Yirminci yüzyılın ikinci yarısına doğru Türkiye bir askeri müdahale ile karşılaşınca, Millet Meclisi yerine bir kurucu meclis kurulmuş ve ülkenin önde gelen bilim adamları ve uzmanlardan seçilen bir üst düzey kadro, Türkiye Cumhuriyetini yirmi birinci yüzyıl üzerinden gelecek asırlara taşıyacak bir düzeyde yeni bir anayasa yapılarak yürürlüğe konmuştur. Türkiye’nin önde gelen üniversite hocaları ve hukuk ile siyaset biliminin önde gelen temsilcilerinden seçilerek bir araya getirilen Anayasa Komisyonu aylarca çalışarak ve 1961 anayasa taslağını hazırlayarak Kurucu Meclis başkanlığına teslim etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 1921, 1924 anayasalarından sonra kabul edilen üçüncü anayasa olarak 1961 anayasası Türkiye’nin en özgürlükçü ve etkin anayasası olarak benimsenmiş ve bu doğrultuda Türk devleti açısından, yirminci yüzyılın ikinci yarısında çok zor bir siyasal dönem geldiği düşünülerek, Atatürk Cumhuriyeti yeniden bürokratik bir düzenlemeye tabi tutularak anayasal düzeyde daha üst düzeyde bir örgütlenmeye gidilmiştir. Devlet yapısının yenilenmesi doğrultusunda yapılan anayasa değişiklikleri içinde en önde geleni, Millet Meclisinin yanı sıra bir de Cumhuriyet Senatosu adıyla çok okumuşlar meclisi görünümünde bir de ikinci meclis olarak batı demokrasilerinde çok görülen Cumhuriyet Senatosu oluşturulmuştur. 1961 anayasası ile Türk devletine kazandırılan Cumhuriyet senatosu ile Türk demokrasisinde parlamenter sistem, iki meclisli bir yapılanma üzerinden Cumhuriyet Senato’sunun kurulmasıyla birlikte daha da güçlendirilerek geliştirilmiş ve bir ara rejim ürünü olan 1982 Anayasası yürürlüğe girene kadar, 1961 Anayasası ile birlikte Türk demokrasisinin ve hukuk devletinin önemli bir parçası olmuştur.

Her siyasal dönem bir önceki dönemin tepkileri ile dolu olduğu için, tek partili demokrasiden çok partili dönüşüme yöneliş ülkeyi Demokrat Parti iktidarı ile karşı karşıya getirmiştir. Cumhuriyeti kuran Atatürk’ün partisi yirminci yüzyılın ortasına kadar iktidarda kalarak, Atatürk Cumhuriyetinin kurucu iradenin ilke ve esaslarına uygun bir yönde oluşturulması için çaba göstermiştir. O dönemin koşullarında Rusya’da var olan Sovyetler Birliği devlet yapılanmasının etkileriyle hareket edildiği için iki kutuplu dünya ve büyük sosyalist sistemin varlığı gibi siyasal faktörler devlet ve ülke yönetiminin biçimlenmesine tesir ederken, bir oldu bitti ile karşılaşmamak için ikinci bir meclisin kurulması için gereksinme doğmuştur. Bu durumu dikkate alan Türk devlet yönetimi Atatürk döneminden iki çok partili bir düzene geçerken aynı zamanda çift meclisli bir yeni yapılanmaya doğru adım atılmıştır. İki meclisli bir yeni anayasal düzen kurulurken, uluslararası alandaki iki kutuplu sistemin varlığı dikkate alınarak Cumhuriyet Senatosu kurulmuştur. Sosyalist sistemin kurulmasından sonra Türkiye’nin güvenliği riskli bir aşamaya gelirken, devletin ve demokratik rejimin daha güçlü bir kamu düzenine kavuşturulabilmesi doğrultusunda ikinci meclisin oluşturulmasına giden yol benimsenerek, Cumhuriyet Senatosu 1961 Anayasası ile birlikte Türk anayasal sisteminin tamamlayıcı bir parçası biçiminde gündeme getirilmiştir. Özellikle batı demokrasilerinde görülen ikinci meclis oluşumu yapılanmalarından esinlenerek, Cumhuriyet Senatosu hem 1961 Anayasası ile getirilmiş hem de ayrı bir yasal düzenleme ile kurucu iradeden gelen yönlendirmeler doğrultusunda örgütlenmeye çalışılmıştır. Asya-Afrika komşuluğuna sahip bir merkezi devlet olarak, Türkiye Cumhuriyeti gene komşusu olduğu Avrupa kıtasının siyasal kültürünü dikkate alarak batı tipi bir demokrasilerin önemli bir organı olan Senato kurumunu, aynı zamanda cumhuriyet rejiminin tamamlayıcısı biçiminde siyasal rejimin ülkede örgütlenmesine destek olarak devreye sokmuştur. Batı blokunun güçlü patronu konumunda yer alan Senato kurumu ikinci bir Meclis olarak ABD, İngiltere, İtalya, gibi köklü batı demokrasileri içinde gelişmeler gösterince, geleceğe dönük hedef olarak batı tipi demokrasileri kendine örnek seçen Türkiye gibi Orta Doğu ya da Asya ülkelerinde ikinci meclis yapılanmaları gündeme getirilerek, Senato ya da benzeri kurumlar anayasalar aracılığı ile geliştirilmiştir.

Cumhuriyet Senato’su doğrudan bir cumhuriyet organıdır ve Millet Meclisi’nin tamamlayıcısı olarak anayasal düzen içerisinde yerini almıştır. Siyasal tarih açısından konu ele alındığında ilk ikinci meclislerin ya da senatoların ikinci meclis olarak eski Roma, Kartaca ya da Bizans gibi tarih öncesi dönemden gelen siyasal yapılanmaların içinde yer aldıkları görülmüştür. Antik çağlarda başlayan senato uygulamaları daha sonraki dönemlerde de devam ederek yeni ve yakın çağlarda da gündeme geldikleri anlaşılmaktadır. Daha çok yaşlı ve uzman nitelikleri taşıyan senatörlerin üye olarak yer aldığı bir uzmanlar ya da yaşlılar meclisi olarak  kurulmuş olan eski dönem Senatolarının, halk ya da millet meclislerini tamamlayan, bu tür halk birlikteliklerinin aldıkları kararları destekleyerek arka çıkan yapılanmalarıyla, ülkede demokrasiye geçişleri kolaylaştıran ve demokrasilerin dağılma ya da çözülme gibi olumsuz  yönlenmelerine karşı çıkarak halk temsilcilerinin kendi kendilerini yönettikleri bir büyük halk parlamentosuna giden yolu açtıkları görülmektedir. Devlet ve hükümet başkanlarının kendi yönetimleri ya da hükümetleriyle ters düştükleri durumlarda taraflar arasındaki tartışma ve anlaşmazlıkların giderek kökleşerek içinden çıkılmaz bir hale geldiği durumlarda, Senatolar bir yüksek meclis ya da bir üst organ olarak devlet yönetiminde tarafsızlığı gerçekleştirmeye çalışmışlardır. Senato bir ikinci meclis olarak siyasal bir organ olduğu gibi, aynı zamanda batı ülkelerinde yer alan eğitim düzenlerinde de fakülte temsilcisi olan öğretim üyelerinin, üniversite öğretim üyelerinin katılımı ile toplanan üniversite senatolarının idari temsilciler olarak yer aldıkları ve bu doğrultuda eğitim çalışmalarının yönetiminde görev yaptıkları görülebilmektedir. Fakülte, yüksekokul, enstitü ve bunlara benzeyen idari eğitim merkezlerinin temsilcileri de belirli aralıklarla toplanan Üniversite senatolarında senatör olarak yer alabilmişlerdir. Genel olarak Senatolar, üniversitelerin eğitim düzenini temsil eden akademik çalışmaların da karar organı olarak çalışmaktadırlar. Batı demokrasilerinde Roma, Venedik, Hamburg, Nice ve Moskova gibi şehirlerde, merkezi devlete yardımcı olmak üzere eski zamanlarda bazı senato yapılanmaları gündeme getirilmiştir.

Senatoların kurulduğu ülke ya da kentlerde halkın temsilcileri, senatör olarak bu kurumlara üye oluyor ve gene senatörlük statüsü içinde çalışmalar yaparak ülkede halk yönetiminin eksiksiz bir biçimde devlet ve kent yönetimine katkı sağlamasını gerçekleştiren adımlar atılıyordu. Çar Petro zamanında Rusya’da birçok üst düzey karar Senato’da alınıyor ve daha da ileri gidilerek devlet yönetimi ile ilgili çalışmalar gene senato çatısı altında yerine getirilmeye çalışılıyordu. Venedik ve Hamburg gibi şehirler kendi devletlerini kent merkezli olarak örgütlemeye yöneldikleri zaman ülke yönetiminden kent yönetimine geçiliyor ve bunun sonucu olarak da kent merkezli devletlere de cumhuriyet adı veriliyordu. Sınırları zaman içerisinde genişleyen ve imparatorluk konumuna gelen eski kent devletleri de meclis gereksinmelerini karşılayabilmek için kendi içlerinde senato kuruluşuna öncelik veriyorlardı. Senatörleri bazı dönemlerde halk bazen da krallar seçiyor ve böylece devlet yönetimini güçlendirecek ikinci meclis uygulamalarına ülke yönetiminde yer veriyorlardı. Roma imparatorluğu döneminde senatolar süreklilik kazanan ve meclislere göre daha etkin çalışmalar yapan devlet organları olarak  savaş ve seferler döneminde çok daha aktif çalışmalar yaparak öne çıkıyordu. Roma ve Kartaca savaşlarının uzun sürmesi noktasında Roma senatosu devletin en aktif çalışan merkezi organı olma şansını elde ediyordu. Kartaca imparatoru Anibal’e karşı Roma devletinde senatörler çok daha fazla etkinlik sağlayınca, Roma devleti bir imparatorluk konumuna gelerek Akdeniz’i çevreleyen bir büyük alanda hegemonya düzeni kuruyordu. Savaş sonrasında imparatorluk sınırları elde edilirken, Roma imparatoru en büyük dünya devleti olan Roma imparatorluğunun tam anlamıyla hem yöneticisi hem de temsilcisi olarak, mutlak bir otoriter düzene geçişi senato aracılığı ile kurmuş oluyordu. Devletin imparatorluk düzeninin çıkmaza girdiği durumlarda ya da ülke krizinde, Roma kralı senatoyu hukuk düzeninin merkezi olarak göreve davet ediyordu. Roma imparatorluğu dönemindeki senato çalışmalarında görülen durumlarda, senato her durumda hem üst düzey hem de yardımcı organ olarak siyasal bunalımların aşılmasında önemli görevleri yerine getiriyordu. Roma imparatorluğu çöküşü sonrasında Roma Senatosu, Roma belediyesi konumuna getiriliyordu.

Genel olarak Cumhuriyet Senatosu her dönemde var olan devlet yönetiminin bir parçası konumundaki kamu organıdır. Kamuya dönük ve daha etkili yasama çalışmaları yapabilmek için demokratik rejimlerde ikinci meclis olarak kurulan Cumhuriyet Senatosu, Türkiye Cumhuriyeti siyasal rejimi içinde batı ülkelerindeki örneklerine benzeyen bir yapılanma içinde yer almıştır. Hukuk düzeni ve siyasal rejimin koşulları birlikte ele alındığında, yasama organlarında bu durumlara uygun düşen düzenlemelere yer verilmiştir. Bir anayasal düzen içinde yasama organı olarak ele alınan millet meclisleri çalışmalarını sistemin istekleri doğrultusunda yürütürken ya birinci meclisin yetersiz kaldığı ya da zaman içinde öne çıkan gerekliliklerin etkileriyle senatolar ikinci meclis olarak kurulurlar ve de bu doğrultuda çalışmalarını sürdürürler. Genel anlamda siyasal gereklilikler ya da rejimin işlemesinde aksaklıklar öne çıktıkça, ikinci meclis arayışları hızlanmakta ama sıkışık durumlar ortadan kalktığı dönemlerde ise normale dönülürken bazen Türkiye’de olduğu gibi yeni düzenlemeler sırasında ikinci meclislere yer verilmemekte ve tüm yasama faaliyetleri tek bir meclisin çatısı altında yürütülmeye çalışılmaktadır. Türkiye’de de benzeri bir durum ortaya çıkmış ve 1961 Anayasası ile getirilmiş olan Cumhuriyet Senatosu 1982 Anayasası ile birlikte yürürlükten kaldırılmıştır. İkisi de ara rejim ürünleri olan 1961 ve 1982 Anayasaları çıkartılırken Kurucu Meclis kararı ile kabul edilen Cumhuriyet Senatosu, 1982 de çıkartılan yeni Anayasa ile Danışma Meclisi kararı ile sistem dışında bırakılarak hareket edilmesiyle, Türkiye Cumhuriyeti siyasal sistemi içindeki yerini kaybetmiştir. Çeyrek yüzyıla yaklaşan bir zaman dilimi içinde Türk siyasal sistemi içinde yer alan Cumhuriyet Senatosu’nun, Türkiye’deki bilim çevreleri tarafından ele alınarak  geçmişten gelen deneyler sonucunda her yönü ile incelenmesi gerekirken, böyle bir yaklaşım izlenmemiş ve yeni bir Anayasa ile geleceğe dönük bir yeni yapılanma oluşumuna doğru yönlenirken, yeniden parlamenter demokrasiye doğru bir geçiş yapılmasına çalışılmakta ama tek adam otoritesine dayanan bugünkü rejim  içinde  yasama organı olarak sadece millet meclisi üzerinde durulmakta ama bir türlü diktatörlük eğilimlerine karşı denge unsuru olabilecek ikinci meclis ya da Cumhuriyet Senatosu oluşumu  bir türlü dikkate alınmamaktadır.

Türkiye son çeyrek yüzyılda giderek parlamenter demokrasiden uzaklaşırken giderek küresel emperyalizmin bütün dünya ülkelerine zorla ve baskılarla dayattığı bir tek adam rejimi, otoriterlik üzerinden diktatörlüğe doğru sürüklenmiş ve seçimli otokrasi görünümünde mutlakiyetçi bir tek adam çizgisinde yeni bir tür faşizm senaryolarının tartışıldığı eskisinden farklı bir siyasal ortam yeni dönem koşullarında gündemde öne çıkmıştır. Yirminci yüzyılın ortalarına doğru ülkenin önde gelen Anayasa hocaları yazdıkları bilimsel makalelerinde, artık ikinci bir meclisin kurulmasının zamanının geldiğini yazılarında dile getirirken 1950’li yıllarda Türk demokrasisi tek partili bir rejimin getirdiği sorunlarla uğraşarak, yeni bir yüzyıla doğru ilerlemeye çalışıyordu. I924 Anayasasının genel seçimleri çoğunluk sistemine dayanan bir çizgide düzenlemesi nedeniyle, ana muhalefet partisi ile iktidar partisi arasında dengesiz bir durum çıkmış ve bu doğrultuda Millet Meclisi iktidarın son döneminde elindeki yasama gücünü bir komisyona devretmek zorunda kalmıştır. Meşhur Tahkikat Komisyonuna meclisin yetkileri devredilince beş yüz milletvekilinin ortak bir irade ile temsil ettiği Türk ulusunun genel iradesi, bir avuç Meclis üyesine yeni bir yasa çıkartılarak devredilmiştir. O devrin başbakanı  Meclis genel kurulunda yapmış olduğu bir konuşmada parlamentonun her türlü kararı almaya yetkili olduğunu ve hatta daha da ileri giderek milletvekilleri isterlerse odunu bile milletvekili ilan edecek bir güce sahip olduğunu söylemiştir. Seçim sisteminin çoğunluğa dayanması nedeniyle iktidar ve muhalefetin oyları yakın düzeyde olmasına rağmen, birinci parti olarak iktidar partisi Meclis üyesi olarak büyük bir farka sahip olmamasına rağmen ülkede diktatörlük olarak adlandırılabilecek ağır baskı ortamı oluşturarak tek meclis diktasına doğru bir gidiş öne çıkmaya başlamıştır. İktidar bu aşamada otoriteyi tekeline alırken Millet Meclisini dikkate almamış ve otoriter yönetimini bir dikta yönetimine doğru sürüklemeye çalışmıştır. İşte bu anayasal sorun hukuk devletini yıkarken, siyasal iktidar Millet meclisini kontrol altında tutmaya çalışmış ama bunu başaramamıştır.

Cumhuriyet Senatosu’nun 1961 Anayasası ile ikinci bir meclis olarak kurulması, cumhuriyetin ilk dönemlerinden gelen bir kuvvetler ayrılığı sorununun çözüme kavuşturulmaya çalışılmasıdır. Atatürk tek adam olarak devleti kurarken önde gelen bir liderlik yapmış ve bütün dünyayı ve tarihin her dönemini inceleyerek hareket etmiştir. Çoğunluklu seçim sisteminin ortaya çıkardığı dengesiz meclis oluşumlarında, demokratik rejim yürüyemez bir duruma gelirken, baskı yönetimine kayan o dönemin siyasal iktidarı muhalefetini susturmak amacıyla, Millet Meclisi toplantılarına son vererek, meclisin yetkilerini gene meclisin içinden çıkan bir komisyona devrederek, işleri iktidar partisinin kontrolünde sürdürmeyi bir karşı çıkış olarak gündeme getirebilmektedirler. Osmanlı devleti dağılırken, Abdülhamit’in otoriter yönetime kayması, imparatorluk dağılırken yeni kurulmakta olan ulus devletin kurucu önderinin meclis hükümeti sistemine yönelerek devlet organlarının sahip olduğu otoriteyi kendisinin merkezinde yer aldığı bir kuvvetler birliği sistemi içinde cumhuriyet rejiminin kurulmasını geçmişten gelen otoriter eğilimlerin yansıması olarak görürken, cumhuriyetin ilanı sonrasındaki yeni devletin kuruluş aşamasında otoriter eğilimlerin bölücülük çizgisinde gelişimini önlemek üzere, meclis hükümeti sistemi adı altında ülkede çağdaş bir parlamenter sistem kurulmaya çalışılmıştır. Atatürk çağdaş bir cumhuriyet devletini demokrasi ile bütünleştirerek yoluna devam etmeye çalışırken, birçok engel ile karşılaşmış ama bu hedefinden geri dönmemiştir. Atatürk sonrasında çok partili sisteme geçilirken iktidarın değişimi ile büyük bir çoğunlukla Demokrat Partinin iktidara gelmesi üzerine, rejimin otoriter bir çizgiye kayarak hak ve özgürlüklerin meclis otoritesi karşısında ortadan kalkması gibi bir olumsuz durum, ülkede cumhuriyet ile birlikte demokrasinin gerçekleşmesini de tehlikeye atarak, tek meclis üzerinden hak ve özgürlüklerin yeterince korunamadığı durumlarda, batı demokrasilerindeki senato ya da ikinci meclis arayışlarının  gündeme gelmesiyle, ortaya çıkan bir askeri müdahale döneminde bilim adamı ve uzmanların yaptığı hazırlıklara dayalı olarak, 27 Mayıs koşullarında Senato bir cumhuriyet kurumu olarak Türkiye Cumhuriyeti anayasasındaki  yerini almıştır.

(Yazının devamı için tıklayınız)

https://www.bursaarena.com.tr/cumhuriyet-senatosu-acilen-kurulmalidir-2-makale,9158.html

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.