Koronavirüs salgını sebebiyle açılamayan okullar ve yapılamayan eğitime-öğretim ve nihayet kısmi serbestlik sebebiyle 1 Mart tarihi itibariyle yüz yüze eğitime başlanmış oldu.

Milli Eğitim Bakanımız sayın Ziya Selçuk’un bütün basın açıklamalarını, demeçlerini, TV programlarını yakından takip ettim.

En son perşembe günü bir televizyon kanalında izledim. Bakanımızın, olaylara bilimsel yaklaşımıyla ve yapıldığını belirttiği çalışmaların hayata geçirilmemiş olmasıyla pek anlaşılmadığını düşündüm. Sorulan her soruya cevap olarak yaptığı açıklamaların mevcut gerçeklerle ilgisinin olmadığımı gördüm. Bütün sorunların bilindiğini, sıkıntılara çözüm üretildiğini, her türlü tedbirin alındığını belirtmesi rahatlatmış olmakla birlikte bazı belirsizlikler endişelere sebep oldu. Açıklamalar iyi, güzel de gündemdeki gerçekler inandırıcı olarak ortaya konulmalıdır. Sözde değil özde yapılan yeniliklerle, uygulamalarla ikna etmek gerekir. Bugüne kadar eğitimden memnun olana hiç raslamadım. Amacım eleştirmek değil, yapıcı yaklaşımla çözüm üretilmesine destek olmak, katkı sağlamaktır

"Her şeyin başı eğitimdir" diyerek her fırsatta eğitimle ilgili sorunlarımızı ve sıkıntılarımızı dile getiriyorum. Bakanlığımıza önemli eğitim sorunlarımızla ilgili 6 proje gönderdiğim ve bakanımıza hitaben “açık mektup” başlığı ile köşe yazılarımda durumu bildirdiğimi de belirtmiş olayım.

Ben bu sınav ve not verme işine akıl sır erdiremediğimi, kafaya takmış olduğumu belirtmiş olayım. “Günü kurtarma” anlayışı mıdır, nedir, bilemiyorum, eğitimdeki meselelerimiz bir türlü çözülemiyor. En basiti, bugünkü olağanüstü durumda sınav yapılacağının, not verileceğinin düşünülmüş olmasıdır. 5 milyona yakın öğrencinin büyük çoğunluğunun interneti, tableti yok ve bir kısım öğrencinin de evinde televizyon yokken “bunlara hangi eğitim-öğretim yapıldı, ne verildi ki, neyi istiyorsunuz?” sorusuna cevap vermek mümkün mü? “Eğitimde fırsat eşitliği, adil olmak, hak etmek, güven duygusu, inandırıcılık, bilimsellik...vs” gibi kavramlar eğitmek ve hayata hazırlamak bakımından önemli değerlerdir. Dolayısıyla, bu durumda, “ölçme ve değerlendirme” amacıyla yapılacak bu sınavların “neyi, nasıl, neden?” uygulanacağının sorgulanması gerekmektedir.

Çünkü; yüz yüze eğitim tam olarak uygulanmadığı sürece uzaktan internet eğitimini yeterli görmek mantıksızlık ve haksızlık olur. Kırsal kesimde internet imkanına sahip olmayanlar düşünüldüğünde bunun eğitimde eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. Bu uygulama, yönetmelik gereği, “Ölçme ve Değerlendirme” ilkesine de ters düşmektedir. Sınav yapmak şart mıdır? Bir öğrenciyi rakamla (notla) değerlendirmenin ne kadar gerçekçi, mantıklı olacağını sizlerin taktirine bırakıyorum. Hayat, 4 şıktan doğru olanı bulmaktan ibaret değildir. Nitekim, TEOG, sınav kaygısı sebebiyle, stres yaşattığı gerekçesiyle kaldırılmıştı. Oturmuş bir sistem olan TEOG’un yerin getirilen LGS, tam bir fiyasko oldu.

Bu köşe yazımı daha önce yazacaktım ancak haksızlık yapmamak adına araştırmam ve olacakları görmem için beklemem gerektiğini düşündüm. Eğitimde sınav, not en son düşünülecek amaç ve araç olmalıdır. Öncelikle öğretmenlerin aşılanması, öğrencilerin gelişlerinin ve gidişlerinin kontrolü, okulların temizliği, sınıfların hijyenik ortamım sağlanması, bunlar için yardımcı hizmet personeli ihtiyacının karşılanması düşünülmelidir.

Haftanın her günü tam gün ve yüz yüze eğitim yapılması gerektiğin belirterek bu günlerde gündemde olan konularda “ne yapılması gerektiği” ile ilgili teklif ve tavsiye olarak kısaca şunları söylemek istiyorum.

1- Olağanüstü durum sebebiyle, bu eğitim-öğretim yılına mahsus olmak üzere, bir "genelge" ile mağdur edilmemeleri düşünülebilirdi. Bu sistemde, sınıfta kalan öğrenci yok denecek kadar az olduğu göre, telafi ve destek eğitimi şartıyla bir üst sınıfa devam ettirilmeleri mümkün olabilirdi.

2- Şayet not verilecekse proje ve performans değerlendirmesi isabetli olacaktır. Çünkü, not verilecek derslerin sınav soruları yerine müfredatlarındaki ünite konularından seçme imkanı verilirse araştırma, hazırlama, emek vererek ortaya eser koyma gibi pek çok eğitim olgusunun gerçekleştirmesi mümkün olacaktır. İnternet imkanı olanlar dijital ortamdan, olmayanlar ise okuluna veya görevli bir öğretmene teslim etmeleri çok daha faydalı ve daha gerçekçi bir uygulama olurdu.

3- Öğrencilere, çok eksikliğini hissettiğimiz kitap okuma alışkanlığı kazandırmak amacıyla ortam, imkan ve şartlar çok elverişli olduğu için ücretsiz dağıtılan ders kitapları yerine Türk ve Dünya klasikleri başta olmak üzere desteklenerek kitap okumalarını sağlamak krizi fırsata dönüştürecek bir alternatif olarak değerlendirilebilirdi.

4- Kırsal kesim için Yatılı Bölge Okullarının değerlendirilmesi isabetli bir çözüm olurdu. Yüz yüze eğitim ile eğitimde imkan ve fırsat eşitliği giderilmiş olunurdu.

* Eğitim sistemi, not konusunu, öğrenci için önemli hale getirmektedir. Not, sadece bir eğitim aracı olup “öğrenip öğrenmeme” ile ilgili durum (seviye) tespitidir.

* Eğitimde not konusu, öğretmen ve öğrenci için, “hak etmek, adil olmak, dürüstlük, çalışmaya (öğrenmeye ve öğretmeye) teşvik etmek, bilgi durumunun ve ilgi alanının değerlendirmesini yapmak açısından ahlak ve vicdan terazisindeki bir amaç ve araç meselesidir. *Eğitimde önemli olan amacı gerçekleştirmektir, hedefe ulaşmaktır.

* Dünyanın en iyi eğitim sistemi olarak kabul edilen Finlandiya’da sınav yapılmadığını, ileri yaşlarda, nadiren yapılan sınavın sonuçlarının öğrenciye duyurulmadığını söylemiş olursam, ne demek istediğimi daha iyi açıklamış olurum diye düşünüyorum.

Sözlerimi, konumuzla ilgili olan 2 güzel anekdotla bitireyim.

Almanya’da bir lise müdürü, her yıl, eğitim öğretim yılının başında, öğretmenlerine şöyle bir mektup gönderiyormuş. “Bir toplama kampından sağ kurtulanlardan biriyim. Gözlerim hiçbir insanın görmemesi gereken şeyleri gördü. İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş mühendislerin inşa ettiği gaz odaları, iyi yetiştirilmiş doktorların zehirlediği çocuklar, işini iyi bilen hemşirelerin vurduğu iğnelerle ölen bebekler, lise ve üniversite mezunlarının vurup yaktığı insanlar...Eğitimden bu sebeple kuşku duyuyorum. Sizlerden isteğim şudur. Öğrencilerinizin insan olması için çaba harcayın. Çabalarınız bilgili canavarlar ve becerikli psikopatlar üretmesin. Okuma yazma, Fen, Matematik, çocuklarınızın daha fazla insan olmasına yardımcı olursa ancak o zaman önem taşır.” diyor.

Güney Afrika’da bir üniversitenin girişinde şöyle bir yazı bulunuyormuş. “Bir ülkeyi yok etmek için atom bombasına veya uzun menzilli füzelere ihtiyaç yoktur. Bunun için eğitim seviyesini düşürmek ve kopya çekilmesine müsade etmek yeterlidir. Bunun sonucunda;

* Hastalar, doktorların elinde can verir.

* Binalar, mühendislerin elinde çöker.

* Para, ekonomistlerin elinde kaybolur.

* İnsanlık, dinci akademisyenlerin elinde ölür.

* Adalet, hakimlerin elinde yok olur.

EĞİTİMİN ÇÖKMESİ, BİR MİLLETİN ÇÖKMESİDİR”
diye yazıyormuş.

Eğitimde olumlu (veya olumsuz) ETKİLER, olumlu (veya olumsuz) TEPKİLER doğurur. Bir yanlışa, yanlışla karşılık verilirse, iki yanlışın çatışmasıyla ortaya çıkan sonucun telafisi mümkün olmayabilir. Yanlış davranışların açtığı derin yaraların izleri kolay kolay silinmez...

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.