ABD’de başlayan davada ‘sanık’ sandalyesinden ‘tanık’ sandalyesine geçen Rıza Sarraf’ın itirafları ile Erdoğan’ın yakınlarının yurt dışına para transferine ilişkin CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı banka dekontları Türkiye’de siyaseti gerdi. Genel Başkan Erdoğan ve AKP’liler Sarraf ile Kılıçdaroğlu’na ateş püskürüyor.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Rıza Sarraf’ın Türkiye’deki mal varlığına el koymasını sağlayan AKP iktidarı, diş bilediği Kılıçdaroğlu için de bir iyilik  (!) düşünmez umarız. (Hakkında ceza soruşturması başlatmak, tutuklatmak gibi).
Bu riske karşın, ne ana muhalefet Partisi, ne de Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu frene basacakmış gibi görünmüyor. Bunu işaretini CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel verdi hafta sonunda:
Eğer bu adam yalancıysa mal varlığına niye el koyuyorsunuz? Eğer söyledikleri doğruysa ve mal varlığına el koyuyorsanız o zaman soru şu; 'Bu ajana bu kadar bilgiyi, neyin karşılığında kim sızdırdı?'...Pazartesi günü belgelerin (Erdoğan’ın yakınlarının yurt dışına para transferine ilişkin banka dekontlarının) asılları savcılığa gidecek. Salı gününe kadar genel başkanımızın AK Parti Genel Başkanı'na verdiği süre dolacak. Reza Zarrab'ı ajanlık yapmakla suçluyorlar ya, eğer o belgeleri kimden ve ne karşılığı elde ettiği, Cumhurbaşkanı ile Başbakan Binali Yıldırım tarafından açıklanmazsa, Salı günü büyük bomba patlayacak. Bu sefer genel başkanınız, Zarrab'ın bu belgeleri kimden ve ne karşılığından temin ettiğini açıklayacak"

Ancak, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu hafta yapacağı 4 günlük İngiltere gezisi, Özgür Özel’in işaretini verdiği sürpriz açıklamaların daha sonraki günlere erteleneceği sonucunu doğuruyor.

Rıza Sarraf davası için genel olarak söylenen şey, ‘ABD’nin böyle bir yargılama yapma hakkının olmadığı’ yönünde. Nitekim hükümet konuyu Birleşmiş Milletler ve diğer uluslar arası kuruluşlara götürmek için hazırlık yapıyor.

***
Geçmişte, 17-25 Aralık’la ilgili savcılık soruşturmasının ve TBMM’deki Yüce Divan oylamasının sonuçsuz kalmasını eleştiren MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, iktidardakilere şu tavsiyede bulunmuştu:
Sakın bu sıralar ABD’ye gitmeyin, Sarraf bir şeyler söyleyebilir, sizi yakalayabilirler, orada yandaş savcı ve hakim de bulamayabilirsiniz.”  
Şimdi ise “Sarraf  Türkiye’ye verilmeli ve burada yargılanmalı” diyor.
Evet, Sarraf Türkiye’de yargılanacak. Muhtemelen hakkında “terör örgütü üyeliği ve casusluk” suçlarını işlediği iddiasıyla dava açılacak. Ancak, Erdoğan’ın da sık sık söylediği gibi, “atı alan Üsküdar’ı geçti”ği  için iadesi mümkün olmayacak.

***
ABD’de duruşmalar sürerken ve tapeler havada uçuşurken, Rıza Sarraf’ın iddia ettiği rüşvet dağıtımı rakamları ile  İranlı ortağı Babek Zencani’nin geçmişte öne sürdüğü rakamlarla örtüşmeye başladı.
Zencani, idam cezasına çarptırılmadan önceki son savunmasında, para aklarken elde ettiği komisyonun yüzde 5’ini Türkiye’de dağıttıklarını iddia etmişti. Nokta Dergisi’nden alıntı yapılan haberlere göre, Türkiye’de dağıtılan rüşvetin toplam rakamının 8.5 milyar dolar olduğunu söyleyen Zencani, bu paradan kime ne kadar verildiğinin ortağı Rıza Sarraf tarafından bilindiğini de kaydetmişti.

***
Gelelim meselenin özüne…
Çağının aydını Yunus Emre’nin dediği gibi; "Mal da yalan mülk de yalan/ Var biraz da sen oyalan..

Nihat Sami BANARLI, çok güzel özetlemiş, yaşadığı çağın gelişmeleri üzerine Yunus’un bu ifadeleri neden kullandığını.:
Bilindiği gibi Yunus'un yaşadığı çağ, önce dışarıdan gelen saldırılarla sonra içteki kargaşalıklarla sosyal yapının çöktüğü, birliğin dağıldığı bir çağdır. Bu hengâme içerisinde toplumda adalet fikri kaybolmuş, hukuk ortadan kalkmış, güçlü zayıfı ezer hâle gelmiştir. Bu durum farklılıkları derinleştirmiş ve ortaya bir çatışma kültürü çıkarmıştır... .. Yunus, çağının tanığı bir aydın olarak ayrılığı doğuran problemlerin temeline inmeyi bilmiş ve onların çözümüne ilişkin en doğru çözümleri göstermiş bir isimdir. Onun:Mal sahibi mülk sahibi / Hani bunun ilk sahibin / Mal da yalan mülk de yalan / Var biraz da sen oyalan dörtlüğü bile tek başına o çağda serveti, gücü elinde bulunduranlara karşı yükseltilmiş bir aydın eleştirisidir.”

***
Çağının aydını olan Mustafa Kemal Atatürk’ün de, Yunus Emre gibi, mal, mülk, paraya önem vermediğine tarihte şahit oluyoruz. İşte O büyük insanın, konuyla ilgili öyküsü:
Mustafa Kemal Atatürk 1927 yılında Büyük Nutku’nu okuduğu CHP’nin 2.ci Kurultayı’nda, taşınır-taşınmaz tüm mal varlığını CHP.’ne bağışlayacağını duyurmuştu. Daha sonra bu partinin artık devletle tamamen bütünleştiğini görerek fikrini değiştirdi ve mal varlığını Hazine’ye bağışlamaya karar verdi. 1933 yılında bu konuda ilk adımı atan Atatürk, gereken hukuki hazırlığı yapması için Genel Sekreter’i Hasan Rıza Soyak’a emir verdi.(Soyak, Atatürkten Hatıralar, s.754).

Soyak Atatürk’ün bu emrinin yerine getirilebilmesinin olanak dışı olduğunu, Miras Hukuku’nda “mahfuz hisse” denilen bir kavram bulunduğunu, buna göre kız kardeşi Makbule Hanım sağ olduğu için, mal varlığının % 25’inin Makbule Hanım’a ait olduğunu, o nedenle tümünü değil ama kendi tasarrufundaki %75 üzerinde dilediğini yapabileceğini uzun uzun Atatürk’e anlattı.
Atatürk tatmin olmadı, tüm mal varlığını milletine, yani Hazineye bağışlamak konusunda ısrar etti ve son sözünü söyledi.
Her neyse, bir çaresini bulmalı ve mutlaka benim istediğim gibi bir vasiyetname yapmalıyız. Sen bu işle meşgul ol..”
 
Emir kesindi. Soyak bunun üzerine konuyu, bir hukuk bilgini olan Saruhan (Manisa) milletvekili Mustafa Fevzi Efendi’ye incelettirdi. M. Fevzi Efendi şu öneriyle geldi:
“Miras Hukuku hükümleri çok açık. Oradan bir çıkış göremiyorum. Yalnız aklıma bir başka nokta geliyor: TBMM Gazi için özel bir kanun çıkartsın. Sorun herhalde o zaman çözülebilir..”

Atatürk’ün de uygun görmesi üzerine konu Meclis’e götürüldü ve söz konusu kanun çıkarıldı;
Kabul Tarihi: 12.6.1933, numarası: 2307.
Madde 1: Gazi Mustafa Kemal Hazretlerinin, Kanunu Medeninin 452. maddesi dairesindeki tasarrufları, mahfuz hisseler hakkındaki hükümden müstesna olup, bütün mallarında muteberdir.
Madde 2: Bu kanun neşri tarihinden itibaren muteberdir.
Madde 3: Bu kanunun hükümlerini icraya, İcra Vekilleri Heyeti memurdur.
 
Mustafa Kemal’in tüm mal varlığının ulusa, yani hazineye ait olduğu, 1933’te çıkarılan işte bu yasayla hüküm altına alınmış oluyordu. (Mal varlığının Hazineye intikallerinin tamamlanması ise 12 Haziran 1937’de bitti.)
 
İyi haftalar.
 
remzidilan_48@hotmail.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.