İstanbul surları, Topkapı Sarayı'nın bulunduğu mevkideki Lygos şehri milâttan evvel IX. yüzyılda tesis edilmiş ve yine milâttan evvel 660 senesinde burayı zabt eden Meğaralı Bizas şehre kendi adını vermiş ve Sarayburnu'ndaki ilk tesis olan Akropolü ve şehri, sur ile çevirmiştir. Bu ilk sur, Ahırkapı feneri kuzeyinden başlayarak Ayasofya'nın bulunduğu mevkii içeride bıraktıktan sonra Yerebatan sarayının bulunduğu yerden Demirkapı'ya ve sonra oradan da Sirkeci limanına (Prosphorion mevkiine) inmekte idi. Ligos şehri yedi burçlu olan bu surun içinde bulunuyordu; sahil de surlarla çevrilmişti.

Daha sonra Roma İmparatoru Septim Sever (193-211) burasını genişleterek ikinci bir sur yaptırdı; bu sur, Portaperema yani Balıkpazarı'ndan başlayarak Nur-ı Osmaniye camii mevkii doğuda kalıp Hamzapaşa mescidi yerinden ve Sokullu Mehmed Paşa camii doğusundan geçerek doğuya dönüp Ayasofya'nın güneyinden geçer ve Bizans surlariyle birleşir.

Bu ikinci surdan bir buçuk asır sonra Büyük Kostantin (306-333) Roma'yı sevmediğinden payitahtını Bizans'a naklettirmek için faaliyete geçti (8 Kasım 324); ilk Ayasofya 'yı ve diğer mâbedleri ve bazı binaları yaptırdı ve devlet merkezi olması sebebiyle şehir surların dışına taşmıştı; bunun için Kostantin kendi ismine mensup surları yaptırdı; bu yeni sur evvelkilere nazaran çok geniş sahayı içine aldı. Yeni sur Ayakapısı'ndan başlayarak evvelâ batıya giderek Sultan Selim Sarnıcı'nın (Bonos sarnıcı) kuzeyinden geçerek, sonra güneye doğru dönüp Bayrampaşa deresi, Altımermer, Çukurbostan, Davudpaşa, Hekimoğlu camii'nin yanından geçerek Samatya kapısı yakınından Marmara'ya iniyordu. Kostantin, evvelce yapılmış olan sahil surlarını da tamir ettirdikten başka bu surları kendi yaptırdığı surlara kadar da uzattı.

Bizans'ın nüfusu sonraları daha ziyade arttığından 5. yüzyıl başlarında halk mecburen surlar dışında meskenler yapmışlardı, bu arada imparatora mahsus Vilaharna varoşu —ki on dördüncü mıntıka addediliyordu— yapılarak surlarla çevrildi; bunun üzerine II. Teodosiüs (408-450) surları diye meşhur olan şimdiki surlar yapıldı. Bu surlar Marmara sahilinde Tabakhane kapısından başlayarak Tekirsarayı mıntıkasında mevcut yukarıda adı geçen on dördüncü mıntıka surlarıyla birleştirildi ve aynı zamanda on dördüncü mıntıkanın kuzey batı tarafından uzatılan sur Haliç'e kadar indirilerek Marmara ile Haliç arası tamamlanmış oldu. Bir zelzele neticesinde harap olan Teodosiüs surları tamir edilerek aynı zamanda kara surları önüne araları on beşle yirmi metre açıklıkta ikinci bir sur daha yapılmış ve onun önüne de altı, yedi metre derinliğinde bir hendek açılmıştı, öndeki surun yüksekliği sekiz buçuk, genişliği yani kalınlığı iki metre ve gerideki ikinci surun yüksekliği ise on iki, genişliği de takriben beş metre idi.

1. Sultan Mehmed'in kuşatması esnasında en son yapılan İstanbul surları kara tarafından iyice tamir görüp müstahkem bir durumda bulunduğu halde Marmara tarafındaki surlar hariç olarak Haliç kısmındaki surlar yalın kat olup zayıftı; fakat Haliç'in Sirkeci’den Galata'ya kadar zincirle kapalı olması sebebiyle Osmanlı donanması buraya yani Haliç'e giremediği için bu surlar emniyet altında bulunuyordu; kara surları çift duvarlı (yani içice iki sur) ve çift müdafaa hatlı idiler; birinci sur alınsa bile şehri ikinci sur müdafaa edebilirdi. En öndeki surun duvarları alçak olmakla beraber kuvvetli olup bunun önünde de iki yüz kadem yani yedi metreye yakın yontma taşlarla örülmüş bir hendek vardı, iç taraftaki ikinci sur ise pek metin ve evvelkinden yüksekti.

O derecede ki imparator ile meclis azaları bu çift surdan hangisini müdafaa hattı yapacaklarında tereddüd etmişlerdi; nihayet II. Murad'ın İstanbul'u muhasara ettiği zaman yaptıkları gibi surlardan ikisini de kullanmağa karar verdiler.

2. Osmanlı Donanması'nın Haliç'e girmesine engel olmak için, Haliç'in ağzını zincirle kapattılar. Bir yandan da yardım çağrılarında bulunuyorlardı. Bizans İmparatoru Konstantin, Haliç'e bir zincir gerdirerek, buradan gelecek tehlikeyi önlemeye çalıştı. Aynı zamanda Haçlı dünyasından yardım isteniyor, Papa ise yapacağı yardım karşısında Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleştirilmesini istiyordu. Ancak Katoliklerden nefret eden Ortodoks Rumlar, Roma kilisesine bağlanmak istemiyor, "İstanbul'da Kardinal Külahı görmektense, Türk sarığı görmeye razıyız" diyorlardı.

Venedik ve Cenevizliler de donanmalarıyla Bizans'a yardım ediyorlardı. 26 Ocak 1453'de İstanbul muhasarasına iştirak etmek üzere iki kadırga ve yedi yüz cenkçi ile Cenevizli Jüstinyani geldi. Bu faal zat, kale tamiri ve müdafaa hazırlıklarında imparatora yardım etti; bu iyi bir kumandan olduğundan imparator bunu başkumandan tâyin ile evvelâ Vilaharna sarayına yakın olan surların muhafazasına memur etti; eğer İstanbul muhasaradan kurtulacak olursa kendisine Limnos adasını verecekti. Fakat sonradan muhasaranın ağırlık merkezi hafif olan surlar tarafına yani, Topkapı ile Edirnekapı arasındaki kısma intikal edince Jüstinyani emrindeki dört yüz zırhlı nefer ve üç yüz denizci efratla bu tarafın müdafaasına geldi.

Bundan başka Papa, muhasara esnasında üç büyük kadırga ile iki yüz asker ve mühimmat ve erzak göndermiş ve otuz geminin daha hazırlanmakta olduğunu da bildirmişti. Bundan başka Sakız Cenevizlileri iki gemi ile yedi yüz ve Ceneviz'den de bir gemi ile üç yüz ve İspanya ile adalardan da kuvvetler gelmişti.

Galata'da bulunan Cenevizliler de imparatorla beraber çalışıyorlar ve İstanbul elden çıkarsa bunun zararının kendilerine de dokunacağını biliyorlardı; bunun için durumu Cenova'ya bildirip kuvvet istemişler ve beş yüz cenkçi ile bir geminin Galata'nın yardımına gelmekte olduğu cevabını almışlardı.

Bununla beraber bu bezirganlar her ihtimali gözönüne alarak İstanbul kuşatması başladıktan sonra Osmanlıları da gücendirmek istemeyerek bazı vaadler mukabilinde gizlice onlara da yardım etmeği ihmal etmemişlerdi; daha pâdişâh Edirne'de, iken bunlar bir heyet gönderip dostluk muahedelerini tazelediler. Sultan Mehmed, İstanbul'a yardım etmemek şartıyla Galata Cenevizlilerinin dostluğunun devamını esas koymuştu.

Ticaret maksadıyla Karadeniz ve Azak denizi taraflarına gidip geri dönerek İstanbul'a uğrayan ve Venedik'e gitmek isteyen Venedik gemileri gerek imparatorun ve gerek İstanbul'da oturan Venediklilerin ısrarıyla İstanbul'da alıkonulmuşlardı.

Fatih Sultan Mehmed Osmanlı donanmasının kuşatma sırasında yeterince kullanılamadığını ve bu yüzden kuşatmanın uzadığını düşünüyordu. İstanbul'un Haliç tarafındaki surlarının zayıf olduğu biliniyordu. Bizans bu bölgeye zinciri bu nedenle germişti. Yüksekten atılan taş gülleler Bizans donanmasından bazı gemileri batırmıştı fakat bir kısım donanmanın Haliç'e indirilmesi kesin olarak gerekliydi.

3. Bizanslılar, suda yanabilen barut, neft yağı ve kükürt ile yapılan Rum ateşi (gregois) adlı silahı yaptılar. Yunan ateşi de denilen bu silah ilk kimyasal silah olup M.Ö. 423 de Peloponez savaşları sırasında kullanılmıştır. Daha sonra M.S. 660 larda zift, reçine, kükürt, nafta, kireç ve güherçile ile zenginleştirilmiştir. Su eklendikçe alevi artan bir silah.

4. Osmanlı Devleti'nin kuşatmaya hazırlandıklarını anlayınca depolarını yiyecek, silah, mühimmat vb. şeylerle doldurdu.

Boğazkesen hisarının yapılmasından sonra Sultan Mehmet, İstanbul'u karadan askerî bir kordon altına aldırmış, şehirden dışarıya ve dışarıdan şehre kimseyi bırakmamaları hakkında kat'i emir vermişti; zaten imparator da dışarıdaki halkı şehre aldıktan sonra kapıları kapatmıştı; fakat denizle muvasala kesilmemişti. Rumlar bu deniz yoluyla sahildeki Türk köylerini basarak bir kısmını esir alıp bir kısmını öldürüyorlardı. 1453 senesi Şubat ayında Sultan Mehmed dökülen topun İstanbul önüne götürülmesini emretti. Top altmış manda ile çekiliyordu; topun kaymaması için iki tarafına iki yüzer asker konmuştu; yolun bozuk kısmında ve köprü yapılacak yerlerde yolu düzletmek ve tahta köprü yapmak için önceden elli inşaat ustası ve iki yüz amele gönderilmişti. Nihayet top İstanbul'dan beş mil uzakta bir yere getirildi.

Topun naklinden evvel on bin kişilik bir kuvvetle Karaca Paşa gönderilerek Misivri, Ahyolu ve Vize ve sair kaleleri aldı. Silivri taraflarındaki diğer bir kale harpen alındı ve Silivri kalesi ise müdafaada diretti; Bigados teslim oldu. Sur önüne getirilen top Karaca Paşa'ya teslim edildi.

Mart başından itibaren Sultan Mehmed eyalet ve sancaklara hükümler göndererek İstanbul aleyhine hareket edileceğini bildirip orduya iltihaklarını emretti. Muvazzaf ve gönüllü olarak gelen kuvvet orduya katılıyordu.

Pâdişâh İstanbul kuşatması esnasında imparatorun kardeşleri olan Mora despotları Tomas ile Dimitriyos taraflarından İstanbul'a yardım yapılması ihtimalini gözönüne alarak buraya Turahan ile oğulları Ahmed ve Ömer Beyleri memur ederek akınlar yaptırarak onlara göz açtırmadı.

(Devam edecek)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.