İlim, var olanın bilgi olarak kendisini zahir edişiyle bilinirliğinin tümüdür çünkü “Var” dediklerimiz, o olmaklık bilgisinin zahirliğidir. Bizlerin, yaratılma diyerek zikrettiğimiz her şey bilginin vücutlanışıdır. Lokman suresi 27. Ayeti kerimede,

Yeryüzünde bulunan tüm ağaçlar kalem olsa, denizlere yedi deniz eklenerek kullanılsa Allah’ın kelimeleri tükenmez. Allah üstündür, bilgedir

denilerek bu gerçek beyan edilmektedir. Bu sebeple ilim, varlığı, kendimizi ve Allah’ı bilmek için en önemli değer ve en öncelikli farzdır. Cenab-ı Resulullah efendimiz,

İlim, müminin yitik malıdır, nerede bulursa alır

buyurmaktadır ki İslam’ın ilme verdiği önemin her şeyden daha çok olduğu ve Müslümanların hayatında ilmi öncelik yapması gerektiği vurgulanmaktadır. İlimsiz hiçbir şey gerçek değerine ulaşamaz. İlmin olmadığı yerde anlamlar cahilcesine ve yanlış olacağından dolayı ilim, güneş ise ilimsizlik karanlık olarak tarif edilebilir. Zifiri karanlıkta görmeden el yordamıyla ve zanlarla yaşamak insana mahsus değildir. Karanlıkta yaşamını sürdüren ve hatta yaşamı karanlığa bağlı olan canlılar mevcut lakin insan, aydınlık içinde, görerek ve bilerek yaşamaya başlayınca gerçek değerine ulaşabilen canlıdır. Cahilcesine, gerçeklerden habersiz bir şekilde yaşamak, kişinin kendisine zulmetmesidir. Gözler gerçeği, kulaklar gerçeği, akıl gerçeği karanlık içinde göremez, işitemez ve akledemez. Bu kişi, gerçeğin yerine, görmediği için kendi zanlarını devreye sokarak gerçeğe cahilcesine yanılgılar ve kendisine zulüm üzerine yaşar. Gerçek, ancak ışık karanlığı aydınlatarak gözler görmeye başladığı zaman görülür. İşte bu kişi yani karanlığı aydınlığa dönen, gördüğü gerçekler olarak, kendisini zulümden kurtarabilir.

İlim, bizlerin Allah’a olan inancımızı imana dönüştüreceğimiz kutsî değer olup, ilimsiz cahilce yapılan şeyler, inanç sistemine ait olsa bile içi tevhitle değil de zan ve vehimle dolu olacağından ibadet değil küfür olurlar çünkü şehadetin olmadığı uygulamalar kendimizce türetilmiş yanlışlardır. Gerçeğin bilinmemesi yüzünden yanlışın gerçek zannedilmesi söz konusudur. Örneğin, derdimizin dermanına ulaşmak için Bursa’dan Ankara’ya gitmek gerekmektedir. Bunun için yol ve yolda ilerlemek gerektiğini biliyoruz lakin bu bilgi zannî ve cahilcesine olduğundan içinde bulunduğumuz yolun bizi Ankara’ya götürüp götürmeyeceğini bilmiyoruz. Zannımız bize “Ankara’ya gitmek için yolda olmak lazım burası da yol mu, yol, gidiyor muyuz, evet gidiyoruz, işte isteneni yapıyorsun” der. Peki içinde olduğumuz yol Ankara’ya değil de İzmir’e gidilen yolsa ne olacak? Ömrümüz yolda gitmekle geçecek ve kendimizi doğru yapıyoruz zannıyla kandırıp asla Ankara’ya varamayacağız ve kendimize zulmedeceğiz. İşte bilgi yolu tanıtır, yolun Ankara’ya gidip gitmediğini gösterir, yanlış yoldaysak bizi doğru yola yönlendirir. İçinden ilmin çıkartıldığı hiçbir sistem ve uygulama İslam’a ait olamaz. Cenab-ı Allah, Alak suresinde,

Yaratan Rabbinin adıyla oku! İnsanı bir alaktan yarattı. Oku! Rabbin sonsuz Kerem sahibidir, kalem ile insana bilmediklerini öğretti. Hayır, muhakkak ki insan gerçekten azgınlık yapar, kendini müstağni görmesi sebebiyle. Muhakkak ki dönüş Rabbinedir.

buyurmaktadır. Cenab-ı Allah bizlere “Oku” emriyle ilim öğrenmeyi farz kılmıştır. Müslümanlık, Allah’ın emrine tâbî olarak yaşanmayıp, Allah’ın emrinden uzaklaşıldığından dolayı ilimden uzak bir şekilde karanlığa mahkûm olmuştur. İlim öğrenmeyi sadece kendi zannına göre yorumladığı ve tanımladığı şekliyle taklidi bir inanç için gerekenleri yapmakla sınırlamış, Allah’ın bilgisi olan yaratılmışlıkdaki tüm bilgilerden kendisini soyutlayarak aslında kendisini Allah’tan ve İslam’dan soyutlamıştır. Tanımak, ilim tahsili sonucu doğru bilmekle mümkündür. Tanımadığımızı göremeyeceğimizden dolayı görmek için kendi zannımızın zahir olmasını bekleriz. Bu sebeple yani ilimsiz kalındığından, tanıma gerçekleşmemiş, tanıma olmadığından şehadet imanına ulaşılamamıştır. Ali İmran suresi 18. Ayeti kerimede,

Allah, şehadet etti, muhakkak ki O'ndan başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de adaletle şahit oldular ki, O'ndan başka ilâh yoktur, O Aziz’dir, Hâkim’dir

denilerek bu hakikate vurgu yapılmaktadır. Ayet bizlere “İlim sahipleri” vurgusuyla, İslam olmak adına şehadet için ilim sahibi olunması gerektiğini göstermektedir. Cenab-ı Allah, Kendisine şehadet için ilim sahibi olunması gerektiğini söylerken, ilmin, içinde şehadet olmayan zannî yorumlarla şekillenmiş olanın bilinmesi olduğunu söyleyenler, İslam üzerine değil cahilcesine kendi içlerinde bulundukları küfür hallerini beyan etmiş olurlar.

Cenab-ı Allah bilinmeyi istediğinden dolayı Kendisini, Kendisinde bildiği bilgiyi yine Kendisinde aynı bilgi haliyle vücutlandırma sonucu yaratılmışlığı yaratmış oldu. En küçüğünden en büyüğüne her ne  varsa Allah’ın bilgisidir. Yaratılmayı zan üzerine değil de gerçeklik üzerine bilmek Allah’ı bilmek olduğundan, insanın keşifler sonucu bilmeye başladığı her şey Rabbini bilir hale gelişidir ki bu Allah’tan başka ilah olmadığına şehadeti beraberinde getirir.

Düşünün, bizlerin varlığı işlerimiz, sıfatlarımız ve vücudumuzla birlikte bir bütünlüktür. Bu bütünlüğün içinde her şeyimiz bulunur. Elimiz, ayağımız, gözümüz, kulağımız, saçımız, yaptıklarımız, bilişlerimiz, tahsilimiz ve vücudumuz, tümü bizizdir. Bizi bilme sonucu bize şahit olmak, bütünlüğümüzü oluşturan unsurlarımızdan bizi ayırarak yani bizi bizden ötekileştirerek zannî bir yorumla gerçekleşecek deniliyorsa bu, bizi bilmek ve bize şahit olmak olamaz. Bizi bizden ayıran anlayış cahilane bir anlayıştır. Bizi bilmek, bizi biz yapan tamlığımızı bilmekle mümkündür. Elimiz, ayağımız, kulağımız, bilgimiz, işlerimiz gibi bize ait her ne varsa tümü bizizdir. İşimizi, sıfatlarımızı, vücudumuzu bilmekle ancak biz bilinmiş oluruz ve biz, bunları görmekle görülebileceğimizden işimize şahadet, sıfatımıza şehadet ve vücudumuza şehadetle bize şahit olunabilir. İşte Allah’a şehadet, ilimle tamam olan yaratılmışlık bilgisinden Allah’ı bilmeyle mümkündür. Kesret Allah’ın bilineceği bilgisinin vücududur. Kesrette vahdet ise ilim tahsili sonucu bu bilgilerden Allah’ı gayrılıksız bilmektir. Bizim elimizi bilen o elden bize şahit olur gibi yaratılmışlığın gerçekliğini bilen yaratılmışlıkta Allah’tan başka ilah olmadığına şahitlerden olur.

İlim İslam’ın tüm yönleriyle olmazsa olmaz, farz olan değeridir. İlimsiz bir sistem İslam değildir ve ilim tüm yaratılmışlığı içine alır çünkü evren Allah’ın bilgisidir ve bilgiyi öğrenip, bilgiyle bilinmeyeni bilir hale gelecek özellikte yaratılan insan, bu bilgiyi tahsil ile bilgiden Rabbini bilmek zorundadır.

ozkan.gunal@emekyayinevi.com

http://www.emekyayinevi.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.