Gözlemlerime göre, ‘Saray Hükümeti’ne yapılan atamalarda en çok, Milli Eğitim Bakanlığı’na Prof. Dr. Ziya Selçuk’un getirilmesi kamuoyunu sevindirdi ve umutlandırdı. 57 yaşındaki Selçuk’un, ‘rehberlik, davranış gözlemi, iletişim, gelişim, öğrenme ve mizaç’ konularında çok sayıda kitabı bulunduğu, yaptığı konuşmalarda, ‘sınavlara yönelik eğitim anlayışının yanlış olduğunu’ açıkladığı, ‘beceri ve sosyal kazanımların diplomadan daha önemli olduğunu’ sıkça vurguladığı biliniyor.

Bakan Ziya Selçuk, düzenlediği basın toplantısında, hayata geçirilmesi planlanan yeni eğitim sistemi ile ilgili açıklamalar yaptı. Sözleri satır başları şöyleydi:

Eğitimde yeni bir dil inşa etmeye çalışıyoruz. Bir çocuğun hayatına dokunmanın vebalini çok çok derinden hissetmedikçe, öğretmenlik mesleğini yapmanın önemi yok. Eğitim hayatın tümünü kapsayan bir fonksiyondur. Bu meseleyi bürokratik bir mesele olmaktan çıkartıp topyekün bir mesele olarak düşünmemiz gerekiyor. Bizim bunun için ekibimiz hazır. Bize benim arkadaşlarım değil Türkiye’nin birikimi lazım. Heyecanım çocukların heyecanı, öfkem çocukların öfkesi. Milli Eğitim Bakanı kendisi için bir şey yapmaz, gelecek için yapar. Bizim duruşumuz geleceği inşa etmek noktasında. Hiçbir öğrencimiz, hiçbir velimiz sürprizle karşılaşmayacak. Oyunun ortasında kural değiştirmeyeceğiz. Adaleti şiar edineceğiz. Uzlaşma önemli, herkesi dinleyeceğiz. Çocuklar zamanını günde ortalama 4 saat internette, sosyal medyada geçiriyor. Biz de bunu takip edeceğiz, yasaklamaktan bahsetmiyorum. Sosyal medyayı takip eden çok iyi bir ekip kurduk, oradan politika üretecek çok iyi bir veri elde edebiliriz. 2 ay içinde 3 yıllık program açıklayacağız. Bize biraz zaman verin.”

***

Biz böyle bir yaklaşımı, böyle bir hizmeti canı gönülden istiyoruz. Tabi bir de, gerektiğinde Atatürk’ü bile, yüzüne karşı dobra dobra eleştirebilen Reşit Galip’ gibi ‘cesaretli ve yürekli’ olmasını isteriz Milli Eğitim Bakanı’nın.

Ankara/Çankaya’da oturanlar Reşit Galip Caddesi'nden geçerek şehir merkezine inerler. Pek azı bu ismin kim olduğunu bilir. Bunun nedeni, dönemin Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip'in 41 yaşında yaşama veda etmesidir belki de.

Rodos'ta doğmuş, İstanbul Tıp’a girmiş, öğrenciyken gönüllü olarak I. Dünya Savaşı’na katılmış. Kafkas Cephesi dönüşü öğrenimini tamamlayıp doktor olmuş ve fakültede asistanlığa başlamış. Mustafa Kemal Paşa'nın önerisi üzerine milletvekili olmuş, Atatürk’ün sofrasındaki tartışmalar O’nu Milli Eğiti Bakanlığı’na taşımış. Pek çok tanığın anılarında bulunan bu sofra sahnesinde şu gelişmeler yaşanır:

1931 yılı sonbaharı. O geceki tartışma, aynı zamanda Atatürk’ün Harbiye'den 'Tabya Öğretmeni’ olan Milli Eğitim Bakanı Esat (Mehmet) Sagay’ın, “kızların kısa etek, kısa çorap ve kısa kollu gömlek giymelerini uygun görmediğini' söylemesiyle başlar. (Bakan Esat Sagay ayrıca, ahlaken zayıf erkek ve kadın öğretmenleri görevlerinden aldığını, Beyoğlu’ndaki okulların civarında bulunan randevuevini kapattırdığını, Cumhuriyet gazetesinin açtığı güzellik yarışmasına kız öğrencilerin ve kadın öğretmenlerin katılmasını engellediğini, katılanları meslekten uzaklaştırdığını, okullarda hüküm süren disiplinsizliğe karşı sert önlemlere başvurduğunu kendi anılarında açıkça belirtiyor.) Bunun üzerine Reşit Galip söz alır, 'Yanlış düşünüyorsunuz beyefendi, Bu bir geriliktir. Kadınlar eski durumda yaşayamazlar. inkılaplardan en mühimi, kadınlara verilen haklardır. Başka türlü, Batılılaşmakta olduğumuzu iddia edemeyiz' der,

Sofra gerilir.

Gazi, vekilini zor durumda bırakan bu çıkıştan hoşlanmaz, 'Bu konuyu uzatmayalım. Kısa çorap giyip giymemek çok önemli değildir, sonra tartışırız' diyerek araya girer. Ama Reşit Galip alttan almaz, 'Af buyurunuz Paşam! Bu, inkılap ve zihniyet meselesidir! Müsaade buyurursanız fikrimizi söyleyelim. Hatta daha ileri giderek diyeceğim ki, sizin huzurunuzda bu sofrada inkılapları zedeleyecek icraattan bahsedilmesi küstahlıktır, hoş görülemez. Bu kokuşmuş kafayla devlet yürümez' diye kestirip atar.

Atatürk’ün kaşları çatılır. 'Sözlerinizde müsamahalı, ölçülü olunuz' diye çıkışır. Herkes yaklaşan fırtınayı hissetmiştir. Buna rağmen Reşit Galip, 57 yaşındaki Milli Eğitim Bakanı’nı işaret ederek, 'Devrimci devrimcidir. İnsanlar bir yaştan sonra ister istemez tutucu olurlar. Meclis'te bunca genç, idealist, bakanlık yapacak yetenekte insan varken, böyle yaşlı kimseleri Milli Eğitim Bakanı yapmak hatadır' diye konuşur.

Atatürk, 'Esat Bey yeteneklidir. Davamıza inanmıştır ve benim hocamdır. Beni okutmuş olması sence bir değer taşımıyor mu?’ diye sorar,

'Kusura bakma Paşam, taşımıyor. Okuttuklarının içinde sizin gibi bir devrimci çıkmış ama kim bilir nice tutucu da çıkmıştır' karşılığını verir.

İlk kez Atatürk’ün sofrasında Atatürk bu kadar sert eleştirilmektedir.

Atatürk; 'Yoruldunuz, buyurun biraz istirahat edin' diyerek kibarca Reşit Galip'i sofradan kovar.

Ama genç devrimcinin yılmaya niyeti yoktur. Yıllar yılı bir efsane gibi anlatılacak çıkışını o an yapar: 'Burası sizin değil, milletin sofrasıdır. Milletin işlerini görüşüyoruz. Burada oturmak sizin kadar, benim de hakkımdır.’

Atatürk kendi fikirleriyle kendisini vuran bu genç adama bakar, sonra yanındakilere dönüp 'Öyleyse biz kalkalım' der. Sofradaki bütün heyet ayağa kalkar, Reşit Galip'i sofrada yapayalnız bırakıp çıkar.

Reşit Galip bütün geceyi Dolmabahçe Sarayı’nda pencere kenarındaki bir koltukta geçirir.

Atatürk uyandığında Genel Sekreteri'ne Reşit Galip'i sorar. 'Sabaha kadar bekledi, mahcubiyetini size iletmemizi istedi. Ankara'ya gidecek kadar borç para istedi. 25 lira verdik' yanıtını alınca, 'Ankara'ya gidecek adama 25 lira mı verilir. Bari benim hesabımdan birkaç yüz lira verseydiniz' der. Sonra 'Cebinde beş parası yok ama karakterinden hiç taviz vermiyor. Parası yok ama cesareti var' diye ekler.

1932 sonbaharında Atatürk, Reşit Galip'in Ankara Radyosu'ndaki bir konuşmasını dinler; 'Devrimleri her yerde, herkese karşı savunacağız. Gerekirse babamıza ve çocuklarımıza karşı bile..' demektedir Reşit Galip.

Atatürk birkaç gün sonra kendisini yeniden sofraya davet eder, hemen yanındaki sandalyeyi gösterir. Onun yanına da, hocası Esat Sagay oturur. Ve orada yeni Milli Eğitim Bakanı’nın 39 yaşındaki Reşit Galip olduğunu açıklar Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal. (Sagay, anılarında; içinde bulunduğu imkânlarla eğitimde daha ileriye gitmenin mümkün olamadığını gördüğünü ve bu nedenle de aynı yılın Eylül ayında görevinden ayrılmak istediğini bizzat Atatürk’e bildirdiğini yazıyor. Atatürk’ün, yerine bir isim önermesini istemesi üzerine de, Reşit Galip’i önerdiğini belirtiyor.)

Reşit Galip'in bakanlığı sadece 13 ay sürdü. Bu süre içinde Darülfünun'dan üniversite reformunu başlattı. Öğretmenlere genel bütçeden maaş ödenmesini sağladı.

Eşi Zubeyre Hanım’ın deyimiyle 'deli gibi çalışıyor' ama Atatürk’e çıkışacak kadar ayarsız dili yüzünden her gün işe cebinde istifa mektubuyla gidiyordu.’

Yakalandığı zatürre hastalığı 1934 yazında Moda'daki bir deniz kazasında kızlarını kurtarmaya çalışırken daha da ağırlaşan Reşit Galip, 7 ay sonra 41 yaşında hayata veda etti.

Son bir not, Bir zamanlar her sabah ilkokul öğrencilerini güne başlatan, 'Türküm doğruyum çalışkanım' andı var ya... Kim kaleme almış biliyor musunuz? 'Reşit Galip...'

O andın 1933 yılının 23 Nisan günü Reşit Galip'in kaleminden çıktığını hatırlatırken, O’nu ve eğitime gerçek anlamda hizmet edenleri saygıyla anıyorum.

---

İyi Haftalar..

remzidilan_48@hotmail.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.