2. Elhamdü lillâhi Rabbilalemin Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.

Hamd’ın, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsus olması iki farlı yönü olan beyandır. Bu yönler birbirine zıddır ki zaten yaratılmışlık olan her şey zıtlarıyla varlık âleminde mümkün olarak bulunur. Zariyat suresi 49 ayeti kerimede,

Ve Biz, her şeyden zıddıyla kaim kılarak yarattık. Umulur ki böylece siz tefekkür edersiniz.

denilmektedir. Bu hakikatin hikmeti ise yaratılış gayesindedir. Bilinmek istenen ile bilmeklik zıttı, birlikte âlemi mümkün kılmaktadır. Fatiha suresi 2. Ayetindeki beyanın birinci yönü; Hamd ancak ve ancak Allah’a edilir, Allah’tan başka ilahlar edinilmez, bu şirktir. İkinci yönü ise ancak Allah kendisine Hamd eder yani Hamd Allah’ın Kendisine mahsustur.

İnsanın Hamdı, Allah’tan gayrısını ilah edinmekten geçerek Allah’a ortak koşmaktan geçme sonucu şirkten tevhide ermesiyle mümkündür. Hamd Allah’a edilecek olan kutsî değer olduğundan Hamd’ın ne olduğunu bilmemiz gerekir. Hamd, kelime anlamı olarak övmek, methetmek, yüceltmek, anlamlarına gelirken aynı zamanda da kainattaki yaratılmışlığın, yaratılmakta olanın ve yaratılacak olanlarla birlikte tüm varlıkların, fiillerin ve sıfatların Allah’ın tecellisi olduğunu anlatan kutsî bir kelimedir. O halde, bizler Allah’ı Hamd ederken Allah’ı övüp, meth edip, yücelmiş oluyoruz. Şimdi, Allah’tan ayırarak övdüğümüz, meth ettiğimiz ve yücelttiğimiz her ne varsa işte bu o şeyi de Hamd edişimizdir. Bizler, sadece tanımlanmış zamanlarda, tanımlanmış mekânda, tanımlanmış ibadet halindeyken Allah’ı ilah olarak bilip, günlük yaşantı içinde Allah’ı o binada ve ibadet edilen zamanda bırakıp, kendimize kendimiz de dahil bir sürü ilahlar edinmiş olarak bulunurken aslında Allah’a hem de birden çok ortak koşmuş olmaktayız. Bu ilahlar, kendi aklımız, gücümüz, bilgimiz, makamımız, paramız, malımız, ailemiz ve arkadaşlarımız olarak bulunurlar anlayışımızda. İşte burada Hamd etmek aslında Allah’a değil kendimize olmaktadır. Oysa Hamd etmek, Allah’tan başka ilah görmemektir. Allah’tan başka ilah görerek Allah’a ortak koştuğumuz dünyalık her ne varsa bir gün tümü yine dünyada kalacaktır çünkü ölüm kaçınılmaz gerçektir.

Hamd’ın Allah’a mahsus olmasını ise Hamd kelimesinin anlamı olan fiillerin, sıfatların ve varlığın kendisinin Allah’ın tecellisi olduğu hakikati göstermektedir. Yani Hamd’ın ancak Allah’a ait oluşu yaratanın Kendisi olduğu gerçeğine vurgudur. Allah tektir ve yaratma sadece Kendisine mahsustur. Hiçbir şey kendisi olarak kendisini yaratamaz. Bir yaratılma gerçekleşiyorsa bu onu Allah yarattığı içindir ve Allah’ın yaratması tecelli edişidir. Allah’ın zatı sıfatlarına, sıfatları ise fiillerine tecelli ettiği için fiil, sıfat ve vücut bütünlüğü olan varlık yani yaratılmışlık, var olmuş olur. Bu sebeple, her fiil, her sıfat ve her vücut Allah’ın tecellisi olmaktadır çünkü Hamd Allah’a mahsustur.

Bizler, bu hakikatler ışığında baktığımızda, Elhamdü lillâhi Rabbilalemin derken aynı anda da aslında Lâ ilahe illallah demiş oluyoruz. Cenab-ı Allah, Elhamdü lillâhi Rabbilalemin derken de biz yarattığı insana, tenezzül edip muhatap alarak Kendisinden başka ilah olmadığını beyan etmiş oluyor.

Bu sebeple, bizlerin hakikat cihetiyle Hamd edişimiz ancak Allah’ın Hamd edişiyle aynı olursa Hamd etmek olurken, bizlerin Allah’tan başka ilah yoktur deyişimiz de Allah’ın Kendisini tarif edişindeki Kendisinden başka ilah olmadığını beyan edişiyle aynı olmadıkça tevhit olamaz. Biz ve Allah ikilemidir zaten bizi şirkte tutan. Aynı gerçeklik için Allah’ın tarifiyle bizim tarifimiz farkı varsa gerçek olan bizimkisi mi, yoksa Allah’ınkisi midir? Tabi ki bu soruya herkes Allah’ınki diyecek ama bu bilinenin söylemi olarak kalacaktır. İşte burada devreye Allah’a duyulan inancın samimiyeti girmelidir. Samimiysek kendi tarifimizi terk edip Allah’ın tarifine ulaşmalıyız. Bu yolda ne kadar çok engel ve yol kesici olsa da azimle yılmadan ilerlemeye devam etmek insanlığımızın gereğidir.

Bizler, Allah’ın kendisinden başka ilah olmadığını beyan edişini, Allah’ın yaratmasını anlamadıkça anlayamayız. Cenab-ı Allah, Hamd kavramının anlamına gizlediği yaratmasının ne olduğunu, yaratılmanın Kendi tecellisi oluşuyla söylemektedir. Bu yüzden, yaratma dediğimizde Allah’ın tecelli edişi olduğunu, yaratılma dediğimizde de tecelli olduğunu işitmeliyiz. Allah yarattı yani tecelli etti, biz ve tüm âlem yaratıldı yani tecelli haline geldik demiş oluyoruz. Tecelli eden ve tecelli edilen. Öncelikle şunu çok iyi anlamıyız; 

Cenab-ı Allah, yarattığını bir yerden alıp başka bir yere nakletmemiştir.

Yarattığını, Kendisinden ayrı var olan başka bir şeye bakarak da yaratmamıştır.

Yarattığını, Kendisinden ayrı bir yere de yaratmamıştır.

Yarattığını, Kendisinden ayrı olarak da yaratmamıştır.

Yaratılan, Kendisinden Kendisine, Kendisiyle Kendisinde tecelli edişidir.

Bu sebeple tüm yaratılanlar, Cenab-ı Allah’ın zatında batın halinde bilgi olarak batınında cem halinden, vücutlanarak zahirinde cem haline getirilmiş sıfatlardır. Zaman, mekân, fiil, sıfat, bilgi ve yaşamla oluşan bizim kendimize "ben" dediğimiz varlık, mümkünlüğüyle tecellidir ve tecelli Allah’ın tecellisidir yani yaratan Allah’tır. Ahkâf suresi 3. Ayeti kerimede,

Biz gökleri, yeri ve aralarındakileri ancak belli bir amaca göre ve belli bir süre için yarattık. İnkâr edenler uyarıya aldırış etmemektedirler.

buyurularak bu gerçek anlatılmaktadır. Varlığımızın başlangıcı ve sonu oluşu, varlığımızın var oluşunda kendimizin bulunmayışı, kendimiz dediğimizin tecelli oluşumuzdan kaynaklı ve yaşam dediğimiz tecelliler bütünlüğünden oluşan anlayış olması bunun ispatıdır. Var edildik, varlığımızla birlikte geliştik ve bir gün var olmayacağız varlık devam ederken! İşte Hamd Allah’a mahsustur. Allah bizi ve tüm evreni yaratmasıyla biz ve evren olarak tecellidedir.

Allah, bizlere Hamdın Kendisine mahsus olduğunu söylerken, “Siz benim tecellimsiniz” demektedir. Bizler de “Hamd Allah’a mahsus” derken, “Tecellin olan bizler kendimizde ve tüm âlemde Senden başka ilah olmadığına şahitlerdeniz” demiş oluyoruz. Fatiha suresinin 3. Ayeti bize bu gerçeği göstermektedir.

Bu sebeple, “Elhamdü lillâhi Rabbilalemin” demek, “Allah’tan başka ilah olmadığına şahit edenleriz” demektir. Eğer bizler, henüz Allah’tan başka ilah olmadığına şahitlerden değilsek, Elhamdü lillâhi Rabbilalemin deyişimiz dilde ezber tekrarı olarak kalır. Yaşamında Allah’a ortaklar koşan şirk anlayışının dilde Hamd edişi, kişiyi tevhit eri yapamaz.

ozkan.gunal@emekyayinevi.com

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.