Cumhuriyet devletinin kuruluşu ile birlikte ilk yılları sırtlanarak devrimi gerçekleştiren ve aynı zamanda kurucu iradenin devletin kuruluşunu tamamlamasından sonra, Türkiye yirminci yüzyılın ortalarında dünyanın ortalarında yalnız kalan bir ülke görünümü kazanıyordu. Doğu da sosyalist sistem ile batıda kapitalist sistem karşı karşıya gelirken, bunların tam ortasında kurulan Türk devleti kendi modelini seçmek ve kendi yolunu inşa etmek üzere planlı olarak hareket etmek zorunda kalıyordu. Devletin kuruluşu yirminci yüzyılın ilk yarısında tamamlandıktan sonra, aradan geçen yarım yüzyıllık zaman dilimi çerçevesinde değişen dünyanın yeniden ele alınarak değerlendirilmesinin yapılması gerekiyordu. Özellikle yüzyılın tam yarısındaki dönem, dönüşüm açısından fazlasıyla önem kazanınca Türkiye’de bu doğrultuda bir yeni hareket olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinin gene daha önce yapılmış olan ulus devlet planlarına uygun bir biçimde dünyadaki değişimi dikkate alarak, devlet adına yeni bir yapılanmaya doğru adım atılması konusu siyasal gündeme gelmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılanma birinci dünya savaşı sonrası dünya dengelerini yansıttığı için aradan yarım yüzyıla yakın bir sürenin geçmesi üzerine dünya dengeleri değişmiş, bir tarafta batı dünyasında Avrupa Birliği gibi bir yeni devletler birliği kurulurken, diğer tarafta Asya kıtasının büyük bir kısmını işgal eden Sovyetler Birliği zayıflayarak çöküşe doğru giderken, dünyanın ortasındaki Türk devletinin batı dünyasındaki birleşme ile doğu bölgesindeki çöküş ve dağılma ile karşı karşıya kalınması nedeniyle, Türk devletinin merkezi gücünün artırılması gerekiyordu. Yirminci yüzyılın tam ortalarına gelindiği aşamada doğu ve batı dengelerinin değişmesi yüzünden, Türk devletinin değişen koşullar dikkate alınarak yeni bir düzenlemeye gereksinmesi vardı. Bir anlamda yarım kalmış Kemalist devrimin tamamlanması ve bu doğrultuda devlet ile toplumun gereksinme duyulan yerler ve konularda takviye edilmesi gerekiyordu. İşte bu zorunluluk Türk Silahlı Kuvvetlerinin askeri bir müdahaleye yönelmesinin önünü açıyordu. Dünya savaşı yıllarında yarım kalan ulusal anayasa yapılanması, sonraki yıllarda yirminci yüzyılın ikinci dönemine geçilirken yepyeni bir çağdaş anayasa yapılanması ile tamamlanmak isteniyordu.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci anayasası devletin yarım kalan yapılanmasını tamamlama çizgisinde başarılı bir çıkışın simgesi haline geliyordu. Yeni anayasa hak ve özgürlükler alanında insan hakları çağına uygun düşen bir yapılanmaya yönelerek birçok alanda eksik kalan hak ve özgürlükleri gündeme getirerek bunlara anayasal güvence veriyordu. Yeni anayasa topluma modern çağın hakları ile özgürlüklerini getirirken aynı zamanda Anayasa Mahkemesi, Cumhuriyet Senatosu, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu gibi yeni anayasal kurumlar getirerek, batı ülkelerinde var olan anayasal dengelerin yeniden kurulmasının önünü açmıştır. Bu doğrultuda yirminci yüzyılın ikinci yarısına doğru devlet yeniden düzenlenirken, yeni devlet kurumlarının arasına Devlet Planlama Teşkilatı adı altında merkezi bir planlama örgütü getirilerek, yirmi birinci yüzyıla doğru ülkenin dış güçler aracılığı ile içerden ya da dışardan itiş kakış operasyonuna alet olması önlenmeye çalışılmıştır. Amerika ve Rusya merkezli iki kutuplu dünya sürecinde, Türkiye hem NATO ülkesi olarak batı güvenlik şemsiyesi altına  sokulmuş hem de Atatürk ilkelerinin Sovyet devriminden gelen devrimcilik, halkçılık ve devletçilik ilkeleri doğrultusunda yeni anayasa düzenlenerek uluslararası emperyalist devletlerin müdahalelerinin önlenebileceği yeni bir anayasal denge oluşturulmuştur .Yeni anayasa ile getirilen devlet düzeni planlı bir devlet modeline dönüştürülürken hem planlı ekonomi hem de planlı bir siyaset yapılanmasına doğru adım atılmıştır. Serbestlik ana esasına dayanılarak batı blokunun aşırı özgürlükçü bir yapıya doğru kayması gerçeği karşısında planlama kavramı daha da önem kazanmış ve Sovyet modeline paralel bir planlama anlayışı ve uygulaması yirminci yüzyılın ikinci yarısında Türkiye’ye getirilmiştir. Düzenli olarak hazırlanan beş yıllık planlarla Türk ekonomisi kontrol altında tutulurken aynı zamanda Türk devletinin geleceğe yönelen siyasal yapılanması da gene beş yıllık kalkınma planları aracılığı ile denetlenmeye çalışılmıştır. Anayasal çerçevede Türk devletinin ve toplumunun içinde bulunduğu sorunları ve durumu ülkenin tüm çıkarları doğrultusunda, Devlet Planlama Teşkilatı askeri dönemi geride bırakarak yarım yüzyılı aşkın bir süre zarfında bir kamu kurumu olarak devletin çatısı altında yer alarak Türkiye’nin her yönden planlı ve programlı olabilmesi hedefinde etkili olmuştur.

Ne var ki, bu kadar başarılı olmuş bir kamu kurumu ve bir devlet örgütlenmesi olarak Türk devletinin birçok gereksinmesini sağlayan Devlet Planlama Teşkilatı, küresel emperyalizm döneminde küreselci merkezlerin baskı ve müdahaleleri sonucunda bir gece ansızın kapatılmıştır. Aynı tür bir işlem ile Türkiye Cumhuriyeti devletinin en büyük kamu kurumlarından birisi olarak Köy İşleri genel müdürlüğü bir gece yarısı operasyonu ile kapatılırken, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü gibi devletin kendini yenileme örgütü doğrultusundaki bir kamu kurumu da bir gece ansızın torba yasalarla birbiri ardı sıra tasfiye işlemleri yapılırken ortadan kaldırılmıştır. Yirminci yüzyılın birikimi ile yitirilen devletin önemli kamu kurumlarının yerini alacak bir biçimde yeni kamu kurumları ya da merkezlerinin kurulması gerekirken, giderek  orta çağ dönemindeki şehir devletleri gibi ya da alt kimlikçi eyalet ve federasyon tipi yapılanmalar, bölücü ve devlet ile milleti ortadan kaldıran tasfiye girişimleri küresel merkezlerin yönetimi altında devreye sokularak küresel emperyalizmin 200 ulus devletten, 2000 eyalet devletine dönüşmesi programı ısrarlı bir biçimde dışarıdan zorlanarak eyleme dönüştürülürken ve ulus devletlerin tasfiyesiyle birlikte  orta çağ düzeni bin sene önceki şehir devletleri aracılığı ile dünya değiştirilirken var olan devletler, yok olan uluslar ve geçmişten kalan kamu düzenleri ortadan kaldırılmaktadır. Var olan ulus devletlerin, ulusal yapılar ile kamu düzenlerinin varlığını koruyacak ya da geleceğin dünyasında güçlenerek var olabileceklerini sağlayacak düzenlemeleri yapacak büyük kamu kurumlarına, bugün her zamanki dönemlerden daha fazla gereksinme bulunmaktadır. Devlet Planlama Teşkilatı ve Türkiye ve Orta Doğu Amme Teşkilatı gibi büyük kamu kurumları bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti kamu düzeninin ayakta kalmasını sağlamışlardır. Bugün gelinen noktada bu büyük kamu kurumlarının kapatılmasıyla, çok önemli bir kamu yönetimi boşluğu emperyalist müdahaleler aracılığı ile ortaya çıkarılmıştır. Böylesine önemli kamu kurumlarının kurulmasını sağlayan Devlet Planlama Teşkilatının kapatılması ise, bu tür bir tasfiyenin üzerine bir şeyler ekilmesi olmuştur.

Son ara rejim döneminde değiştirilen Türkiye Cumhuriyeti anayasası doğu blokunun yıkılması ve dünya hegemonyasının Atlantik merkezinin tekeline kalması yüzünden, yirminci yüzyılın koşulları içinde iki kutuplu dünya dengeleri ortadan kaldırılmış ve bu doğrultuda Atlantik merkezinin dayatması aracılığı ile anayasa ve yasalar gece yarısında torba yasalar üzerinden mutlak değişime doğru zorlanmaktadır. Yirminci yüzyılın birikimi ile  çağdaş bir ulus devlete sahip olma şansını elde eden Türk ulusunun küreselleşme sürecinde tekelci şirketler aracılığı ile devletsizliğe doğru zorlanması, ya da  bu amaçlı politikalara hedef olması karşısında Türkiye Cumhuriyeti ulus devletini kurmuş olan Atatürk ve arkadaşlarının kurucu iradesinin Türk ulusuna armağan olarak bıraktığı siyasal yapılanma ve kamu düzeni esas alınarak yeni bir milli mücadeleye, var olan gücü ve kazanılmış haklara dayanarak Türk ulusu ve devleti yönelmek zorundadır. Merkezi planlama örgütü kapatılarak tasfiye edilen Türk devletinin yönetiminin zaman içerisinde planlama örgütünün eksikliğini fazlasıyla çekeceği bugün gelinen anayasasızlık sürecinde iyice görülmektedir. Torba yasalarla değiştirilen ve tasfiye edilen kamu kurumlarının giderek sayısının artmasında küresel emperyalizmin dış müdahalelerinin fazlasıyla olumsuz rolleri bulunmaktadır. Orta çağlarda görülen uygulamalarda geri kalmış devlet düzenleri öne geçtiği için, birbiriyle çelişen birçok karar ve uygulamaların karışık biçimlerde öne çıkarılarak, kamu düzenlerinin karışıklık üzerinden kaos durumlarına doğru iteklendikleri göze çarpmaktadır. Emperyalist rüzgarların sürüklediği kaymalar giderek geride kalırken, bugünlerde küresel emperyalizmin tekelci şirketleri var olan ulus devletler düzenini ortadan kaldırabilmenin arayışları içindedirler. Emperyalizm kendi çıkarları doğrultusunda bütün dünyayı kaos ortamları yaratarak çökertmeye çaba gösterirken, bütün dünya halklarının ve devletlerinin kazanılmış haklarını görmezden gelmektedir. Hak ve özgürlükler insan hakları adına yıllarca, ulusal toplumları ve devletleri parçalama silahı olarak kullanırken, insanın yerini robotlar almıştır. Artık robot hakları insan haklarının yerini alırken, ulus devletlerin yerini de şehir devletleri alacak böylece bütün dünya ülkeleri geçmişten gelen haklarının tamamını korumak üzere yeni bir var olma savaşına sürükleneceklerdir.

Türkiye yeni dönemde var olma kavgasını kazanabilmek üzere yeni bir ulusal mücadele savaşına hazır olmak zorundadır. Böylesine büyük mücadeleler yapılırken kazanabilmek için kesinlikle planlı ve programlı bir çizgide hareket etmek zorunluluğu vardır. Devletler geçen zaman içinde zayıflamamak için kendilerini yenilemek zorundadırlar. Her devlet geçip giden zaman süreci içinde kendi durumunu ve konumunu iyi bilmek ve buna göre hareket ederek kazanılmış hakları ile birlikte devletin temelini oluşturan kamu düzenlerini de geliştirerek korumakla yükümlüdürler. Ancak böyle bir tavır devletlerin ve toplumların dışarıdan gelen her türlü tehdit ve tehlikelere karşı durdurma ve korunma işlevlerinin yerine getirilmesini sağlayabilecektir. Her devletin sahip olduğu jeopolitik konumun devletler ve milletler tarafından iyi bilinmesi ve bu doğrultuda hareket edilerek en üst düzeyde korunmaların sağlanması ile sonuç alınabilecektir. Böylesine tehditler ile dolu bulunan bugünkü dünya düzeninde en üst düzeyde korumaların ancak bilimsel yollardan elde edilebileceği şimdiye kadar yapılan deneylerle belli olmuştur. Ülke ve devlet savunmalarında güvenlik ile ilgili her yola başvurulurken böylesine durumların önceden resminin çekilmesi gerekmekte ve böylesine bir hazırlık sonrasında hazırlanacak plan ve programlar devreye sokularak sonuç alınmasına giden yolların incelenmesi yapılmaktadır. Bir devletin ve ona bağlı kurumların güvenliği her türlü bilgi ve materyal ile elde edilmeye çalışılırken bilimin yol göstericiliği ve bilgi birikiminin iyi kullanıldığı plan ve program devlet ve toplumun hayatı açısından en üst düzeyde bilgi kullanımını ve buna göre plan ve programların devreye sokulmasını gündeme getirmektedir. Bu durum sivil sektörlerde olduğu gibi askeri ya da güvenlikle ilgili sivil alanlarda da bu duruma paralel gelişmeler göstermektedir.

Plan ve planlama çalışmaları kişisel düzeylerde olduğu gibi belirli gruplar aracılığı ile de toplumsal ya da grupsal yönler gösterebilir. Ayrıca toplumsal alandaki güvenlik ve düzen oluşturma girişimlerinde kamu kurumları ya da özel kuruluşlar ile şirketler de devreye girerek düzen, güvenlik ve diğer gereksinmeler çerçevesinde plan gereksinmelerini karşılamaya yönelebilirler. Bu nedenle, her türlü alanda bir şeyler yapmak isteyen kişiler ya da toplum kesimlerinin harekete geçerek bu tür gereksinmelerin elde edilmesi amacıyla plan ya da planlama çalışmalarını da kendi girişimlerinin tamamlayıcısı olarak öne çıkarabilirler. Doğru bir iş ya da eyleme geçme aşamasında yapılan çalışmaların doğru bir çizgide olduğunun belirlenebilmesi için gene plan ve planlama çalışmalarını iyi bilen ve bu alanda geçmişte önemli çalışmalar yapan deneyim sahibi tecrübeli plancılara gereksinme duyulabilir. Bireysel çalışmaların tam ve doğru bir biçimde yürütülebilmesi için kişilerin en üst düzeyde uzmanlık eğitimi almaları zorunludur. İyi bir plan yapılabilmesi için uzmanlaşan personelin işleri yürütmesi sağlanmalıdır. Kişiler için yapılan eğitim ve uzmanlık çalışmalarına, daha sonraki aşamalarda bu işler ile uğraşan kurum ve kuruluşlarda özel ders programlarıyla uzmanlık sağlanarak devam edilebilir. Ama bütün bu işlerin en üst düzeyde kurumlaşabilmesi için, her devletin ya da toplumun kendi kurumsal yapılarını tamamlamaları zorunlu görünmektedir. Bu çerçevede Türkiye’de açılmış olan Devlet Planlama Teşkilatının planlama işinin en üst düzeydeki uzmanlar aracılığı ile yapımı sürekli bir biçimde kontrol edilerek, her türlü plancılık işinde bilimselliğin gelecekteki koşullara uygun bir biçimde yapılması gereklidir. Bütün bu gerekli durumların dikkatle izlenebilmesi ve bu doğrultuda ülkenin ciddi bir plan düzenine kavuşturulması açısından her türlü durumu dikkate alacak bir biçimde planlama kurumlarına ya da büyük kuruluşların örgüt şeması içinde yer alabilecek planlama birimlerine yer vermek gerekmektedir. Devletler, ülkeler ya da toplulukların gereksinme duydukları doğru planlama çalışmalarının karşılanabilmesi için hem devletlerin bir planlama örgütünü öncelikli biçimde kurmalarında bir zorunluluk olduğu açıkça görülmektedir. Bu nedenle her yerde planlama işlerinin bilimsel yönlerden tamamlanabilmesi çalışmaları yapılırken, Türkiye Cumhuriyeti’nin Devlet Planlama Teşkilatının kapatılması çok yanlış olmuştur. Türk devletinin önümüzdeki dönemde Atlantik emperyalistlerinin sömürgesi durumuna düşmesini önlemek için, her türlü resmi çalışmanın doğru bir planlama ile tamamlanması gerekmektedir. Bu nedenle, büyük bir hatadan geri dönülerek Devlet Planlama Teşkilatının acilen yeniden açılması gerekmektedir. Türk kamuoyuna saygı ile duyurulur.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.