12 Eylül 1980 sabahı Türk Silahlı Kuvvetleri ülke yönetimine el koymuştu. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, yaşanan siyasal ve ekonomik krizden dolayı partileri ve politikacıları sorumlu tutarak; “Türk Silahlı Kuvvetleri, ülkenin ve milletin bütünlüğünü, milletin hak, hukuk ve hürriyetini korumak, can ve mal güvenliğini sağlayarak korkudan kurtarmak, refah ve mutluluğunu sağlamak, kanun ve nizam hâkimiyetini diğer bir deyimle devlet otoritesini tarafsız olarak yeniden tesis ve idame etmek amacıyla devlet yönetimine el koymak zorunda kalmıştır” diyerek darbenin amacını açıklamıştı.

Ancak gerek darbe döneminde, gerekse daha sonraki dönemde yaşananlar, bu amaçlardan hiçbirinin hayata geçirilemediğini kanıtlamıştır. Siyasal, sosyal, ekonomik, toplumsal ve kültürel alanda eskisinden daha fazla çöküş meydana gelmiş, hak ve hürriyet adına hiçbir şey kalmadığı gibi, refah ve mutluluğun da sağlanamadığı görülmüştür. Üstelik ülkemizin bütünlüğünü bugüne dek tehdit eden sonuçların 12 Eylül döneminde başladığı da bilinmektedir.

12 Eylül’de gelinen sürece ABD’nin istekli olduğu da bilinmektedir. Haziran 1980 tarihinde ABD Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde yayınlanan bir yazıda şu satırlar yer almaktadır; “…Türkiye'deki gelişmeler öyle bir noktaya gelmiştir ki, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin müdahalesinden başka bir çıkış noktası görülmemektedir. Türk Silahlı Kuvvetleri müdahale edecek ama gelişmeleri uzun vadede ordu da düzeltemeyecektir.” ABD'li yetkililer 12 Eylül 1980 darbesini yapan kuvvet komutanlarına şu sözleri söylemişti: “Darbeyi yaparsanız yeni rejimi tanımakta gecikmeyiz.” Gecikmediler de zaten, herşeyi planladıkları şekilde yaptılar.

12 Eylül darbesi öncesinde dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya’nın ABD’yi ziyaret etmesi de, ABD’nin onayının alındığını göstermektedir. 12 Eylül 1980 günü CIA Türkiye masası şefi Paul Henze’nin, Washington’daki Kennedy Center’da ‘Damdaki Kemancı’ müzikalini seyreden Başkan Jimmy Carter’ın kulağına eğilip: “Bizim çocuklar işi başardı” (Our boys have done it) dediği bilinmektedir.

12 Eylül öncesinin siyasal, ekonomik ve toplumsal kriz ortamının somut ifadesi olarak yasa ve düzenin bozulması, her gün onlarca insanın öldürülmesiyle artan terör olayları, yüksek enflasyon eşliğinde baş gösteren temel tüketim malları kıtlığı, parti çekişmeleriyle tıkanmış ve aylarca cumhurbaşkanı seçemeyen bir parlamenter yapının varlığı sonucunda, meşru kılınmaya çalışılan 12 Eylül darbesinin önceden planlandığı belli olmuştur.

12 Eylül darbesinden 33 yıl sonra Kenan Evren ve ekibi göstermelik olarak yargılanmaya başlandı. Ancak ülkeyi 12 Eylül’e taşıyan sivil yöneticileri yargılamak kimsenin aklına gelmedi. Eğer askeri ya da sivil darbe olmasını istemiyorsak, o darbeyi hazırlayan koşulların da yaratılmaması gerektiğini unutmamalıyız. Hukuk ayaklar altına alınınca ve demokrasi ağır yara alınca ardından darbe gelmektedir. Ülkeyi darbe ortamına getiren koşullara destek olanların da yargılanmaları gerekmektedir. Yoksa kendi kendimizi kandırıp, avunuruz.

30 Ağustos 1980 ile 30 Ağustos 1981 yılları arasında 2. Ordu Komutanı olarak görev yapan Orgeneral Bedrettin Demirel’in 5 Temmuz 1987 tarihli Milliyet Gazetesi’ne söyledikleri ilginçtir: “12 Eylül’ün geç yapıldığına inanıyorum. Arkadaşlarımızın çoğu, ‘tam olgunlaşsın, millet tarafından tamamen tasvip edilsin’ dediler. Bana kalsaydı en az bir yıl önceden yapardım. Bir yıl çok kan aktı.” Aynı söyleşide 12 Eylül'ün daha sonra rayından saparak, sağa kaydığını ve Atatürk ilkelerinden ödün verildiğini belirterek, “gelecek kuşaklar bizi lanetleyecek” demiştir.

12 Eylül darbesi sonrasında 850.000 kişi gözaltına alındı, 1.683.000 kişi fişlendi, 210.000 dava açıldı, 230.000 kişi sıkıyönetim mahkemelerinde, 15.000 kişi sivil mahkemelerde yargılandı. 141.209 kişi onlarca yıl hapis cezasına çarptırıldı, 7.000 kişi için idam cezası istendi, 517 kişiye idam cezası verildi ve bunlardan 50 kişinin cezası uygulandı. 17 yaşındaki Erdal Eren’in henüz suçu kanıtlanmamışken yaşının büyütülerek idam edilmesi bu dönemin trajedilerinden sadece biridir. Cezaevlerinde 300 kişi kuşkulu şekilde öldü. 171 kişinin işkence sonucu öldüğü belirlendi. İşkence soruşturması için 6.470 dava açıldı. 9.962 güvenlik görevlisi işkence yaptıkları suçlamasıyla yargılandı, sadece 544 güvenlik görevlisi hüküm giydi.

30.000 kişi ‘siyasi mülteci’ olarak yurtdışına gitti, 29.000 kişiye ‘yurda dön’ çağrısı yapıldı ve 14.000 kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. 388.000 kişiye pasaport verilmedi. 23.700 dernek kapatıldı, 200 dernek hakkında soruşturma açıldı. 1402 sayılı Sıkıyönetim Yasası uyarınca 7.245 memur, 3.854 öğretmen, 988 güvenlik görevlisi, 266 din görevlisi, 120 üniversite öğretim elemanı, 47 hakim ve savcı ile 35 mülki amirin görevlerine son verildi.

937 film ve yayın ‘sakıncalı’ bulunduğu için yasaklandı, 40 ton gazete ve dergi yakıldı. Verilen cezalar nedeniyle gazeteler 300 gün yayın yapamadı. Gazetecilere toplamda 4.000 yıl hapis cezası istendi. 151 tane basın özgürlüğünü kısıtlayan yasa çıkarıldı.

1980 yılında sendikalı işçi sayısı 5.721.074 iken, 1985 yılında 1.711.524 oldu. 1980 yılında bir işçinin günlük ücreti 8,5 dolar iken, 1985 yılında 4 dolar oldu. Kâğıt fiyatlarının 13.000 kat arttığı bu dönemde, 24 Ocak 1980 kararlarından önce dolar 47 TL iken, 1985 yılında 520 TL oldu.

Ülkemizin aydınlanma yolunda çağdaş bir atılım olan 27 Mayıs 1960 Devrimi’nin bütün ilerici değerleri, 12 Eylül 1980 darbesi ile yok edilmiştir. Ülkemizde bugün çekilen sıkıntıların kaynağı olan 12 Eylül darbesi, önce Turgut Özal’ların, ardından Tayyip Erdoğan’ların piyasaya sürülmesini sağlamıştır. Bugün 12 Eylül koşullarından daha ağır şartlarda yaşayan toplumumuz, 12 Eylül’de askeri darbe ile ezilirken, bugün AKP iktidarının sivil darbesiyle zulüm görmektedir.

Sözde darbeye karşı olduklarını kanıtlamaya çalışanlar ve TBMM’deki siyasi partiler Kenan Evren’in cenaze törenine katılmayarak, demokrat olduklarını gösterdiler. AKP’nin yaptığı sivil darbeye gizli ya da açık destek olanlar, “yetmez ama evet” diyenler, 12 Eylül’ün darbe anayasasından beslenenlerin darbeye karşı olmaları gülünçtür. Evren’in arkasından atıp tutanların, yüzüne karşı konuşamadıkları bilinmektedir. Geçmişte taptıkları ve %92 oyla cumhurbaşkanı seçtikleri Evren’e, ölümü sonrasında sövenlerin inandırıcılığı yoktur. Adnan Menderes'e "demokrasi şehidi" diyenlerin, Kenan Evren için söyleyecekleri sözleri de olmamalıdır.

12 Eylül darbesi her yönüyle eleştirilmektedir. 98 yaşında ölen “asmayalım da besleyelim mi?” sözünün yaratıcısı Kenan Evren de, 12 Eylül’ü kısa ve öz bir şekilde eleştirmiştir. Ekim 1982 tarihinde Erzurum’da yaptığı konuşma, 12 Eylül dönemini özetlemektedir: “Evleniyorum diye dedikodu çıkarmışlar. O dedikoduyu çıkaranı bir yakalarsam, 12 Eylül'den beter yapacağım.” Sadece bu sözle bile 12 Eylül darbesinin ne kadar kötü olduğu kanıtlanmaktadır. Ülkemize karanlığı, yolsuzluğu, hukuksuzluğu, kültürsüzlüğü, dinciliği getirdiği için, Orgeneral Bedreddin Demirel’in dediği gibi yeni kuşaklar kesinlikle 12 Eylül darbesini lanetleyeceklerdir..

18 Mayıs 2015

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.