Hepimizin hayatına bir şekilde girdiler. Asırlar geçmiş gibi hissetsek de bir olay, bir ses, bir görüntü, bir renk bize onları hatırlatır.

Fıstık çamlarının ortasından akan kurbağalı derenin müdavimiydin. Abartılarak, kurbağaları taşlamak için attığın taşlarla dereyi doldurduğun söylenirdi. İlk kez terli yüzün ıslak saçlarınla girdin hayatıma. “Bu çocuk işte, komşu çocuk bu” dediler, “ele avuca sığmayan”.. Kuş börtü böcek avcısı ama bir o kadar da kedi ve köpeğin dostu tezatıyla şaşırttın. Sapan bir elinde, diğerinde süt. Köpeğe bile elinle süt içirdiğin rivayet edilirdi.

Meyve ağaçlarının musallatı da sendin. Bisiklet lastikleri, araba aynaları da nasibini almıştı senden. Tek korktuğun akşamüzeri çantasını koluna sıkıştırıp okuldan çıkan sokağımızdan geçen okul müdürüydü. Eski bir köpek kulübesine saklandığını görenler olmuştu. Söylendiğine göre ne tek ayak ne de teneffüse çıkmama cezası seni durduramamış. En çok utandığın zaman herkes sınıf camından seni izlerken okul bahçesini süpürmen olmuş.

Daha sonraları fıstık çamlarının arasında mekân kurmuşsun sana benzeyenlerle. Bira şişelerini sözde doğa kirlenmesin, yangın çıkmasın diye topladığınızı söyleseniz de, onları içtiğinizi bildikleri halde delikanlılık raconu adına görmezden gelmiş ahali. Zaman zaman nereden geldiği belli olmayan kızlar da eşlik etmişler doğa dostu (!) eyleminize. Yine görmezden bilmezden gelmiş büyükler.

Bakkalın gazeteye sarılı zulaları, Cuma günü hep beraber kılınan namazla affa uğrarmış delikanlılar, inançlılar da söylemleriyle.

Sonra sahiplenmeler başlamış, camdan cama. Yoldan geçerken sen, bir şeyler çırpmak tesadüfi. Bahçe duvarında her nasılsa yerinden çıkmış bir taş kovuğu da zarf görevinde.

Yazlık sinemalarda yaklaştırılan sandalyeler, alttan ayağa dokunuş tesadüfi. “Yengen” muhabbeti. Okul çıkışı takipler. Yan gözle bakanlara verilen pansumanlık dersler.

Sonra aile büyüklerinden gelen o bize uymaz itirazları. Yüreğe gömülen, açık edilen bazen, bazen de isyanla dile dökülen gel-gitler..

Askerlik merhametin vücut bulmuş hali. Silinir her şey, her hata. Dua vaktidir. “Güle güle sağlıcakla git, dön. Vatan hizmetin kutlu olsun” deme vaktidir.

Dönüşünde ise ne cam açılır ne bir şeyler çırpılır. Her şey değişmiştir artık. Özlem, hayaller, alınan haberlere kurban edilir. “Dünya ahiret bacımdır” a dönüşür yürek çarpıntıları, gömülür derinlere.. Ta ki uzun çok uzun bir zaman sonra bir başka baharda, o cam gerisindeki ‘komşu kızı’nı hatırlatan bir suretle karşılaşıncaya kadar..

O saf duygular ve de o nedeni bilinmez haşarılıklar tarih olsa da, hafızalarımızda eskimeyen fotoğraflardan bir veya bir kaçı, hep o günlere ait değil midir?

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.