Eğer bir mimar, bir adama ev yapıp, yapıtını sağlam yapmazsa ve yaptığı ev çöküp, evin sahibinin ölümüne sebep olursa, o mimar öldürülecektir. (Hammurabi Kanunları – 3)

2020 yılının uzun bir kış gecesinde, sokakları soğuk, ışıkları soluk bu kenti seyrederken bölük pörçük cümlelerden oluşan bir isyan belirdi zihnimde. Sonra uzun uzun dinledim kendimi. Yaşadığımız zamanın yüreğime çökerttiği ağuyu sözcüklere damıtarak ezbere bildiğim bir şiiri okur gibi bu yazıyı kaleme aldım…

Bundan tam 100 yıl önce Türk nesrinin kalemi kılıç yapabilen en kuvvetli yazarlarından olan Süleyman Nazif İstanbul’un işgalini anlatan yazısını siyah bir çerçeve içinde “Kara Bir Gün” adıyla yayınlatmış. FÂTİH MEHEMMED HÂN’a gönderme yaparcasına beyaz bir atın üzerinde İstanbul’a giren Fransız General d’Esperey’deni yerden yere vurduğu yazısı yüzünden Malta’ya sürülmüş. Nazif yılmamış tabi. Onun silahı kalemiymiş düşmana ve ona çanak tutanlara yazmış yazmış…

Bu yazıdan birkaç ay önce Atatürk Haydarpaşa Garı’ndan bindiği istimbotuyla Galata’ya geçerken, çakır gözlerini 55 parçalık işgal donanmasına kilitlemiş... Bu geçiş sırasında yaveri Cevad Abbas’ın ağladığını gören Mustafa Kemal büyük bir kararlılıkla “Geldikleri gibi giderler” diyerek daha başından Kurtuluş Savaşı’nın kazanılacağını evrenin ruhuna yazdırmış.

Şimdi yine kalemini silahı yapan ve bir söz işçisi olan ben, büyük yazarın aziz hatırasının affına sığınarak, aynı başlığı kullanıp yine bir “Kara Gün” yazısı yazıyorum.

Bu sefer ki işgal, tankla tüfekle değil de toplumsal bozulma ve çürüme ile gerçekleşti. “İnsan yaşadığı hayatta erdemli olmayı başaramadığı sürece ayak bastığı her yeri, dokunduğu her şeyi yakar/ yıkar." Mesela ayın sözü bu olsun. Ocak ayının son gününden, Ankara’dan selamlar...

Kıymetli okurlar, bu milleti cephede yenemeyeceklerini anlayanlar bu yüzyılda darbelerle, ekonomik yaptırımlarla, din istismarıyla, içi boş TV programlarıyla, erozyona uğratılan eğitim sistemiyle, ahlakımızı, inancımızı ve demokrasimizi neredeyse yok etme sınırına getirdiler. Kanımca başarı oranları oldukça yüksek. Üstelik bu sefer “Geldikleri gibi gitmeyecekler.” Çünkü içimizdeler; her yanımız onlarla sarılı..

Ve çürüyoruz…

İşçiler, memurlar, atanamayan öğretmenler, geleceğe dair hayalleri olmayan/olamayan öğrenciler, beton yığınlarının altında kalan ömürler. Ya çocuklar… İstismara, taciz ve tecavüze uğrayan... Gelin olan, ana olan… Ya Kadınlar… Öldürülen, “ölmek istemiyorum” çığlığı yurdun her yanında asılı kalan kadınlar... İftira, cehalet, yalan, dolan dört yanımızda ve çoğumuz buna sadece seyirci.

Büyük Üstat Namık Kemal bu seyirci taifesine söyle seslenir: “Muini zalimin dünyada erbab-ı denaettir. Köpektir zevk alan sayyad-ı bi-insafa hizmetten…” Yani “Dünyada zalimin yardımcısı alçaklık erbabıdır, insafsız avcıya hizmet etmekten zevk alan köpektir"

.

Şu yaşamak için çırpındığımız devir öyle bir devir ki bu şerefli millet hiçbir musibetin önünde bu denli aciz kalmamıştı.

Yine bu seyirci taifesi ile ilgili okuduğum bir kitapta çok çarpıcı bir mektupla karşılaştım. Yüzyıllar önce Osmanlı İmparatorluğu’nun yükseliş dönemi padişahı olan Kanuni Sultan Süleyman’ın kafasına mühim bir soru takılmış “Bir devlet ne zaman çöker ve sonunda ne olur?..” Bu sorusunu bir mektup yazarak dönemin en kıymetli alimlerinden Yahya Efendi’nin dergahına sadrazamıyla yollamış. Sadrazam saraya döndüğünde Kanuni; heyecan ve merakla sormuş “Yahya Efendi sualime ne cevap verdi” Sadrazam sıkıntılı bir ses tonuyla “Hünkarım Ulu mürşit ‘Neme lazım dendiği zaman’ devletin çökeceğini söyledi” demiş. Kanuni, “Başka bir şey söylemedi mi?” Deyince de “hayır efendim. Bir tek cümle söyledi.” Deyip huzurdan çekilmiş.

.

Bunu uzun bir süre düşünen Kanuni, sonunda: “Acaba bilmediğimiz bir mânâ mı vardır bu cevapta?” diyerek Yahya Efendi’nin Beşiktaş’taki dergâhına gitmiş. Sitem dolu bir tavırla “Ağabey ne olur mektubuma açık bir cevap ver. Bizi geçiştirme, soruyu ciddiye al!” Yahya efendi gülümsemiş şefkatle padişahın gözlerine bakarak “Sultanım sizin sorunuzu ciddiye almamak kâbil mi? Ben sorunuzun üzerine iyice düşündüm ve kanaatimi de açıkça arz ettim.” Kanuni kırgın bir sesle;
“İyi ama bu cevaptan bir şey anlamadım. Sadece ‘neme lâzım be Sultanım!..’ demişsiniz. Sanki ‘Beni böyle işlere karıştırma’ der gibi bir anlam çıkarıyorum.”

Padişahın bu sitemli sözleri üzerine Yahya Efendi aynı zamanda süt kardeşi olan padişahın sırtını sıvazlayarak sözünün ne manaya geldiğini açıklamış.

“Devletli Hünkarım, Bir devlette zulüm yayılırsa, haksızlık sıradan bir hale gelirse, işitenler de neme lazım deyip uzaklaşırsa, sonra koyunları kurtlar değil de çobanlar yerse… Bilenler bunu söylemeyip susarsa ve gizlerse… Fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin feryadı göklere çıkar, bunu da taşlardan başkası işitmezse… İşte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır. Halkın güven ve saygısı sarsılır. Asayişe itaat hisse kaybolur. Halkın umutları yok olur, böylece devletin yıkılması mukadder hale, kaçınılmaz hale gelir.”

.

Maalesef etrafımız, nemelazımcılarla, hırsından kudurmuş, dişinden kan damlayan çakala dönüşmüş, hangi çorbanın çeşnisi olduğu belli olmayan insanlarla dolmuş durumda. Ne yana dönsek cerahat akıyor. Bu hazin gidişata Aşık Ruhsati 18.yy dan ses veriyor: “Bir vakte erdi ki bizim günümüz/ Yiğit belli değil mert belli değil/ Dünyanın gidişi acayip oldu. Koyun belli değil kurt belli değil. / Yazı belli değil hat belli değil.”

Belli değil…

Şimdi nemelazımcılar… Her dönem oldunuz… Her dönem de olacaksınız... Yitirilen; insanlık, yok olan kültür, unutulan toplumsal birliktelik, mili ve manevi değerlerin tükenişi sizi böyle canavar yapan. Fakat bu kadim toprakların mucizesine akıl sır ermez. Bu millet yeniden özüne döner. Yeniden kenetlenir. Toprağında biten zehirli otları köküyle söker atar. Unutmayın ki iyilere, sadece secdeye eğilenlere, ruhu kararmamışlara, yetimlere, mazlumlara hiçbir şey olmaz.

Ne diyordu Pir Sultan Dedemiz:

“Ben Musa'yım sen Firavun/ İkrarsız Şeytan-ı lain/ Üçüncü ölmem bu hain/ Pir Sultan ölür, dirilir..”

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.