Cumhuriyetin yüzüncü yılında, Türkiye Cumhuriyeti genel seçimlerini yenilerken, gelecek yüz birinci yılda da yerel seçimlerini tamamlayacaktır. İki seçim arasında yüzüncü yılını kutlamaya hazırlanan Türkiye Cumhuriyeti devleti, yüzyıl değişimi ile birlikte yeni bir çağ değişimi ile karşı karşıya kalmakta ve bu doğrultuda ortaya çıkan yeni koşullar çerçevesinde ve böylesine önemli bir zaman dönüşümü içerisinde, Türkiye geleceğin dünyasında yeni yerini aramaktadır. Cumhuriyet tarihi içinde yüz elli sayısını geride bırakacak kadar fazla bir siyasal partinin siyaset sahnesinde yerini almaya çalıştığı bir aşamada, her alanda ve her siyasal çizgide birbirinin tekrarı konumunda birçok yeni siyasal parti kurularak, ülkenin geleceğine ve geçmişten gelen kazanılmış haklarına sahip çıkmak zorunda kalan Türk ulusu ve Türkiye Cumhuriyeti, bu doğrultuda örgütlenme çabası içine girmiş ve böylece yüz elli civarında bir sayıda partinin aktif olduğu bir siyasal ortamda, Atatürk cumhuriyeti yüz yıllık bir birikimi arkasında bırakarak, geleceğin yüzyıllarına doğru açılım yapmaya çalışmıştır. Kamusal alandaki önde gelen kurumlar ile birlikte özel sektör alanındaki kuruluşlar da kendi çalışmalarıyla ilgili tanıtım ve kutlama organizasyonları düzenleyerek ülkenin gelecekteki var oluşunu güvence altına alabilmek doğrultusunda girişimler ile birlikte, her alanın kendine özgü özel yönelimleri ile yapılanmaları birbiri ardı sıra kamuoyuna yansıtılarak, devlet ve millet kaynaşması içinde Türkiye Cumhuriyetinin birinci yüzyılının tamamlanmasının gerçekleştirilmesi için yoğun bir biçimde çaba gösterilmiştir. Bu tür ulusal çalışmalar ve kutlamaların birçok toplum kesimini bir araya getirmesi, ülkede giderek artmakta olan ayırımcı ve bölücü hareketlerin önünün kesilmesinde önemli katkılar sağlamıştır. Türkiye yüzüncü yılını tamamlarken ve yeni dönemde daha güçlü bir yapılanmaya doğru giderken aynı zamanda kendisine ayak bağı olan çeşitli siyasal sorunlarla her zaman karşı karşıya kalmıştır. Bu gibi sorunların aşılmasında ve iki binli yılların geleceğinde yerini sağlama almak durumunda olan Türk devleti, cumhuriyetin yüzüncü yıl törenleri ile birlikte bu tür bir yol arayışının gerçekleştirilmesi için yoğun bir program uygulama başarısını göstermiştir.

Yüzüncü yılın gelişine önceden hazırlanan Türkiye Cumhuriyeti yılbaşından başlayarak gerekli önlemleri almış ve yayınlanan programlarda her kesim ile devletin ulusal bir zafer olarak anılması istenen yakınlaşma sürecine yönelmesi doğrultusunda, devlet ve kamu kurumları destekli sektörel plan ve programlara yüzüncü yıl boyunca yer verilmesine dikkat edilmiştir. Yirminci yüzyılın başında tarih sahnesine çıkmış olan Türkiye Cumhuriyeti yokluklar ve sorunlar karmaşası bir ortamda ulusal kurtuluş savaşı vererek önce bağımsızlığını kazanmış ve daha sonra da çağdaş devletler gibi bir siyasal örgütlenmeye giderek çağdaş uluslar dünyasının bir parçası olmak hakkını elde edebilmiştir. Türk devletinin kurucu önderi Atatürk, Türkiye’nin çağdaşlaşma yönünde yapısını ve yolunu belirlerken, merkezi coğrafyada modern dünyanın gereklerine uygun düşen bir çağdaş devletin öncelikle kuruluşunu sağlamıştır. Bugün yüzüncü yılını geride bırakmakta olan Türk devleti, ilk yüz yıl sonrasında ikinci ve üçüncü yüzyıllara doğru hazırlanırken kurucu önderin sonsuzluğa yönelen bir cumhuriyet çizgisi çizmesini iyi değerlendirerek, cumhuriyetin sonsuza kadar ayakta kalacağını ve kalması gerektiğini çeşitli söylev ve demeçleriyle, Türk halkına duyurmaya çalışmıştır. Bu doğrultuda Atatürk cumhuriyetinin hem varlığının korunması hem de aynı zamanda diğer çağdaş ülkeler ile rekabet yarışında daha ileri düzeylerde geleceğin dünyasında yerini alabilmesi için, cumhuriyetin yüzüncü yılı kutlamaları yeni bir fırsat gibi görülerek değerlendirilmeye çalışılmıştır. Bu vesile ile yapılan yeniliklerin yanı sıra Türkiye için yepyeni bir hukuk ve idari düzen araştırmalarına gidilmiş ve Türkiye’deki merkezi devlet düzeni ile birlikte, Misakı Milli anlayışı ile çizilmiş olan ulusal sınırlar içinde bütün ülkeye yayılmış olan taşra teşkilatının yenilenerek güçlendirilmesine çalışılmıştır.

Osmanlı devletinin çöküşü üzerine yaşanan ulusal kurtuluş savaşı sırasında Anadolu ve Trakya bölgelerinde on milyon civarında insanın yaşadığı dikkate alınırsa, Türkler dünyanın merkezi bölgesinde orta boylu bir ulus devlet ancak kurabilmiştir. Osmanlı devletinin bir imparatorluk olarak Balkan, Arap ve Anadolu yarımadaları üzerinde uzanıp giden ülke toprakları, devletin çökmesi ile ortada kalınca devlet geri kalmış bir siyasal örgütlenme olarak kendisini gerektiği gibi koruyamamıştır. Tarih boyunca fethedilen ülkelerin bir araya getirilerek İmparatorluk topraklarının uzayıp gitmesi Osmanlı hinterlandını fazlasıyla genişletirken, benzeri bir çizgide insan unsuru artırılamamış ve tarih boyunca devam edip giden savaşlar yüzünden de ülke nüfusunun yarıdan fazlası kırdırılmıştır. Devlet çökertilirken Osmanlı ahalisinin dağınıklığı devam etmiş ve giderilememiştir. Bu dağınıklık devam ettiği sürece yeni bir Osmanlı ulusu yaratılamamış ve çeşitli bölgelerden gelen göçmenler, Osmanlı ahalisi olarak kayda geçirilerek ülke nüfusunun artması sağlanabilmiştir. Yüz yıl önce on milyonluk nüfusu ile yola çıkan yeni Türkiye Cumhuriyeti, yüzüncü yılında yüz yıllık birikimin sonucu olarak yüz milyonluk bir nüfusa sahip olabilmesi gerekirdi ama gene de bu tür bir sonucun oluşabilmesini destekleyecek derecede nüfus işleri normal boyutlarda yürütülmüştür. Bir ara batı ülkelerinin öncülüğünde nüfus planlaması çalışmaları yapılmış ve İstanbul’da yaşayan gayrimüslim zengin ailelerin öncülüğünde, Türk halkının tıpkı Çin’de olduğu gibi bir ya da iki çocuk ile yetinmesi gerektiği, Türk devletinin gündemine zorla getirilmiştir. Yirminci yüzyılın ikinci yarısında Türkiye’nin nüfusu batılı vakıflar aracılığı ile kontrol altına alınarak, Anadolu ve Trakya yarımadaları üzerinde Türklerin nüfus olarak artması ya da yüz yılda yüz milyon nüfusa sahip olabilmesinin önüne geçilmek istenmiştir. İki milyara yakın bir nüfusu olan Çin ve Hindistan gibi dev ülkelerde bir türlü uygulanamayan nüfus kontrolü programları, dünya nüfusunu azaltmak için uygulamaya getirildiğinde, İstanbul merkezli nüfus kontrolü plan ve projeleri emperyalist batı ülkeleri üzerinden Türkiye’ye getirilerek, Türk nüfusunun artırılmasını engellemek için uygulanmıştır. Ankara merkezli bir yapılanma içindeki Türk devletinde İstanbul merkezli politikalar ile nüfus kontrolü düzenli olarak yapılmıştır. Böylece yüz yılda yüz milyonluk nüfus gücüne sahip olma çizgisindeki ulusal politika, emperyalist destekli nüfus kontrolü yüzünden gerçekleştirilememiştir.

Ankara’nın doğusunda yer alan Doğu Anadolu bölgesinde ise, İngiliz emperyalizminin yüz yıl önce hazırlamış olduğu Sevr planı ve haritası doğrultusunda Ermenistan, Lazistan, Alevistan ve Kürdistan adlarını alacak dört ayrı ulus devlet kurdurulmaya çalışırken, tehcir uygulaması ile Suriye’ye gönderilen Ermenilerin geri dönüşü sağlanmaya çalışılmıştır. Kuzey Irak’ta Türkiye’nin önüne kesecek derecede güçlü bir Kürdistan ile Lazistan devletleri ABD emperyalizmini kullanan İsrail Siyonizm’i çizgisinde Türkiye topraklarının doğu bölgesinde oluşturulmaya çalışılmıştır. Batı Anadolu’da nüfusun gelişimini önlemek, doğu Anadolu’da ise yaşayan bütün toplulukları alt kimlikli bir yapılanmaya sürükleyerek Türklüğün ortadan kaldırılmaya çalışılması, yüz yılda yüz milyon nüfusa erişebilen Türkiye projesinin önünü kesmiş ve Osmanlı döneminde olduğu gibi bir ulus devlet olarak kurulmasına rağmen, Türk topraklarının eskisi gibi alt kimlikli toplulukların yaşam alanı olmasının yolu açık tutulmuştur. Yüz yıl önce on milyonluk nüfus ile işe başlayan Türk devletinin kendi nüfusunu kontrol edebilmesi emperyalist ve Siyonist projeler aracılığı ile önlenirken, batı Anadolu’daki batılı vakıflar ile doğu Anadolu bölgesindeki terör örgütleri hep beraber birlikte geleceğin Siyonist federasyonunun oluşturulması yönünde, emperyalist istihbarat örgütlerinin denetimi altında çalışmalarını sürdürmüştür. Bugün cumhuriyetin yüzüncü yılı idrak edilirken, Türkiye yüz yılda yüz milyon nüfus projesini eski Osmanlı uzantısı toplulukların ülkeye getirilmesi ile çözmeye çalışmış ama bu gibi toplulukların tamamı alt kimlikli olduğu için, zorla vatandaşlık verilen eski Osmanlı uzantıları bugün Anadolu’nun belirli bölgelerine gelip yerleşerek Ermenistan, Lazistan, Kürdistan, Alevistan, Trakya ve Ege Cumhuriyetlerini ülkenin çeşitli bölgelerinde kurmaya çalışmaktadırlar. Ulusal kurtuluş savaşı sonrasında Türk halkı ülkeye dağınık bir biçimde yerleştirildiği için devlet bu durumun yönetilmesinde etkin olamamış, Sevr projesi, Büyük Orta Doğu ve Büyük İsrail projeleri doğrultusunda, bölgesel alt kimlikler çizgisinde Türkiye parçalanmış bir devlet yapılmak istenmiştir.

Türkiye genel seçimler aracılığı ile yeniden bir yerel yönetimler seçimi aşamasına gelirken, bu kez batı emperyalizminin bölücü planları ve İsrail’in bölge merkezli politikalarının bölücü tehditleri ile uğraşmak zorunda kalmıştır. Elli sene tam üyelik vaatleri ile Avrupa kapısında bekletilen Türkiye Cumhuriyeti Avrupa’nın güvenlik sorunlarında ve göçmen meselesinde sonuna kadar kullanılırken ve para yardımlarının esirgenmesi aşamasında, Avrupa ile karşı karşıya kalınmış ama şimdi gelinen noktada Avrupa’nın çıkarları doğrultusunda Türkiye hem Rusya hem de İran ile savaştırılmak istenmektedir. Şimdiye kadar böylesine Türkleri dışlayıcı bir politika uygulayan Avrupalılar, bu gibi olumsuz politikalarla yetinmeyerek, Barcelona merkezli uluslararası şehir devletleri ve yerel yönetimler birliğine Türkiye’yi üye yaparak, deniz kenarındaki büyük belediyeler üzerinden, Türkiye Cumhuriyeti’nin ülkesel birlik ve bütünlüğü ortadan kaldırmak istemektedirler. Türk devleti batılı devletlerle merkezi hükümetler üzerinden uluslararası ilişkilerini yürütürken, batı blokunun önde gelen emperyalist büyük devletleri Türk tarafına karşı çıkmaktadırlar.

Büyük İsrail projesi çizgisinde bir İngiliz planı olan bölgesel federasyon oluşumunun önünü açmaya çalışan Türkiye’nin sahte dostlarının aslında, Türk devletine karşı düşmanca bir ortak tavır içinde oldukları görülmektedir. Kendisi birleşemeyen Avrupa Birliğinin, ya da bölünme süreci içindeki Amerika Birleşik Devletleri’nin de Türkiye’nin bölünmesinden yana oldukları, İsrail lobilerinin baskıları sayesinde Osmanlı devleti sonrasında büyük bir merkezi coğrafya federasyonu hesapları içinde hareket ettikleri açıkça görülmektedir.

Türkiye yeteri kadar iç ve dış düşmana sahipken bir de yeni dönemin emperyalist plan ve projelerinin ortaya çıkarılması, Türkiye merkezli coğrafyada kurulmuş olan Türk devletinin geleceğe yönelen misyonunu görmezden gelerek, merkezi alanı bir belirsizlik sürecine doğru yönlendirmektedir.

(Devamı için tıklayınız)

https://www.bursaarena.com.tr/cumhuriyetin-100-yilinda-100-il-ve-1000-ilce-2-makale,8897.html

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.