Hayatlarımızın değerini ölçebilmenin yolu, başkalarının yaşamlarına değer vermekten geçer.

İnsan, yaratılmışların en güzeli olduğu için değerlidir.

Bu değeri kendisine Yaradan vermektedir.

Biz hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları (çeşitli vasıtaları ile) kara ve denizlerde taşıdık, kendilerine güzel güzel rızıklar verdik. Yine onları yarattıklarımızın bir çoğundan gerçekten üstün kıldık “ (İsra suresi 70.ayet) bunu en açık bir şekilde ifade etmektedir.

Yaradan’ın yarattığı bu cana değer vermek ve ona faydalı olmak da en hayırlı olma özelliğini getiriyor.

Sizin en hayırlınız insanlara faydalı olanınızdır “ hadisi bunu ortaya koymaktadır.

İnsanın imtihan sebebi olarak fıtratına yerleştirilen nefis, terbiye edilmediği takdirde,

İnsanı hayvanlardan daha tehlikeli bir duruma dönüştürmektedir. Salacıoğlu Mustafa ;

Hüdavendim yetiş imdadıma aşüfte-hâl oldum

Felek saldı bizi hayvan ile memlû bir ormana

Yani, Allah’ım imdadıma yetiş, hâlim perişan oldu. Felek bizi hayvanla dolu bir ormana saldı, deyişlerini dile getiriyor.

Hayata ve insana hoşgörü penceresinden bakan şairler hiçbir ayırım yapmadan,

Sırf insan olduğu için herkese değer vermeyi öğütlemektedir. Çünkü insan çok özel ve önemli bir varlıktır: Salacıoğlu Mustafa ;

Hep Müselmân u Nasârî vü Yehûd bende-i Hak

Bir efendi kuluyuz cümle kapı yoldaşıyız “ der.

Şeyh Galip de ;

Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen

Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen “ demekte.

Toplum çalışan insanlara daha fazla değer vermektedir. Ancak hayatın getirdiği bazı sıkıntılar vardır. Hastalık, zihinsel veya bedensel engellilik, yaşlılık gibi. Çalışmaya engel olan bu durumlar sebebiyle iş hayatından kopmak zorunda kalanlar bir boşluğa düşse de insanoğlu her hâliyle kıymetlidir. Haftânî Süleyman da bunu izah ediyor ;

Suyundan düşse düşmez pertevinden merd-i rûşen-dil

Tükense bâdesi mey-hâneye kandîl olur sâgar

Yani, Hakikatleri bilen kişi, yaşlansa (da) değerini kaybetmez. Kadeh, (içindeki) şarap tükenirse (bir kenara atılmaz) meyhaneye kandil olur.

Halk arasında “ iyinin ömrü az olur “ gibi bir deyiş vardır. Bir kaza, bela, hastalık ve ölüm gelip bu kişiyi bulduğunda bu cümleler sosyal hayatta çokça kullanılır.

Şeyhülislam Yahya da bu durumdan şikâyetçi olmuş :

“ Kanda bir ehl-i kerem varsa yaşatmaz rüzgâr

Yeryüzünde şimdi bir âdem mi var âdem gibi “

Yani, nerede cömert, soylu biri varsa felek (onu) yaşatmaz.

Bir de insanların vefasız olanları vardır. Devrin Muhteşem Süleymanı Muhibbi bunu şu şekilde dile getiriyor :

Ey Muhibbî beni Âdem‟de vefânın adı yok

Dağlara düş yüri şimdengirü hayvânlar ile

Yani, Ey Muhibbî/ Kanuni Sultan Süleyman insanoğlunda vefanın adı yok. Bundan sonra dağlara çık hayvanlar ile yürü, (yaşa).

Bazı durumlar vardır ki insanın insan olmaktan utandığı durumlar. Tam da insanlık ölmüş dediğimiz bir zaman. İnsanın aynaya bakıp da kendini görmeye tahammül edemediği zaman.

Büyük şair Nâbî, yaşadığı kargaşa döneminde karşılaştığı insanların hâl ve hareketlerinden o derece rahatsız olmuştur ki -kendisi de insan olduğu için- şairin aynaya bakmaya, kendini görmeye bile tahammülü kalmamıştır:

Halkdan gönlümün ol mertebedür vahşeti kim

‘Aksüm âdem diyü mir’âte nigâh eyleyemem “

Nâbî, İnsanlardan o kadar ürkmüşüm/ korkmuşum ki; aynadaki yansımam insan olduğu için aynaya (bile) bakmam, diyor.

İnsana değer vermek güzel ama insanda da bazı değerlerin var olması gerekir.

Mevlana hazretleri de bunu anlatmaya çalışıyor.

Bir adamın birçok hüner, fen, biIgi sahibi oIduğuna bakma. Verdiği sözde duruyor mu, değer veriyor mu, vefası var mı? AsıI ona bak !

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.