Millet ve memleket olarak her türlü sıkıntıdan kurtulmamız için reçetemizde öncelikle ve özellikle 3 ilacın olması gerektiğini (şart olduğunu) belirtmek istiyorum. 1) EĞİTİM, meselelerimizin halledilmesi, 2) EKONOMİ olarak israfın önlenmesi, kaliteli üretimle ihracatın artırılması (dışardan içeriye para girmesi). 3) SİYASET konusunda, demokrasi ve adalet anlayışında dürüstlük, samimiyet ve şeffaflık (huzur, adil olma, inanma ve güven verme meselesi) olduğunu iddia ediyorum.

Bir konuda bilgi sahibi olanlar, uzmanı oldukları ilgi alanlarında ve otorite oldukları konularda konuşmaları gayet doğal bir durumdur. Ben, 30 yılı yöneticilik olmak üzere 40 yıllık eğitimciyim, Dolayısıyla, eğitim benim işim. Sağlık, hukuk...vs gibi konularda bilgi vermem mümkün değildir. Sadece görüş belirtebilirim. Bizde, ilgili – ilgisiz kişilerin pek çok konuda “at izi ile it izi misali, sapla samanın karışması gibi” konuşmaları kavram kargaşasına sebep olmaktadır. TV'lerdeki açık oturum programları gibi.

Rahmetli S. Demirel, basın toplantısında yaptıklarını ve yapacaklarını açıklıyormuş. Önemli gördüğü konularda gazetecilere, "not alın, bunların altını çizin" diye uyarıyormuş. Bir gazeteci, "ya olmazsa..." diye sorması üzerine "siz de üstünü çizersiniz" demiş.

İlgi ve bilgi alanım olmayan 2 konuyu işin uzmanlarına bırakayım da ben eğitim konusunu ele alayım.

Önceki köşe yazımda, “Öğretmenler Günü sadece 24 Kasımlarda kalmamalı, her gün, öğretmenlerimizin günü olmalı” demiştim. Bugün de öğretmenlerimizden ve eğitimden söz edeyim.

Öğretmenlik, çok önemli ve çok hassas bir konudur. Ham maddesi insan olduğu için diğer mesleklerden farklıdır. Mühendis, beğenmediği binayı yıkar yerine yenisini yapar. Meyve vermeyen ağaçlar sökülür, yerine yeni ağaçlar dikilir. Eğitimde böyle bir telafi mümkün değildir. Yanlış yapmanın sonuçları ağır olmaktadır.

Öğrencinin yetiştirilmesi, hayata hazırlanması, ideal insan olması anlamında, eğitimin önemine istinaden ALTINI ÇİZECEĞİMİZ durumlar olabileceği gibi, eğitimde yeri olmayan yanlış bir sözle, tavırla ve tepkiyle ÜSTÜNÜ ÇİZECEĞİMİZ neticeleri de görmemiz mümkün olmaktadır. Eğitim işinin sırrı öğretmende düğümlenmektedir.

Eğitim sorunlarını çözmüş olan gelişmiş ülkelerin eğitim sistemlerini inceledim (bu köşemde yazacağım). Bu ülkelerde, öğretmenlerin çok yüksek maaş aldıklarını, ekonomik sorunlarının olmadığını, itibar (saygınlık) konusunda sıkıntı yaşamadıklarını, öğretmenliğin en önde gelen gözde mesleklerden biri olduğunu gördüm. Eğitim yoluyla insana ve geleceğe yatırım yaptıklarını söylemek zorundayım. Bizim öğretmenlerimizin “gayret” ve “fedakârlık” konularında çok daha iyi olduklarını belirtmek istiyorum. Gelişmiş ülkelerin eğitim sistemleri ve eğitim hayatları, bilinen bir düzen içerisinde ve şeklini almış (oturmuş) bir uygulama biçiminde, resmi ve ciddi bir şekilde yerine getirilmektedir. Öğrenci, öğretmenine adıyla veya soyadıyla hitap etmektedir dersem, tuhaf bulacağınızı tahmin ediyorum. Elbette, bunun sosyal yapıyla, kültürle ve ekonomiyle yakından ilgisinin olduğunu da göz ardı etmemek gerekir.

"Eğitimdeki sırrın düğümünü öğretmen çözer" demiştim ya, öğretmendeki ve öğretmenlik mesleğindeki “altını çizmek” ile “üstünü çizmek” olayını şöyle bir örnekle anlatmış olayım: Bir öğretmen derse girdiğinde ayağa kalkmayan, uyuyormuş gibi duran bir öğrencisini görüp, "Benim geldiğimi görmedin mi? Terbiyesiz, saygısız, bunun hesabını sana sorarım" demesi ile "buyurun, oturun" dedikten sonra, gördüğü o öğrencinin yanına gidip "derse girdiğimi görmedin herhalde. Hasta mısın? Gece uyumadın mı? Bir sıkıntın mı var? Söylemek, paylaşmak ister misin? Senden böyle bir tavır ve tepki beklemediğim için merak ettim, ne oldu?" demesi arasındaki fark, öğretmenin ve bu mesleğinin inceliğini ifade etmektedir. Öğrenciyi kaybetme (üstünü çizme) ve kazanma (altını çizme) noktasındaki bu tür tavırlarda ve tepkilerde, anlayış ve yaklaşım çok önemlidir. Öğrenciyi, yanlış davranışında vicdanına mahkûm etmek, olumsuz davranışıyla, öğrenciye, mahcup olma duygusu yaşatılarak otokontrol sağlanmak gerekir. Eğitimde hiddetin, şiddetin, hakaretin yeri yoktur. Bu ve benzeri davranışlarla disiplin sağlanmaz. Bu durumlar, nefret duygularının yaşanmasına sebep olur. Saygınlık kazanmak, unutulmamak, etkili olmak "ilgiyle" ve "sevgiyle", "anlayış" ve "yaklaşım" ile, “sahiplenme” ve “paylaşma” düşüncesiyle mümkün olur. Bu işi, mesleklerinin özelliklerini ve güzelliklerini yaşayan öğretmenlerimiz çok iyi bilirler.

Eğitimde "anlayış" ve "yaklaşım" esasları çok geniş kapsamlı konulardır. Eğitimin önemli ve öncelikli değerlerindendir. "Anlamak" kelimesinden hareketle, yapılan işi anlamaktan tutun da öğrencinin sosyal ve psikolojik durumunu anlamaya ve anlayışla yaklaşmaya, öğretmeni ve öğretmenliği anlamaya kadar, eğitimin her alanında karşımıza çıkmaktadır.

Ayrıca, "moral ve motivasyon, takdir ve teşvik, etki ve tepki, disiplin ve otokontrol, empati ve sempati, ilgi ve sevgi" gibi konular, eğitimde başarılı olmanın esaslarındandır. Küçük yaşlardan itibaren, ilgi ve sevgi gören bir öğrencinin öğretmenine saygısızlık yapması mümkün değildir. Bir öğretmenin de öğrencisiyle onur ve gurur duyduğunu hissettirmesi saygınlık kazanmasının temel sebebi olacaktır.

Üniversite bitirmekle, diploma almakla öğretmen olunmadığını; okula gidip gelmekle, derse girip çıkmakla öğretmenlik yapılmadığını biliyoruz. Bazıları, "ne iş yapıyorlar ki, tatilleri de çok... vs" deseler de insanla uğraşmanın zorluğunu bilmediklerini düşünüyorum. Boş zamanlarında, tatilde bile mesleğini, öğrencilerini düşünen öğretmenlerin, "insan yetiştiren insan" olarak bir anne, baba, ağabey, abla, akraba, yakını, tanıdığı, samimi dostu, arkadaşı olduğu da bilinmelidir.

SÖZÜN ÖZÜ: Elbette ki, bir anne-baba kendi evladını karşılıksız sever. Ruhu engin, gönlü zengin olan öğretmenler ise, başkalarının evlatlarını karşılıksız sevmektedir. Günlerimizin mutlu, geleceğimizin umutlu olması için, eğitimin inceliklerini, özelliklerini ve güzelliklerini bizlere yaşatan öğretmenlere ihtiyacımız vardır. Özü ve sözü aynı olan insanlar kaybetmezler. Yaptıklarımızın deneyimi, yapacaklarımıza "keşke"siz bakış açısı olmalıdır. Gözdeki görme bozukluğuyla görüş bozukluğunu (bakış açısını) karıştırmamak gerekir. Başarılı olmak için, bakış açımızı geliştirmek ve genişletmek zorunda olduğumuzu bilmeliyiz. Dünü hatırlatmazsanız bugünü anlatamazsınız ve yarını açıklayamazsınız. En iyi değerlendirme yolu ahlak ve vicdandır.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.