. Ayeti kerimede de,

Şüphesiz ki bu Kur’an, insanları en doğru ve en sağlam yola iletir ve salih amel işleyen müminlere büyük bir ecir olduğunu müjdeler

diyerek Kur’an’ı yaşantımızın dışında okudukça sevap kazanma kitabı olmaktan, yaşantımızın içine alarak doğru ve sağlam yola yani kulluğa, Allah’tan başka ilah olmadığı şehadetiyle yaşayanlardan olmaya ulaşacağımızı anlatmaktadır. Lakin bizler Kur’an’ın içinden sadece işimize geldiği yerleri alıp diğerlerini göz ardı ettiğimiz yani tamamını kabul etmediğimiz sürece kendimize yapabileceğimiz en büyük kötülüğü yapmış oluruz. Hicr suresi 91-92. Ayeti kerimelerde,

Onlar Kur’an’ı bölüp ayıranlardır. Rabbine Andolsun, onların hepsine yapmakta olduklarını mutlaka soracağız

denilerek bu gerçeğe dikkat çekilmektedir. Allah’tan başka ilah olmadığına şehadet etme sonucu Allah’ın kulum diye zikrettiklerinden olabilmek için yapmamız gereken Kur’an’ı anlayarak okurken, kendi okuyuşumuzda Allah’ı işiterek bizden istenilenleri yapmak yani tarifi anlayıp tarif edilen yolda tarif edildiği gibi ilerlemektir. Allah’ın bizleri, okuyacak, okuduğunu anlayacak, anladığını yapacak özellikte yaratmış ve yüce Kur’an’ı kerimini göndermiş olması bunu farz kılmaktadır. Kur’an’ı Kerim için abdest alınmalı, belden yukarda tutulmalı, ağır ağır ve tecvide uygun ve güzel sesle okumalı, okurken ağlanmalı, illa ki Arapça okunmalı, tek bir harfi tecvide uygun olmadan okunursa günah olur gibi sonradan konulmuş şartlar, insanlarca bizi Kur’an’dan uzak tutmak için geliştirilmiş uydurmalardır. Abdestli değilsen okuma, belden yukarı tutmayacaksan okuma, tecvit bilmiyorsan okuma, Arapça bilmiyorsan okuma demek, sen Kur’an okuma demektir ki bunu dikkate almamalıyız. Okuyun, her koşulda her şartta elinize alıp anladığınız dilde okuyun. Tabii ki kutsiyeti saygı gerektiriyor, lakin saygı diye de abartıp Kur’an’dan uzaklaştırılma tuzağına da düşmeyin. Kur’an’a saygı okumak ve anlayıp yaşamaktır.

Cenab-ı Allah, bize bizi anlatıyor; bizi Kendisine şehadete davet ediyor, bizi kulluğa yöneltiyor işitirsek.. Kur’an okuyarak Allah’ı işitmeye yönelmeliyiz. Maalesef kendimizi kitap okumama hastalığından kurtarıp kitap okumalı ve Kur’an’ı da kendimizi okumak için okumalıyız. Kur’an’ı Kerim'de sadece farz olan ibadetler ve cehennem azabını anlatan ayetler yoktur. Kur’an’ı Kerim'de insan ve yaşam iç içe anlatılırken, yaşamın içinde hangi haller üzerine olursak kulluğa girer, hangi haller üzerine olursak şirke saplanırız ibretlik olaylar ışığında gösterilmektedir.

Kur’an, Cenabı Allah’ın Kendi beyanı olup, bizlerle konuşmasıdır. Kur’an okurken Rabbiyle olan kimse, okuduğunu yaşamında uygulayarak her anında Rabbiyle birlik kalır. İşte buna her yaratılmışlıkta ve tüm oluşumlarda Allah’ı işitmek denir ki Allah’tan başka ilah olmadığına şehadettir. Kur’an’ı Kerim'de Allah’ın beyanından başkası var mı? Tabi ki yok. Kur’an’ın her ayeti, bu ayetlerin her hecesi, her kelimesi tümü Allah’ın sözüdür. İçinde, kâfir var, münafık var, iblis var, zalim var, tam tersi olan mümin var, peygamberler var, zikir var, tevhit var ve bizler içinde olanların tümünü ayırmadan kabul edip Allah’ın sözü diyerek Kur’an’ı kerimin bütünlüğünde Allah’a şahit oluyoruz. İşte yaşam da aynen böyledir. Nasıl ki, Kur’an okurken içinde bulunan her şeyiyle Allah’a şahit oluyorsak, Kur’an’ı yaşamın içine dahil ettiğimizde de yaşamın içinde bulunan her şeyde Allah’a şehadet gerçekleşir.

Kur’an, bizi insan ve kul yapacak olan kutsi değer olup okumak şehadet üzere olmaktır. Şehadeti olmayanın okuması hakkını vererek okuma değildir. Bizlerin Kur’an’dan uzak tutan şartları ve söylemleri bir kenara bırakıp okumaya başlamamız, kendimize yapacağımız en büyük iyiliktir.

ozkan.gunal@emekyayinevi.com

http://www.emekyayinevi.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
A. Taylan 6 yıl önce

Kur'an'ı böylesine güzel ve duru anlatan bir yazı okumamıştım. Emeğinize sağlık, sağolun.