Konuya girmeden önce, ülke olarak yaşamakta olduğumuz siyasal, ekonomik ve yargısal krize bir iki örnekle dikkat çekmek istiyorum.
‘Hukukun siyasallaştırılması ve yargının siyasete alet edilmesi demokrasiyi yaralar. Demokrasi hukuksuz yaşayamaz. Türkiye’de bugün gelinen noktada demokrasinin geliştirilmesine ve hürriyetlerin artırılmasına ihtiyaç var. Fakat ülkemizde tam tersini gözlüyoruz. Bugün Türkiye hızla içine kapanmakta ve millet iradesi görmezden gelinmektedir. Millet ve ülkesini seven herkes bu tehlikeli gidişe dur demekle sorumludur. Şimdi vatanseverlik, demokrasiye sahip çıkmaktır. Yargı artık baskıcı bir rejimin aleti olmuştur. Bu görüntü altında ülkede baskıcı bir düzen kurulmuştur. Sadece ben değil; sanatçılar, siyasetçiler, gazeteciler yargı önüne çıkarılıyor. Oysa ülkemizin insanı özgürce haykırabilmeli, düşüncesini açıklayabilmelidir. Aziz vatan toprağının her karışında adalet istiyoruz. Bunun için demokratik mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz. Provokasyona gelmeyeceğiz ama baskıya da boyun eğmeyeceğiz”.
Kim demiş bunları? Recep Tayyip Erdoğan.
Ne zaman söylemiş? 27 yıl önce, (Pınarhisar Cezaevine girmek üzereyken.)
Aynı şeyleri şimdi bire bir kim ya da kimler söylüyor? Silivri’de tutsak edilen CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, Ana muhalefet ve diğer muhalefet partilerinin liderleri ve taraftarları, kısaca Türk Milletinin yarısından fazlası, (çoğu açıkça, birazı ise içinden söyleyerek).
Hapse atılan Zafer Partisi lideri Prof. Ümit Özdağ ne diyor? Öcalan için rehin tutulduğum tek kişilik hücrede, ışıklandırmanın hava karardıktan sonra okuma ve yazma yapmam için yetersiz olmasından dolayı yazılı dilekçe vererek, varsa kantinden, yoksa dışarıdan çalışma lambası temin edilmesini talep eden yazılı dilekçe verdim.
‘ÖCALAN İÇİN REHİN TUTULDUM’ NE DEMEK?
Benim yorumum; sadece Ümit Özdağ değil, Selahattin Demirtaş da, Osman Kavala da, Ekrem İmamoğlu da, görevden alınan diğer Belediye Başkanları da, siyasi tutuklu diğer aydınlar ve akademisyenler de; başlatılan, İmralı (veya çözüm) sürecinin sonunda gündeme getirilecek anayasa ve yasa değişikliği tekliflerinin kabulü için (pazarlık unsuru olarak) hapiste tutuluyorlar.
İmralı Heyetinin önemli ismi Sırrı Süreyya Önder’in talihsiz kalp krizi İmralı görüşmelerini aksatsa da, Apo’nun çalışma koşullarını iyileştirme, Türkiye’de hapiste olanlar ile silah bırakıp yurda dönecek PKK’lıların; bunun karşılığında (yukarıda saydığım) pazarlık unsuru olarak hapiste tutulanların özgürlüklerine kavuşmalarını sağlayacak yasal adımların Haziran ayından itibaren atılmaya başlanacağı beklentilerini aktarmak isterim.
(işte o zaman "HAYAT BAYRAM OLSA" şarkıları çalınacak), işçi, memur, emekli, çiftçi, esnaf kesimlerine kesenin ağzı açılarak, takviye olarak İsrail’le hırlaşma, Yunanistan’la 12 Mil Kıta Sahanlığı konusunda savaş hali görüntüsü yaratılacak. Bu da yetmeyecek, TRUMP’tan F 16, F 35 verileceği mesajları gelecek ve TBMM kararıyla erken seçime gidilecek.
REKTÖRLERİN KOLTUĞU SALLANIYOR
Tek adam sistemi, 9 yıl önce bir gece yarısı kararnamesiyle ‘rektör atama yetkisini’ üniversiteler ve YÖK’ten alıp, Cumhurbaşkanı'na vermişti.
Anayasa Mahkemesi’nde açılan iptal davası 8 yıl sürdü. Yüksek Mahkeme, söz konusu 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'de (KHK) yer alan rektörlerin Cumhurbaşkanı tarafından atanmasına ilişkin düzenlemeyi, Anayasa'ya aykırı bularak iptal etti. Yüksek Mahkeme 482 sayfalık kararını geçen yıl (4 Haziran 2024) açıkladı.
12 ay sonra (4 Haziran 2025 tarihinde) yürürlüğe girmesi kararlaştırılan iptal kararına ilişkin gerekçede, "Kural, kamu hizmetlerine girme hakkına ilişkin düzenleme içerdiğinden Anayasa'nın mülga 91. maddesi uyarınca KHK ile düzenlenemeyecek yasak alanda kalmaktadır. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın mülga 91. maddesine aykırıdır" görüşüne yer veriliyordu.
Yani özetle, “Anayasanın 91. maddesine göre ‘Savaş Hali İlanı ve silahlı kuvvet kullanılmasına izin verme’ durumu yok. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Rektörleri atayamaz, Üniversiteler Arası Kurul’un (ÜAK) 21 üyesinden 7’sini seçemez” deniliyordu.
Anayasa Mahkemesi’nin, Cumhurbaşkanlığı 703 numaralı kararnamesinin rektör atama maddesini iptal etmesinin ardından yeni yasa çıkarılması için verilen süre 4 Haziran’da 2025 tarihinde doluyor. Beklentiler ise “Demokratik üniversite için rektörlerin “atanma” değil, “seçim”le gelmesi gerektiği yönünde.
KARARIN TEMEL GEREKÇESİ VE KAPSAMI
- KHK Usulüne İlişkin İptal: AYM, rektör atamalarının KHK ile düzenlenemeyeceğini, bu konunun Anayasa'nın kamu hizmetine girme hakkını düzenleyen 130. maddesi uyarınca ‘kanunla’ düzenlenmesi gerektiğini vurguladı. Karar, KHK'nın yetki alanını aşması nedeniyle ‘usul’ yönünden iptal edildi.
- Merkez Bankası Başkanı'nın Görevden Alınması: Cumhurbaşkanı'nın Merkez Bankası Başkanı'nı süresi dolmadan görevden alma yetkisi de aynı gerekçeyle iptal edildi.
- 12 Aylık Geçiş Süresi: İptal kararlarının yürürlüğe girmesi için ‘12 ay’ süre tanındı (4 Haziran 2025'e kadar). Bu sürede TBMM'nin yeni bir yasal düzenleme yapması gerekiyor. Aksi takdirde, iptal edilen maddelerin yerini dolduracak bir hukuki boşluk oluşacak. Ayrıca, AYM, YÖK üyelerinin Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) tarafından belirlenip Cumhurbaşkanı onayıyla atanmasına ilişkin KHK hükmünü de iptal etti. Bu durum, YÖK üyelerinin seçim sürecinin yeniden düzenlenmesini zorunlu kılıyor
- Mevcut Atamaların Geçerliliği: Karar, geçmişte yapılan rektör atamalarını geçersiz kılmıyor. Ancak 12 ay sonra yeni düzenleme yapılmazsa, Cumhurbaşkanı'nın doğrudan atama yetkisi hukuki dayanaktan yoksun kalacak.
- Demokratik Seçim Talebi: Akademisyenler ve sivil toplum kuruluşları, rektörlerin ‘atanması’ yerine ‘seçimle’ belirlenmesi gerektiğini savunuyor, AYM kararının bu yönde bir fırsat olduğu vurgulanıyor.
Avrupa Üniversiteler Birliği (EUA) üyesi ülkeler içinde, rektörleri tek imzayla atayan tek ülke Türkiye! Ülkemiz adına küresel bir utanca dönüşen bu sürece yüksek mahkeme ‘Dur’ dedi. Türk akademisinin prangalarından kurtulması için 131 devlet üniversitesinde bundan sonra rektör seçimi için demokrasinin sembolü, sandıkların kurulması gerekiyor. Anayasa Mahkemesi’nin bu tarihi kararının hükümsüz kılınmaması için Türk Milletini Meclis’te temsil eden iktidar ve muhalefet mensubu tüm milletvekilleri vicdanlarının sesiyle harekete geçip, 2547 sayılı YÖK Kanunu için ivedilikle demokratik bir yasa teklifi hazırlayıp, Meclis’ten geçirmelidir.
-------
İYİ HAFTALAR
remzdilan_48@hotmail.com