“10-16 Mayıs Engelliler Haftası.”

Bu hafta da yaşadığımız her hafta gibi…

Engellilerin çözülemeyen, çözülmek istenmeyen sorunları ortada durmaya devam ediyor.

Tıpkı bu sorunlar üzerinden rant peşinde koşan iktidarıyla, muhalefetiyle siyaset ve onlara ram olanlar gibi…

Neoliberal dünya düzeninin acımasız rüzgarına kapıldığı halde sureti haktan görünenlerse cabası…

Engelliler haftası mı, yoksa bir çırpıda sayabildiklerimizin gösteri haftası mı demeliyiz, bilemiyorum.

Beri yandan…

“Az gittik, uz gittik dere tepe düz gittik” söylemleriyle gözümüzün önünde “arpa boyu gidilen yollarda” ilerlemeye çalışırken…

Gücünü iktidardan alıp “bunlara şükredin” diye buyuran, engelli yakınlarına “en azından Hitler samimiymiş, fırsatını bulsalar beterini yaparlar” dedirten ilgili bürokratlar…

Belki çaresizlikten, belki başka sebeplerden yılgınlıkla o bürokratların kafasına gelen kimi aileler…

Bu ortamda kurtarabildiğimiz için mutlu olduğumuz “deniz yıldızları…”

2025’in yeni diye pazarlanan Türkiye’sinde hâlâ…

Engelli çocuklarımız, okullar “biz alamayız” dedikleri ve gerekli fiziksel yeterliliği sağlamadıkları için servisleri kullanamıyorsa…

Devlet okullarında dahi engelli çocuklara “bize uygun değil” kafasıyla yaklaşılıyorsa…

Sınıflarda “Bireyselleştirilmiş Eğitim Programı” yoksa, gölge öğretmen ve yardımcı personelin lüks sayıldığı ortamda “akran zorbalığı” ayyuka çıkmışsa…

Öğretmenlerimiz engelli çocuklara yaklaşım konusunda yeterli bilinç ve yaklaşıma sahip değillerse…

Bir hak olan erişilebilirlik konusu “oldu mu oldu” kabilinden değerlendiriliyorsa…

Fotoğraftaki gibi mesela Mudanya Meydanındaki engelli tuvaletinin girişine eşik koyanlar, tekerlekli sandalye ile girişi zorlaştırılıp yorgunu yokuşa sürüyorlarsa… (Mudanya Meydanı’nda yer alan engelli tuvaletindeki eşik sebebiyle iki kişinin uğraşısıyla güç bela girip çıkabildim. 31.03.2025)

Kanuna rağmen yeni ruhsat verilen binalarda bile asansörler tekerlekli sandalyelere uygun genişlikte değilse…

Eski asansörler yenilenmiyorsa…

Tekerlekli sandalye talebiyle başvurulduğunda devede kulak bile olmayan ödeme için hâlâ SGK’dan ret geliyorsa…

Tekerlekli sandalye kullanıcısı engelliler yaşam alanlarındaki rampa ve asansörleri kendi imkanlarıyla yapmak zorundalarsa…

Bir zamanların meşhur kavramı “Kamusal Alan” bugün dahi “engellilere göre değil” ise…

Bakım destek hizmetleri ve bu konudaki temel haklar yok sayılıyorsa…

Bu hizmet, çoğu zaman eğitimsiz ya da kâğıt üstünde alınmış sertifika eğitimleri ile niteliksiz insanların elindeyse ve bu insanlar için bir denetim mekanizması yoksa…

Başkaca ülkelerde profesyonel bir yaklaşımla sağlanan “kişisel asistanlık” konusu bizde gündeme bile gelmiyorsa…

Kimsenin gündeme getirmediği bu konudaki gerekli kanun neredeyse konunun tüm paydaş kurumlarınca sümen altı edilmişse…

Sosyal devlet kavramından habersiz kamu yönetimi her şeyi engellinin kendisine ve ailelere yüklemişse…

“Kuruma verin” denilen yerler yetersiz, erişimi sorunlu ve kabul için sıra varsa…

Kurumlarda engelli çocuklar işkence ve kötü muamele sebebiyle ölüyorlarsa, İstanbul’da bir hastanenin yoğun bakımında tedavi gören engelli çocuğa tecavüz ediliyorsa…

Verilen sözlere rağmen çalışmayan annelere sosyal güvence halen tanınmamışsa…

Hayatların ağırlığı sadece birkaç annenin, babanın ve iyi niyetli kişi ve kurumun sırtındaysa…

Ve en ağır olanı: “Bizden sonra ne olacak?” sorusunun cevabı alınamıyor, bir ömrün devamlılığı belirsiz kalıyorsa…

Haftalar geçip ömürler yaşamadan, yaşayamadan tükenirken, yalnız bırakılan engelliler bu kadar sessizliğe gömülmüşken…

Siyasi ranta yönelik toplantıların, göz boyama amaçlı sembolik atamaların, atılan nutukların, içi boş vaatlerin, sonuç doğurmayan eylemlerin zerrece anlamı yoktur.

Haftanın Notu:

Neoliberal dünyada ayrımcılık, ötekileştirme ve hayata erişememe gibi kavramlarla muhatap olan sadece engellilerdir. Dünya böyle diye duracak mıyız? Elbette hayır! Toplumun gerekli farkındalık ve bilinç seviyesine gelmesinin hemen ardından, sorunların çözüldüğü, beşerî, mimari ve sosyal engellerin bir bir ortadan kalktığı bir Türkiye gerçek olduğu zaman… İşte o zaman birileri bizi kıskanır belki… İnsanını yaşatmak yerine kıskanılmayı beklemek te ayrı bir eziklik ve arıza tabi, o da ayrı bir konu.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.