“Hatırlamak” hayatımız boyunca en çok yaptığımız eylemlerden birisidir. İlk hatıralarımız anne babamızla ilgilidir. İki yaşındaki anıları hatırlayanlara rastlamışımdır. Kimisi hatırlamak istediğini hatırlar, gerisini yok sayar.

Hatırladıklarımızın bizi yok sayıp saymadıklarını hep merak etmişimdir. Bir şekilde yollarımızın ayrıldığı, görüşmediğimiz, görüşmek istemediğimiz ya da artık istesek de görüşemeyeceğimiz…

Kısa sürede olsa kirli, kokuşmuş, iftira, yalan dolu gündemden azıcık uzaklaşmaya ne dersiniz? Kim bilir dağarcığımızda neler tozlanmış hatta küflenmiştir? Hadi üfleyerek gün yüzüne çıkaralım. Belki sevdiklerimiz, unuttuklarımız, ihmal ettiklerimiz, özür borçlu olduklarımız, kinlendiklerimizle hesaplaşır, yeni zamanın ruhuyla farklı gözle bakar, sorgularız.

İlk utancım; ortaokulda saz çaldığı için hepimizin yüreğini hoplatan bir çocuk vardı. O’nu öven arkadaşlarıma çirkin olduğunu inatla söylerken çocuk sınıfın kapısında belirivermişti. O sadece sıra arkadaşımla ilgilenip beni yok sayıyordu. Kıskanmıştım. Eskiden selam verirken yüzüme bile bakmadı. Hak etmiştim ama ergen şımarıklığı ile doğruyu söylediğimde ısrar ederek kendimi rahatlatmıştım. Yıllar sonra babamla oturduğumuz bir restoranın şef garsonu olarak bizi ağırlamıştı. O tanımış beni. Hiç değişmediğimi de ekleyerek. Hepimizin Tanrı’nın dizaynı olduğumuzu bilmeyecek kadar cahildim o zamanlar. Özür dilerim.

İlk hayalim; yine ortaokul yıllarındayım. Okuduğum “Vurun Kahpeye” romanından etkilenmiş, bahçemizde bana ait olan akasya ağacının altında Aliye öğretmen oluyor, hayali sınıfıma o günlerde hangi dersin sınavı varsa onu anlatıyordum. Uzun bir zaman bu hayalin peşine takılıp arkadaşlarıma da öğretmen edasıyla hükmetmeye kalkınca tepki ardı ardına gelmiş ve hayalimi rafa kaldırmak zorunda kalmıştım. İyi ki o romanı okumuş ve belleğimde öğretmen duruşunu kazımışım. Teşekkür ederim Halide Edip.

İlk kavgam; Kız lisesinin birinci sınıfındayız. Coğrafya öğretmenimiz sınıf öğretmeni. Hayranlığımdan sular seller gibi ezberliyorum konuları. Karşılığında harita sorumlusu ve sınıf başkanı oluyorum. Arka sıralarda oturan iri kıyım bir arkadaşımız vardı. Hemen her gün ağır bir parfüm sıkar, kışın bile camları açmak zorunda kalırdık. Sıra arkadaşım epilepsi hastasıydı ve sık sık bayılırdı. Kokuya duyarlıydı üstelik. Tüm uyarılar karşılıksız kalıyordu. Bir gün yine parfüm sıkmış, kızcağız nefes alamıyordu. Katladığım koca haritayla üstüne yürüyüp savurmaya başladım. Sonuç; hasta kız bayıldı. İkimiz disiplinlik olduk. Ama bu çirkin olay bize yıllar süren arkadaşlığı kazandırdı.. O günü anlatır dakikalarca gülerdik. Çok yıllar sonra o iri kıyım kız bir hanımefendiye dönüşmüştü. Zaman sen nelere kadirsin.

İlk sınavım; Heyecan ve kaygının doruğunu yaşarız üniversite sınav öncesinde. Geleceğimiz birkaç saate mahkûm edilmiştir. Alıştırma olsun diye bağımsız yapılan eğitim enstitüsü sınavına girmeye karar vermiştim. Sınav öncesi babamın aldığı şeftalileri yıkarken kese kâğıdındaki bir başlık dikkatimi çekmişti; “Tuluat Tiyatroları (Haldun Taner)”.. Yazıyı sonuna kadar okudum. Ertesi gün kompozisyon sorusu; “Tuluat tiyatroları hakkında bildiklerinizi yazınız” dı. Ek kâğıt isteyerek yazdığım bu yazı bana GEE nün kapılarını açmıştı. Genel sınavda çok istediğim tıp fakültesine puanım yetmiyordu. Bir yıl burada okuyup tekrar deneme kararı aldık babamın isteğiyle. Fen mezunu öğrenci edebiyat okuyacaktı. Zamanla okulu, bölümü ve arkadaşlarımı sevip, öğretmen oldum. Babama hep teşekkür etmişimdir. Bir de öğretmenliğin bana çok yakışacağını söyleyen tıp öğrencisi Mikail’e.. Her ikisini de rahmetle anıyorum. Her ikisine de minnettarım.

İlk görevim; Kırıkkale Atatürk Ortaokulu. İlk günün heyecanını ömrüm oldukça unutmadım. Bir sonbahar günü adım attığım o şehir bana birçok güzellikler kattı. İnsana verilen değer, öğretmene saygı, misafire hürmet.. Ve o şehir yine bana özel rastlantılarla değerler kazandırmaya devam ediyor. Hiç unutmayışımın hediyesi olmalı.

İlk seyahatim; Artvin. Güzel memleketim benim. Uçaktan baktığımda sadece yeşil mavi ve gri büyülemişti beni. Uçsuz bucaksız yaylalar, çay tarlalarına gömülmüş evler. Muhteşem manzara benzersiz olarak hafızama kazınmıştı. İyi ki kazınmış. Artık o doku kocaman binalara teslim olmuş. İyi ki o toprakların evladı olmuşum.

Daha ne çok ilkler var hayatımızda, hafıza albümümüzde. Eminim bu satırları okurken siz de ilklerinizi düşünecek ve o hayat denen labirentte dolaşacaksınız. Bazen mutlu bazen hüzünlü bazen pişman olacaksınız.

Hatırlamak güzeldir, vefadır yaşanmışlıklara ve bizi biz yapan yol alışlarımıza. O yollardaki biz ve o yollardaki her şey bizi biz yapmıştır. Bize ait olandan kaçmak yerine kendimizle hesaplaşmak çok rahatlatıcı. Ve şu zaman dilimine ışık aynı zamanda. Ne çok gereksiz yük taşımışız veya ne çok ihmallerimiz olmuş. Buyuz biz, insanız ve düşe kalka büyüyoruz. Bana verdiği olumlu olumsuz her katkı için anılara ve onu koruyan hafızama şükürler olsun.

Güzel anılarla dolu nice bayramlar dilerim dostlarım.

RAMAZAN BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN!..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Zubeyde 1 yıl önce

Ne diyeyim çok güzel yazmışsın.. Şu an sağlığa odaklanmış gibiyim