Sığınmacı sorununa dikkat çeken ve yayına konulan üçüncü bölümü de diğer 2 bölüm gibi olay yaratan 'Sessiz İstila' isimli kısa film serisi; araya İstiklal Caddesi saldırısı, TSK’nin sınır ötesi harekatı ve Suriye’nin kuzeyinden sınırdaki yerleşim yerlerimize yönelik terörist saldırılar girse de güncelliğini koruyor.

Masraflarını Zafer Partisi Genel Başkanı Profesör Ümit Özdağ'ın karşıladığı öne sürülen serinin ilk filminin gösterime girdiği tarihte, yapımcılarından olan gazeteci Hande Karacasu gözaltına alınmış, daha sonra serbest bırakılmıştı.

Kısa filmlerini yapmaya devam eden Karacasu, You Tube’deki kanalında son olarak Sessiz İstila 3'ü yayınlamıştı.

Ümit Özdağ’ın her fırsatta dile getirdiği sığınmacı sorunu, kısa vadede; günlük yaşamda sığınmacılara tanınan ayrıcalıkların yarattığı öfke ve habersizce nüfusumuza kaydedilip önümüzdeki seçimleri iktidar lehine etkilemeleri kuşkusu, uzun vadede ise; demografik yapıyı bozarak bir çok yerleşim yerlerinde sayısal üstünlük elde etmeleri tehlikesi nedeniyle gündemden hiç düşmeyecek gibi.

BEYOĞLU’UNDAKİ SALDIRI

Sığınmacıların ülkemizde yol açtığı daha pek çok sorunun yanı sıra kaynaklık ettiği terör olayları da bir başka konu.

Bu kapsamda, Beyoğlu İstiklal Caddesi'nde 13 Kasım (2022) Pazar günü 6 kişinin hayatını kaybettiği, 81 kişinin de yaralandığı terör saldırısı son örneği oluşturuyor…

İktidarı destekleyen Sabah Gazetesi’nin haberine göre, patlamayı gerçekleştiren terörist Ahlam Albashır, verdiği ifadede, ağabeyinin üst düzey ÖSO komutanı olduğunu söylemiş.

Ahlam Albashır ve firari şüpheli Bilal Hassan'ın illegal yollardan Hatay'dan Türkiye'ye girişlerini sağladıkları iddiasıyla gözaltına alınan şüphelilerden Tareq A. ise, tutuklanmadan önce Nöbetçi Sulh Ceza Hakimine verdiği ifadede ilginç bilgiler vermiş.

Şüpheli Süleyman G. suçlamaları kabul etmezken, Tareq A., kaçakçılık yaptığını belirterek, "Kaçak olarak Türkiye'ye giren mülteci şahısları belli bir noktadan, belli bir noktaya taşırım. Olayların bu noktaya geleceğini hiç düşünemedim" demiş.

Hakimlik iki şüphelinin "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma", "nitelikli adam öldürme" ve "göçmen kaçakçılığı" suçlarından tutuklanmasına karar verdi.

Kararda, şüpheli Tareq A'nın Taksim'deki bombalı saldırıyı gerçekleştiren Alham Albashır ve firari Bilal Hassan'ı araçla teslim alıp Antakya'dan Ceyhan'a götürdüğü, bunu kendisine teklif eden şüpheli Süleyman G'nin de eskortluk yaptığına yer verildi.

ÖSO'NUN YENİ VERSİYONLARI

İstanbul Beyoğlu İstiklal Caddesi saldırısına ilişkin sanık ifadelerinde sözü edilen ÖSO’ya gelince…

ÖSO’nun (Özgür Suriye Ordusu adı altında Esad yönetimine karşı bir araya gelen silahlı gruplar) yeni versiyonunun Türkiye’nin başına bela bir gayya kuyusu olduğunu vurgulamak istiyorum.

Önce, bu yasa dışı örgütün yıllara göre yaşadığı değişimlere bir göz atalım:

ÖSO 1 - 2011’de Arap Ayaklanması’nın Suriye’ye sıçraması ile birlikte sahaya sürüldü. Örgütün içinde Suriye yönetimi ile kapanmamış hesapları olan ve silahlı mücadeleden başka çözüm olmadığını düşünen radikalizmle alakası olmayanlar da vardı. Ancak, ilk haftalardan itibaren ÖSO bayrağını kendilerine kamuflaj yapan cihatçılar baskın gelmeye başladı. ÖSO çatısı altındaki grupları sindiren cihatçılar hızla güç kazandı. Bu süreçte Türkiye’nin, Şam’daki Esad yönetimini devirmek hedefi ile bu gruplara açık destek verdiği, Türkiye’deki kampların, hastanelerin, şehirlerin açık olduğu ÖSO militanlarının TSK tarafından Suriye’de eğitildiği iddia ediliyordu.

ÖSO 2 - 2011’den beri sahadaki silahlı grupları hızla sindiren cihatçı yapılar iyice belirginleşmeye başladı. Büyük bir güce, silaha ve maddi kaynaklara ulaşan cihatçılar 2012’den itibaren kendi aralarında ayrışma sinyalleri veriyordu. Nihayetinde cihatçılar ikiye ayrıldı. Colani liderliğindeki Nusra Cephesi, Suriye ile sınırlı emirlik sistemi kurmak istiyordu. Bağdadi’nin hedefi daha büyüktü. Irak’taki radikalizm potansiyelini lehine çevirdi ve kısa sürede Suriye ile Irak sahasında büyük bir alanı ele geçirdi. Cihatçılar arası rekabet sürerken unutuldu. Zaten ilk günden beri sahada askeri açıdan pek bir ağırlıkları yoktu. Cihatçılar da ÖSO bayrağını kamuflaj, ÖSO çatısını siper edinme gereği görmeyecek kadar güçlenmişti.

HEDİYE LEVENT’İN GÖZLEM VE ANALİZİ

Bölgedeki gelişmeleri yakından takip eden Gazeteci-Yazar Hediye Levent’e göre, tarihin en saçma ironilerinden biri yaşanmaya başlandı: iyi cihatçı-kötü cihatçı. IŞİD, Suriye Kürtlerinin öncülüğünü yaptığı siyasi ve silahlı yapılara saldırıyordu; Türkiye açısından iyi cihatçıydı. Ancak diğer taraftan dünya kamuoyu açısından IŞİD kötüydü ve Nusra Cephesi, IŞİD ile savaşıyordu. O zaman Nusra Cephesi, El Kaide’nin Suriye kolu olsa da iyi cihatçıydı, gönül elbette istemezdi, ancak dolaylı yollardan da olsa desteklenmeliydi!

Hediye Levent, özetle şöyle anlatıyor daha sonraki süreci:

Ama siyaset bu; sahada bunca aktör, ülke, taraf, çıkar savaşı varken şartlar da sürekli değişiyordu. Cihatçıların kontrolden çıkması, Rusya ve İran’ın Suriye sahasına ağırlığını koyması, bahar olarak başlayan sürecin yüz milyonlarca insan için kışa dönmesi, insan sellerine dönüşen mülteci akınları derken Suriye’deki vekalet savaşına taraf olan ülkeler birer ikişer çekilmeye başladı. Bir tek Türkiye kaldı geriye! Çekilen ülkeler silah, para, siyasi ve medya desteğini de yanlarında götürdüler. Haliyle Suriye’nin kuzeyinde on binlerce militan ve bir o kadar cihatçı ile Türkiye baş başa kaldı.

Türkiye, desteklediği gruplar üzerinden Suriye’nin kuzeyinde geniş bir alanı kontrol ediyordu, cihatçılar da İdlip’e sıkıştırılmıştı.

(Derken) ÖSO’nun adı göz yaşartan, yürekleri ısıtan söylemlerle Milli Ordu’ya çevrildi. Bölge ülkeleri ise Türkiye’den Suriye’nin kuzeyinden çekilmesini, silahlı gruplara desteğini kesmesini istiyordu.

Nihayet Ankara, Şam ile barışabileceğini duyurdu ve Suriye’nin kuzeyinde küçük kıyametler kopmaya başladı. Önce Türkiye karşıtı bayrak yakmaya ve TSK askeri araçlarına saldırmaya varan gösteriler yapıldı. Hem “Şimdi bize ne olacak?” diye soran cihatçılar hareketlendi hem de yıllar içinde kavuştukları güçten ve paradan feragat etmek istemeyen Milli Ordu içindeki gruplar!

Türkiye’nin tam olarak kontrol edemediği Milli Ordu içindeki gruplar toplu-tüfekli çatışmaya başladı. Cihatçılar da, çatışan taraflardan birinin imdadına yetişti ve Afrin’i ele geçirene kadar da durmadı.

ÖSO 3 - Şimdi sahadan gelen bilgilere göre Türkiye bir kez daha silahlı gruplara el attı. Yani ÖSO’nun üçüncü versiyonu yolda... Saha kaynaklarına göre, geçen hafta Türkiye’de ÖSO’nun önde gelen liderleri ile toplantı yapıldı.

Türkiye’nin amacı; bu silahlı grupları tek çatı yetmez, tek komuta altında toplamak. Kendi aralarında çatışan grupların tasfiye edileceği belirtiliyor. Ayrıca iddialara göre, silahlı gruplar hiçbir şekilde Türkiye’nin herhangi bir resmi kurumu veya görevlisi ile doğrudan iletişim kurmayacak; bütün iletişim kurulacak komutanlık üzerinden sağlanacak.

Türkiye bu girişimle birlikte ÖSO ile doğrudan iletişimi kesip araya biraz mesafe koymaya çalışıyor gibi görünüyor. En önemlisi de yerel halkın Türkiye’ye yönelik “Bunları başımıza siz bela ettiniz” çıkışlarının ve tepkilerinin önünü almak için silahlı militanların askeri yargı gibi yaptırımlarla karşı karşıya kalacağı düzenlemeler yapılacak. Ayrıca bütün ekonomik ve hukuki yüküyle birlikte Türkiye’nin elinde kalan bu silahlı militanlardan Türkiye karşıtı olanların tasfiye edilerek krizin fırsata dönüştürüleceği bir yapı ortaya çıkarılacak. Yani Türkiye’nin yıllardır her açıdan büyük ‘yatırım’ yaptığı silahlı gruplar Türkiye’nin sözünden çıkmayacak hale getirilip Şam ile pazarlık kozuna dönüşecek.’

---

İYİ HAFTALAR

remzidilan_48@hotmail.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.