1-3 Aralık tarihleri arasında Ankara’da düzenlenen 20. Milli Eğitim Şûrası’nda oy çokluğu ile kabul edilen bir öneri şöyledir: “Okul öncesi öğretim programında çocuğun gelişim düzeyi dikkate alınarak din, ahlak ve değerler eğitimi yer almalıdır.” Okul öncesi 4-6 yaş arasındaki çocuklarımızın akıl ve ruh sağlıkları için ciddi bir tehlike oluşturacak bu öneri, beraberinde büyük tartışmalar getirmiştir. Şura’da 4-6 yaş grubu çocukların gönderildikleri Kuran kurslarında verilen ‘eğitimin’ de, okul öncesi eğitim sayılması düzenlemesi gündeme getirildi.

Soyut düşünceyi ve kavramı algılayamayacak yaştaki çocuklara dini eğitim verilerek, ortaçağ karanlığına doğru sürükleneceğimizin farkında olmalıyız. Bu dini eğitimi vermek için Diyanet İşleri Başkanlığı seferber olmuştur. Eğitim işi Milli Eğitim Bakanlığı’nın görevidir. Dini kurumların elindeki eğitim, ülkeyi karanlıklara sürükler. Bu konuda görüş bildirmeyen siyasi partilerin sessizliği ve tepkisizliği ise ülkemizin geleceği açısından düşündürücüdür.

AKP yetkililerinin “Kuran öğretimine ve öğrenimine karşı çıkmak, Ortaçağ zihniyetinin CHP’de adeta tezahürüdür” demeleri normaldir. Çünkü her türlü pisliği CHP’nin üzerine atmayı alışkanlık haline getiren AKP, gerçeklerden kaçmakta ve etrafa çamur sıçratmaktadır. Bırakın 4-6 yaşındaki çocukları, büyükler bile Arapça olan Kuran’ı anlamamaktadırlar. Yerli ve milli diye övünenler, kendi dillerinde din eğitimi yapılmasından ısrarla kaçmaktadırlar.

Ülkemizin şiddetle teknik eğitime gereksinimi varken, sürekli dini eğitim ile karanlıklara sürüklendiğimiz bilinmelidir. Kuran kurslarından çıkıp ülkeye ve dünyaya yararlı olan hiç kimse yoktur. Dini eğitim alanlar ne bulmuşlardır, ne icat etmişlerdir bilen var mı?

İş dine dayanınca yeni CHP genel başkanı başta olmak üzere, yöneticiler de kıvırtmaktadırlar. Yeni CHP genel başkanı “Diyanet İşleri Başkanlığının, çocuklarımıza, isteyen anne babaların, ailelerin çocuklarına Kuran’ı öğretmeleri kadar doğal bir şey yoktur” diyerek, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yapısını unutmuştur. Zaten “laiklik tehlikede değildir” diyen birinden de aydınlık için birkaç söz beklemek mümkün değildir.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çeşitli söylem ve ifadelerine göz atarsak, durumun ne kadar kaygı verici olduğunu anlayabiliriz. Laik ve demokratik bir ülkede fetva adı ile topluma yutturulmak istenen saçmalıklar, insan onuruyla da çelişmektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı fetva sitesinde Ocak 2016 tarihinde “Bir babanın öz kızına şehvet duyması haramlık oluşturmaz, karısıyla olan nikâhını düşürmez” ifadeleri vardı. Bunun yanında “babanın şehvetle kızını öpmesi ya da şehvetle ona sarılmasının nikâha bir etkisi yoktur” ifadelerine yer verilmişti. Kamuoyunun yoğun tepkileri üzerine bu ifadeler internet sitesinden kaldırıldı ancak bu sözler toplumun belleğindedir.

3 Ocak 2016 tarihinde Diyanet İşleri eski Başkanı Mehmet Görmez; “cemevleri kırmızı çizgimizdir” diyerek toplumu ayrıştırıcı söylemde bulunmuştu. Topluma hoşgörüyü ve sevgiyi öğretmek yerine, ayrımcılığı öğreten bir din temsilcisi olamaz, olmamalıdır. Benzer şekilde “Müslüman olmayanla evlenilmez” fetvası da, akılla bağdaşmamaktadır.

6 Aralık 2017 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Din İşleri Yüksek Kurulu, gelen bir soruya yanıt olarak erkeğin “telefon, faks, mektup, mesaj ve internetle ile de, eşinden boşanabileceğini” açıklamıştı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 21 Aralık 2017 tarihinde “Piyango bileti almak kumardır ve haramdır” şeklindeki ifadesi de, hangi çağda yaşadıklarını göstermektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 13 Eylül 2021 tarihinde verdiği fetva şöyleydi; “Yüce Allah'ın kendisine mali yönden geniş imkân verdiği kimselerin, otellerdeki açık büfelerden, yenmesi ve içilmesi dinen helal olan şeylerden çeşit çeşit, aşırıya kaçmadan almaları helaldir ve israf sayılmaz.” Benzer şekilde Diyanet İşleri Başkanlığı, midye, karides, kalamar, yengeç, istakoz gibi deniz hayvanlarının “helal olmadığına” yönelik tartışma yaratan bir açıklama yapmıştı. 22 Ekim 2021 tarihinde Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları tarafından basılan “Fetvalar” kitabının 3. baskısında “baldızla zina yapmanın nikâhı düşürmeyeceği” ifade edilmişti.

Bu söylemlerden başka, kuran kurslarında cinsel istismar, taciz gibi olaylar da gündeme gelmektedir. İstanbul Sarıyer'de bulunan Tarabya Hazreti Ebubekir Camisi yatılı Kuran kursunda yaşları 11 ile 13 arasında değişen, dört erkek çocuğa cinsel istismarda bulunduğu ve kasten yaraladığı için 21 Eylül’de yargılanan öğretmene, 107 yıldan 188 yıla kadar hapis cezası istendi. Erzurum’un Palandöken İlçesi’nde Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlı Hacı Bahattin Evgi yatılı erkek Kuran kursunda yaşları 10 ile 11 arasında değişen yedi çocuk cinsel istismara uğradı. Taciz ve tecavüzün yanında, başı satırla kesilenler bile görüldü. Hastalıklı zihinlerin din uğruna neler yapılabileceğinin bir göstergesi olarak, buna benzer olaylar sıklıkla yaşanmaktadır.

Diyanet İşleri Başkanlığı, “babanın öz kızına şehvet duyması helaldir” diye fetva verirse, kadınlarımıza, çocuklarımıza her türlü sapıklıkların yapılması ve öldürülmeleri bu yobaz kafalar için normaldir. “Feminizm ahlaksızlıktır”, “nişanlılar el ele tutuşamaz” gibi daha pek çok akıl ve mantıkla bağdaşmayan bu saçmalıkları ortaya süren Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından camilerde verilecek Kuran kurslarının okul öncesi eğitim sayılması, tam anlamıyla bir cinayettir. Bu cinayete ortak olmamak için aklın ve bilimin yol göstericiliğinde cesurca mücadele etmek gerekmektedir.

10 Ocak 2022.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.