25 Şubat 1907 'de Gümülcine Sancağı Eğridere 'de bir ev...
İçeride bir telaş var. Bir kadın kan ter içinde ıkınıp sıkınıyor... Başında bir ebe... 'Hadi dayan benim güzel kızım, hadi yavrum, hadi dayan' diyor... Evin dışında bir adam bir sağa bir sola volta atıyor. Pür dikkat içeriden gelen sesleri dinliyor bir taraftan... Kadının ıkınmaları artıyor, bu arada bağırmaları keskinleşiyor. Ebe bekliyor, bebek geldi gelecek... Kadın son kez keskin bir çığlık ile bağırdıktan sonra sesi kesiliyor... 2-3 saniyelik bir sessizlik üstüne, 'şap' diye bir tokat sesi ve tokat sesinden sonra da hiç susmayacakmış gibi bir bebek ağlaması duyuluyor.
Ebe ayaklarından baş aşağı tutmuş olduğu delikanlıyı bir havluya sarıyor ve mücadeleyi kazanan anneye evladını teslim ediyor. Bebeği annesinin yüzüne yaslıyor. Bebek annesinin bir yanağına elini atıyor ve annesinin yanağını seviyor, bir yanağına da dudaklarını dayıyor ve ağlamayı kesiyor. Biraz sonra da annesinin burnunu emmeye başlıyor. Dünyaya hoş geldin gizemli ve güzel bebek...

Bebeğin babası seslerden az çok içerdeki durumu tahmin edebiliyor. Biraz sonra ebe kapıyı açıp 'Hadi gözün aydın Salahattin, nurtopu gibi bir oğlun oldu' diyor ve babayı odaya alıyor. Baba içten içe sevinçli, metanetini koruyor ve anneyi alnından öperek 'teşekkür ederim canım, bana böyle sağlıklı, böyle yakışıklı bir evlat verdiğin için' diyor. Bebeğe dünyanın en kıymetli hazinesini görmüş gibi bakıyor, gözlerinin ıslanmaması için de çaba harcıyor belli ki...
Baba piyade yüzbaşısı Salahattin Bey, anne ise yine bir asker çocuğu olan Hüsniye Hanım'dır. Salahattin Bey'in askerlikten istifa etmesi ile birlikte aile Edremit 'e yerleşiyor. Eğridere 'de doğan bebeğin bütün bir ömrünü meskensiz olarak geçirecek adam olacak ilk yolculuğu böylece başlıyor.
Salahattin Bey, 1914 yılında 1. Dünya Savaşı nedeni ile askere alınıyor, bununla birlikte aile de Çanakkale'ye taşınıyor. Savaşın olduğu bu bölgede 1918 yılına kadar kalması Eğridere 'de doğan çocuğu oldukça etkiliyor tabii ki...
Annesinin rahatsızlığı, babasının işlerinin bozulması ile birlikte erken yaşlarda hayat mücadelesinin içine düşüyor. Histeri olan annesi ile birlikte kendisi ve kardeşi için mücadele eden babası hayatında apayrı bir yer tutuyor. Babasının ölümünden sonra "Hayatımın direği yıkıldı sandım !.." demesi de bunun kanıtıdır. Babasının değerini, yazmış olduğu 'Babam İçin' adlı şiirini okuduğumuzda çok iyi anlıyoruz.

“Allahım ! ..
İşte bugün; 
Şu zavallı ömrümün
En matemli bir günü.
Elim böğrümde kaldım,
Ben bugün haber aldım:
Babamın öldüğünü..
Bitti hayatın tadı,
Bu haber bırakmadı,
Dudağımda tebessüm.
Kalbim oyuldu yer yer,
Aman Yarabbi, meğer
Ne acıklı imiş ölüm !..”

Anladık mı ? Ne yalan söyleyeyim, vallahi ben anladım; Ah babam ah...

Yukarıdaki şiirin yazarı ve yine yukarıda anlatmış olduğum insan Yazar-Şair Sabahattin Ali 'dir. Yazdığı yazılardan dolayı hapislerde sürüm sürüm sürünmüştür Sabahattin Ali... Sinop Cezaevinde yatarken yazmış olduğu şiiri, bestelenmiş ve dinlemeye doyulmaz bir şarkı haline getirilmiştir.

"Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül aldırma

Dışarda deli dalgalar
Gelir duvarları yalar
Seni bu sesler oyalar
Aldırma gönül aldırma

Görmek istersen denizi

Yukarıya çevir yüzü
Deniz gibidir gökyüzü
Aldırma gönül aldırma

Kurşun ata ata biter 
Yollar gide gide biter
Mahpus yata yata biter
Aldırma gönül aldırma


Dertlerin kalkınca şaha
Bir sitem yolla Allah'a
Görecek günler var daha
Aldırma gönül aldırma"
der, insanın içini dağladıkça dağlar Sabahattin Ali...
O yalnızca bir şair, yazar, edebiyatçı değil aynı zamanda az bulunur, insan evladı bir aydınımızdır.
Ülkesini, milletini, atasını, bayrağını sevenlere zulmetmeyi görev addetmiş olan toplumumuz aynı muameleyi Sabahattin Ali'ye de reva görmüştür. Onu mahkemelerde, hapishanelerde süründürmüştür.. Tabi süründürmek yetmez...
Muhalif görüşleri nedeniyle sürekli takip altında olan Sabahattin Ali, Bulgaristan’a geçmeye çalışırken 2 Nisan 1948’de güya kaçakçı Ali Ertekin tarafından öldürülmüştür. Daha doğrusu o tarihte sınırda ölü olarak bulunmuştur.
Cinayetle ilgili sürdürülen soruşturma kapsamında MİT ’le bağlantılı olduğu ortaya çıkan Ali Ertekin tek fail olarak gözaltına alınıp tutuklanmıştır. Ertekin yargılama sürecinde cinayeti itiraf ettiyse de olayın ardındaki bağlantı hiçbir zaman aydınlatılamamıştır. En başta ailesi olmak üzere ünlü yazarın bütün yakın çevresi, Sabahattin Ali’nin sorguda öldürüldüğünü ve cesedinin de daha sonra sınırdaki sazlık alana atıldığını öne sürmüştür. Devlet dosyayı olayın tek zanlısı kaçakçı Ertekin’le kapattıysa da bağlantıları çözülemediği için işte bu cinayet de ‘faili meçhul’ olarak kalmıştır.
Sabahattin Ali 41 yıl yaşamıştır...
100 yıl yaşamalarına rağmen adları sanları duyulmayan ve bu dünyada hiç bir iz bırakmadan göçenler varken; O, 41 yılda verdiği eserleri ile unutulmazlar arasına adını yazdırmıştır.
Bu da onun bu topraklarda boğazlanması için yeterli bir sebep olmuştur diye düşünüyorum ben, maalesef ki maalesef...

'Kim bu insanlar?' diye sormuştum ya, kendim cevaplıyorum işte..; 
İlk cevabım "Sabahattin Ali..." 

Tabii ki 'Kim bu insanlar ?..' devam edecek...
Ve uğurlar ola sana, Sabahattin Ali...
Seninki kendi kaderini değil de bu toprakların kaderini yaşamak..
Biz de kendimizle ilgili neleri dert ediyorsak !.. 
Ayıp... Ayıp...

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.