Hem siyasette,

Hem ticarette,

Veya diğer ilişkilerde,

Kısadan bir çözüm yolu işler hale geldi.

.

Şimdi Kılıçdaroğlu’da “helalleşme” yolunu tercih edenlerin arasına girdi.

.

Helalleşmek ;

Kişiye olan bir borcun ödenmesi,

Mihnet veren bir yükten kurtulmak,

Düğümü çözmek,

Müslümanların kul hakkından sakınma yollarından biri olarak görülmektedir.

.

Kul hakkını ihlal etmek zulüm,

ihlal eden de zalimdir.

Bu nedenle Müminler diğer insanlara karşı haksızlık yapmaktan şiddetle kaçınmalıdır.

Bu işler öyle sözle olacak işler değil.

Mutlaka icraa edilmesi lazım.

Son ana kadar musalla taşına da bırakılmamalıdır.

Cenaze musallaya konduğu zaman hoca efendi

Hakkınızı helal eder misiniz ?

Dediği zaman biz de evet dersek haklarımız helal olmuş olur mu ?

Ya da bunun başka bir yolu var mı ?

.

Bedavadan zengin olmaya,

Bedavadan geçinmeye alıştığımız için,

Hemen “Hakkını helal et" deyince edildiğini düşünüyoruz

Adamın bir camiden çıkmış. Köylüsüne rastlamış.

Bekir ağa nasip olursa hacca gideceğim. Bana hakkını helal et.

Senin koyunlardan birisin kesip arkadaşlarla yemiştik.

Olur hakkımı helal ederim sana. Yalnız bu olay ne zaman oldu

10 sene kadar oldu.

O koyun bu süre içinde en az 8-9 yavru verirdi. Sen bana 2 koyunun parasını ver de helalleşelim.

Adam bozulmuştu. Hiç beklemediği bir cevap almıştı.

Birisine borçlandıysanız onun bedelini ödeyeceksiniz.

Madem bu yola çıkıyorsunuz, bedel ödemeye hazır mısınız ?

Aslında burada hak ihlali yapan bu insana Allah’ın emri bir vesile hatırlatılmış oluyordu;

“Mallarınızı aranızda bâtıl sebeplerle yemeyin!! “ ( Bakara suresi ayet 188 )

Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin;” (Nisa suresi ayet 29)

Eğer bir haksızlık yaptıysanız bunun da bedelini ödeme hazır olacaksınız.

Bedel ödenmezse ne olur?

Peygamber Efendimizin hadîs-i şerîflerde borcu ödenmediği müddetçe şehîdin bile Cennet’e giremeyeceği bildirilmektedir.

Yine bir hadîs-i şerîflerinde Nebiyy-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

“Mü’minin rûhu, ödeninceye kadar borcuna bağlı kalır.”

.

Resûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e, üzerinde borç bulunan bir cenâze getirildiği zaman:

«–Borcunu ödeyecek bir mal bıraktı mı?» diye sorarlardı.

Eğer borcunu ödemek için yeterli mal bıraktığı söylenir (veya Müslümanlardan biri borcu tamamen ödeyeceğine dâir kuvvetlice söz verirse namazını kılarlardı.

Aksi takdirde Müslümanlara:

«–Arkadaşınızın namazını siz kılın!» buyururlardı.

.

Ancak zamanla Allah Teâlâ, Peygamber Efendimiz’in maddî imkânlarını genişletince, borcunu ödeyecek malı olmayan mü’minlerin de (borçlarını ödeyerek) namazını kıldılar.  Bundan sonra artık şöyle buyuruyorlardı:

“Ben her mü’mine, mutlakâ, dünya ve âhirette insanların en yakınıyımdır. Dilerseniz şu âyeti okuyun:

«O Peygamber, mü’minlere öz nefislerinden daha evlâdır/yakındır...»

Hangi mü’min vefât eder de geride bir mal bırakırsa vârisleri onu alsınlar.

Borç veya bakıma muhtaç birini bırakmışsa o da bana gelsin; ben onun mevlâsıyım (himâye ve yardım edicisiyim).” Buyurmuştur.

Yani sözün kısası ;

Helalleşmek dileyen borcunu eda edecek.

Bir anlamda Yaradan’ın huzuruna yüzü aklaşmış olarak çıkacak.

Bu istek öyle kolay bir istek olmayacak.

Yürekten gelen bir istek olmalı ki kabul görsün.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.