Geri kalmış, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin, eğitimdeki sorunlarını ve sıkıntılarını çözemedikleri görülmektedir. Bizde de bu konuda büyük sıkıntılar yaşanmaktadır. İtiraf ve özeleştiri noktasında eğitim sorunlarını iktidarlar bile kabul etmek zorunda kalmışlardır. Çok sık değişen Milli Eğitim bakanlarının büyük çoğunluğunun eğitimin içerisinden gelmemesi işi zorlaştırdığı gibi, sürecin de uzamasına sebep olmaktadır. Buna bağlı olarak da kalıcı, oturmuş, ideal bir eğitim sistemi gerçekleştirilememektedir.

Eğitim ciddi ve önemli bir iştir. Bilimsel bir konudur. “Oldu bitti”ye, aceleye getirilmemelidir. Sistemdeki yenilikler, değişiklikler; araştırılmadan, incelenmeden, yerine daha idealinin tespiti yapılmadan uygulamaya konulmamalıdır!

“İnsan bildiği işi yapmalıdır!” derler. Bilgi sahibi olduğunuz konularda söz sahibi olursunuz. Bilerek hata yapmanın telafisi zordur ve sıkıntısı çok olur. Bir bakıyorsunuz, konuyla hiç ilgisi olmayan birisi “şöyle, böyle” olmalı diyor. Gazeteci, hukuktan söz ederek muhalifini yargılıyor, suçluyor, mahkûm ediyor. Ekonominin “e”sini bilmeyen; yakından, uzaktan ilgisi olmayan birisi enflasyon, faiz, işsizlik…vs konularında ders veriyor. Avukat, sağlığı anlatıyor. Eğitim konusunda da hemen hemen herkes, “ben bilirim” anlamında bir şeyler söylüyor. Bilenler, doğruyu söylediği zaman, işine gelmeyenler kabul etmiyorlar.

Her şeyin temeli eğitimdir” dedim ya, ben de diğerleri gibi alanım olmayan ekonomiyle ilgili bir görüşümü paylaşarak eğitimle ekonominin ilgisini belirtmiş olayım. Bir ülkenin gelişmiş, kalkınmış olması için, eğitimle birlikte ve buna bağlı olarak ekonomik alanda da şu üç temel esasın olması gerekir:

1) İSRAFIN ÖNLENMESİ (Kısaca): Yetinmeyi bilmek, paylaşmayı düşünmek, yeteri kadarını kullanarak olmayanlarda da olmasına imkân vermek, boş yere yok olmasını önlemek, tasarruf düşüncesi içerisinde olmak... Mesela, 600 milletvekili çok fazla, en çok 300 olmalıdır. Asgari ücret olan 2800 TL ile ev geçindirenlerin olduğu düşünülürse milletvekillerinin, danışmanların, bürokratların maaşlarının da çok olduğunu düşünüyorum. Şu an aldıklarının yarısı olmalıdır. Diğer israfları da siz düşünün artık…Bir zamanlar, “İsraf önlenmiş olsa, vergi almaya bile gerek kalmayacaktır” denilmişti. Rahatsız edecek derecede vergi alındığına göre, bir de israfın önlenmiş olduğunu düşünün, ekonomide süper ülke oluruz demektir(!). Lüks yaşamak varlık içerisinde mümkün olur. Biz henüz o seviyede değiliz.

2) ÜRETMEK (Kısaca): Bilgili ve becerikli kişilerle her alanda, kaliteli yeni ürünler ortaya koymak, dış ülkelerle rekabet edebilecek kalitesi tescilli ürünlerle tercih edilir olmak, kalite üreten vasıflı eleman yetiştirerek istihdama ve işsizliğe de çözüm bulmuş olmak…

3) İHRACAT (Kısaca): Üretilenleri dışarıya satarak ülkeye yeni (artı) para girmesini sağlamak. Aksi takdirde, içerideki para ve ürün, senden bana, benden ona, ondan buna… dönüp duracaktır, artmayacaktır, çoğalmayacaktır. Para, sadece el değiştirmiş olacağı için fark etmeyecektir. Bu durumda, ülkede olan bu aynı paradan herkesin değil, çok parası olan bazı kişilerin, daha çok parası olacaktır. Zengin ülke olmak için ihracat şarttır...

Bilmem anlatabildim mi?..

Anlamayanlar varsa bir de şöyle anlatayım. Son günlerde, hayat pahalılığı, enflasyon, geçim derdi konuları gündemi oluşturmaktadır.

"Basın tarafsız olmalıdır" denilirken vatandaşın yanında, gerçeklerin tarafında olması gerektiğini anlıyorum. TV’lerdeki açık oturum programlarında, yandaş ve muhalif denilen basında hiç de öyle olmadığını görmekteyiz. Mesela, gazetenin biri, pazar arıklarını toplayanlar için, "Duyarlı vatandaşlar çevre temizliği yapıyor" derken, bir başka gazete, "Sefalet liginde Avrupa lideriyiz, Dünyada 21. sıradayız" diyor. Karar ve takdir sizin...

Millet ve memleket olarak her türlü sıkıntıdan kurtulmamız için reçetemizde öncelikle ve özellikle 3 ilacın olması gerektiğini (şart olduğunu) belirtmek istiyorum.

1) EĞİTİM meselelerimizin halledilmesi,

2) EKONOMİ olarak israfın önlenmesi, kaliteli üretimle ihracatın artırılması (dışardan içeriye para girmesi).

3) SİYASET konusunda, demokrasi ve adalet anlayışında dürüstlük, samimiyet ve şeffaflık (huzur, adil olma, inanma ve güven verme meselesi) olduğunu iddia ediyorum.

Bir konularda bilgi sahibi olanlar, uzmanı oldukları ilgi alanlarında ve otorite oldukları konularda konuşmaları gayet normal bir durumdur. Ben, 30 yılı yöneticilik olmak üzere 40 yıllık eğitimciyim, EĞİTİM benim işim, dolayısıyla bu konuda konuşma hakkına sahibim.

Sağlık, hukuk...vs gibi konularda bilgi vermem mümkün değildir. Sadece görüş belirtebilirim. Bizde, ilgili – ilgisiz kişilerin pek çok konuda “at izi ile it izi" misali, "sapla samanın karışması" gibi konuşmaları kavram kargaşasına sebep olmaktadır. TV’lerdeki açık oturum programlarında olduğu gibi.

1980 öncesi cezaevinde yatarak bedel ödediğim gençlik hareketlerini ve milletvekilliği aday adaylığım olmak üzere yaklaşık 50 yıldır siyasetin içinde olduğumu söylemiş olursam, SİYASET konusunda da söz hakkımın olduğunu düşünüyorum.

Ekonomi konusunda uzman değilim. Her vatandaş gibi elimi cebime attığımda olan ve olmayan paramın hesabıyla piyasanın durumunu biliyorum. “Fiyatlar ne idi ne oldu, üretim nerede, niye böyle, adil dağılım ve paylaşım, hak etmek, enflasyon, döviz artışı, ithalat, ihracat, iç ve dış borç, asgari ücret, 3 – 5 maaş alanlar ... vs” denilecek ekonomik konuları her vatandaş gibi ben de sorguluyorum. Sitem etme hakkımı kullanarak sosyal hayatın sorunlar, sıkıntılar ve stres sebebiyle iyi olmadığını ve “geçim derdi” yaşanması sebebiyle ekonomik durumun kötü olduğunu belirtmiş olayım. Gereksiz gündemlerle meşgul olmamız asıl yapılması gerekenleri ihmal etmemize sebep olmaktadır.

*Devletin tek geliri vergiler ve cezalar olmamalıdır. Üretmek ve tüketmek dengesi sağlanmalıdır. İsraf, her yerde ve her zaman önlenmelidir. İthalatta almak yerine üretmek, yetiştirmek, yapmak düşünülmelidir. İhracat ile dışardan içeriye para girişi ile refah seviyesi yükseltilmiş olmalıdır. Birkaç yerden maaş alanlar düşünüldüğünde asgari ücretten vergi alınmasındaki çelişki giderilmelidir.

Ben bunları biliyorsam ve söylüyorsam yöneticilerimiz benden çok daha iyi biliyor demektir. Bütün mesele “keşke”siz anlayış ve yaklaşımdır. Bakış açısı sağlıklı olmalıdır. En iyi değerlendirme ve çözüm yolu ahlak ve vicdan olmalıdır.

Bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösteriyorsa, “eğitim” üzerine kurduğumuz hayatımızdaki zamanı ayarlayalım, hep doğruları göstermesini sağlayalım. Telafisi, geri dönüşü olmayan zamanı israf etmeyelim. Yanlışların düzeltilmesi için bozuk saati tamir edelim. Eğitim, ciddi ve önemli bir konudur. “Bin km. lik bir yola bile bir adımla başlanır” diyerek doğru adımlarla ve hızla, gelişmiş süper ülke olma hedefine yürüyelim.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.