Şırnak’ta meydana gelen helikopter kazasındaki 13 şehidimizin acısı yüreklerimizi yaktı. Afganistan’ın başkenti Kâbil ve İngiltere’nin başkenti Londra’daki saldırılar ise tedirginlik yarattı.
 
Basında yer alan haber ve yorumlarda Helikopter kazasıyla ilgili ABD'nin rolüne dikkat çekiliyor. Yazılanlara göre; Askeri helikopterler, son dönemlerde PKK'nın eline geçen ABD menşeli, güdümlü uçak savar füzelerinin menziline girmemek için 'yalama uçuşu' veya 'taktik uçuş' denilen alçak uçuş yapıyor.  Böyle olunca da, yüksek gerilim hattı başta olmak üzere, her türlü risk askeri helikopterlerimizi ve güvenlik güçlerimizi bekliyor.
Helikopterlere engelleri önceden belirleyen cihazların takılmaması ise riski daha da artırıyor. 
***
 
Konu ABD’den açılmışken devam edelim.
ABD Başkanı Donald Trump, Paris İklim Değişikliği Anlaşması'ndan çekilme kararı aldığını açıkladı; ülkesinden ve dünyadan tepki yağdı. Eski ABD Başkanı Obama’nın, “Trump yönetimi geleceği reddeden bir avuç topluluğa katıldı”  sözleri bir gerçeği yansıtıyor.
Daha önce “Kyoto Protokolü”ne uymayan ABD yönetimin, şimdi de Paris Anlaşması’ndan çekilmesinde bu ülkedeki bazı şirketlerin  büyük etkisi olduğu gözleniyor.  Mesele şu: Paris Anlaşması, “Uzun dönemde, küresel sıcaklık artışının sanayileşme öncesi döneme göre 2 derecenin altında kalmasının sağlanması ve her türlü olanak kullanılarak ‘sera gazı salınımı’ nı azaltacak önlemin alınması” nı zorunlu kılıyor. Bu da bir maliyet artışı getiriyor.  Maliyet artışına katlanmak istemeyen şirketler lobi oluşturarak ABD yönetimlerini sıkıştırıyor.
Dünyada el attığı her yerde sonu gelmeyen karışıklıklara neden olan ABD, iklim değişikliğiyle mücadeleye de katılmayarak “Dünya batarsa batsın bana ne. Önce Amerika” demeye getiriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Dünya beşten büyüktür” sözünü daha da ileri götürmek gerekirse, denilebilir ki, “İklim değişikliğiyle mücadeleden kaçınan ABD’ye karşı, sadece dünyanın değil, BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinden 4’ünün de gücü yetmiyor.”     
***
 
Dışta bu tartışmalar sürerken, Türkiye’de de, büyük tepki çeken ve “zeytin alanları, meralar ile kıyıların kaderini” belirleyecek düzenleme gündemin ön sırasına yerleşti. Meclis Sanayi ve Ticaret Komisyonu'nda yaşanan büyük çekişme sonucu, kısmi bir uzlaşma sağlandı,  2 ve 3. maddeler tasarı metninden çıkartıldı. Buna göre, bir alanda bir zeytin ağacı olsa bile orası zeytinlik olarak kabul edilecek. Zeytinliklerle ilgili cezalar artırılacak. Konut, konaklama ve turistik tesis yapılaması yasaklanarak zeytinlik sahalarının imara açılmasının önüne geçilecek. Ancak, ısrara rağmen değiştirilmeyen 4. madde uyarınca, kamu yararı söz konusu olduğunda bu yasaklar işlemeyecek. Madde, kamu yararı şartıyla zeytinliklere sanayi ve madencilik yatırımının önünü açıyor. Maddeye göre, zeytinliklere üç kilometre mesafede, kimyasal atık oluşturacak, toz ve duman çıkaran tesis yapılamayacak. Ancak alternatif alan bulunamaması ve kamu yararı kararı alınması halinde Tarım Bakanlığınca zeytinlik alanlara konut, konaklama tesis ve turizm tesisi hariç her türlü yatırım yapılabilecek.
 
Muhalefetin ve komisyon toplantısını terk eden zeytin üreticilerin karşı çıkışı Meclis Genel Kurulu’ndaki görüşmeler sırasında da sürecek. Güzelim Bursa’nın, Marmara’nın ve Ege’nin altın değerindeki zeytinliklerinin zarar görmemesi için başlatılan mücadele umuyorum ki, halka halka büyüyerek genişleyecek.
***
 
Gündemde bunca iç ve dış gelişme yer alınca “Metal Yorgunluğu” söylemini değerlendirmek sona kaldı.
 
Geçen Salı günü, parti faaliyetiyle ilgili olarak geldiği için resmi törenle karşılanmayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP Meclis Grubunda konuştu. Erdoğan, “Bu yıl sonuna kadar il teşkilatlarımız, ilçe teşkilatlarımız, belde teşkilatlarımızın tamamını kesinlikle güncelleyeceğiz. Çünkü ortada bir metal yorgunluğu var” dedi. 
 
Aslında AKP’deki metal yorgunluğunu ilk söyleyen Erdoğan değildi. Cüneyt Ülsever,  Hürriyet Gazetesi’nde 28 Eylül 2008 tarihinde yayınlanan yazısında özetle şöyle diyordu:
“TEKNOLOJİ harikası bir uçak zaman içinde, mekanik düzeninde herhangi bir bozulma olmadığı halde, çalışamaz, iş göremez hale gelebiliyor. Uzmanlar bu duruma "metal yorgunluğu" diyorlar.
Bazı başarılı insanları ise zamanla "ruh yorgunluğu"na teslim alabiliyor. Hastalanmadıkları, herhangi bir fiziki değişime uğramadıkları halde eski performanslarını kaybediyorlar.

İnsanlarda ‘metal yorgunluğu’ nasıl gelişiyor?
Bu insanlar esasında temayüz ettikleri alanlarda çok başarılılar. Önceleri belirli bir işi olağanüstü yetkinlikle yapıyorlar. Büyük takdir topluyorlar. Medya onların her yaptıklarını, her söylediklerini manşetlere taşıyor. Bir süre sonra da etrafına ‘yalakalar’ doluşmaya başlıyor. ‘Yalakalar’ bu kişilerin etrafına zırh örüyorlar. Başkaları ile temas etmelerini engelliyorlar. Tek tük eleştiri yapmaya kalkanlar olursa, o kişileri hemen lanetliyorlar. Başarılı insan bu dönemleri yaşarken insan fıtratındaki bir zaafa mağlup olmaya başlıyor. Kerameti kendinden menkul zannetmeye başlıyor. Her türlü kararı kendi başına almaya çalışıyor. Katiyen yanlış yapmadığına inanıyor. Çevresinde uyarmaya kalkan olursa onun düşman olduğunu düşünüyor. En ufak bir eleştiriye bile tahammül edemez hale geliyor. İşte bu dönemde o kişide ego şişmesi başlıyor. Ego şişmesi giderek ruh patlamasına dönüşüyor. Ruhu patlamış kişi de artık eski performansını gösteremez hale geliyor..”


Ülsever,  son dönemde 4 başarılı insanda ‘yoğun metal yorgunluğu’ olduğunu hissettiğini söylüyor ve isimlerini açıklıyor. 4 isimden birisi dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan..

***

Yazar Melih Aşık, geçen haftaki yazılarından birinde, Hitler döneminde insanlardaki “Metal Yorgunluğu” üzerine askeri ve sivil kanatta yapılan güncellemeleri anlatarak, lideri güncellemedikten sonra bu değişikliklerin işe yaramadığının görüldüğüne dikkat çekiyor. 
 
Dr. Özcan Yılmaz da, 2012 yılında “DOKTORUN KÖŞESİ”nde yayınladığı, “Sağlık Çalışanlarında Metal Yorgunluğu” başlığını taşıyan yazısında konuyu şöyle değerlendiriyor:
 
“Son yılların moda sözü ‘tükenmişlik sendromu’. Herkes öyle diyor ama ben buna ‘insanda metal yorgunluğu’ diyorum. Nedir bu tükenmişlik? Tarifi şu; iş stresinin duygusal ve fiziksel enerjiyi tüketmesi ile ortaya çıkan durum.  En sık sağlık çalışanlarında görüldüğü belirtilmekte. Katılmamak elde değil bir hekim olarak. Doktorunda, hemşiresinde, teknisyeninde..  Çoğu meslek grubunda da görmektesiniz; öğretmende, poliste, askerde, mühendiste..”

 
40 yılı aşkındır siyaseti izleyen bir gazeteci olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi’ni güncelleme kararı alan Erdoğan’ın bir taşla birden çok kuş vurmayı hedeflediğini düşünüyorum. Ve güncellemenin diğer Siyasi Partiler için de gerekli olduğunu…

İyi haftalar.



Remzidilan_48@hotmail.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.