Beyefendi, beyefendi!
Gerilerde yeşil masa üzerinde vazife görme devri artık geçmiştir.

ATATÜRK

Yurdun her yanı düşmanla çevrilmişti. Kendi ülkemizde yok edeceklerdi bizi. Düşmanın bu kötü kastına yalnız azmimizle karşı koyduk. Silahsızdık; vasıtasıydık; taraftarsızdık; fakat sırf ümitli idik. Manevi kuvvetimiz asla sarsılmamıştı.

Ruşen Eşref Ünaydın, 1921,
İstiklal Yolunda adlı eserinden

.

Son yayınladığımız HEM KUNDAKÇI HEM İTFAİYECİ adlı kitabımız dolayısıyla aramak lütfunda bulunan arkadaşlarımla uzun uzun telefon sohbetleri yapıyoruz.

Hepsine, siyasi partileri aşmış bir üst yapıda, defosu olmayan kişiler arasında fikri seviyede sağlam temelli bir “milli” mutabakata ihtiyaç olduğunu, bundan sonra eski kuru sıkı ayrıştırıcı, rakibini sadece tahkir eden içi boş söylemlere dayanarak siyasetin sürdürülemeyeceğini, bu hayati konuya katkı sağlamak amacıyla bu tür çalışmaları yaptığımı, aynı konuda, eksik kalan yanları içeren yeni bir yayın yapacağımı ve elimden geldiği, sağlığımın elverdiği ölçüde payıma düşen katkıyı yapmaya azimli olduğumu anlatıyorum.

Politikacıdan devlet adamı olamayacağını, bir milletin selameti söz konusuysa, devlet adamlığından politikaya geçiş yapanların itibar kazanması gerektiğini -kastımız bürokrat değildir- devlet adamı vasıflarına sahip donanımlı insanların politika sahasını doldurması için elden gelen her türlü çabayı göstermemiz gerektiğine dair vurgu üstüne vurgu yapmaya çalışıyorum.

Son haddine donanımsız olmalarına rağmen politika ortamında yer kapmış, devlet adamı pozu takınan politikacının Türkiye’ye çok büyük kötülükler yaptığını, gelecek kuşakların önüne dağ gibi sorunlar yığdıklarını, ülkemizin geçen zamanı iyi değerlendirememesinin önde gelen nedeninin, söz konusu zümre olduğunu anlatıyorum.

Arkadaşlarımın bazıları bana moral katkı yapmaya çalışırken, bazıları “bu millet adam olmaz” noktasında. Bu olumsuz sözleri işittiğimde moral katkı görevi bana düşüyor. Onlara Musa Onbaşı’nın hikayesini anlatıyorum. Her tarafın, olağanüstü görevler üstlenmeye gönüllü Musa Onbaşı’larla dolu olduğunu, yalnız olmadığımızı, ”hayatı dolu dolu yaşadım” diyebilmek için zorluklarla mücadele gerektiğini, hatıralarımızı anlatmaktan ibaret bir tutumun anlam ifade etmediğini, dünyayı anlamak, sorunları iyi tanımlamak gerektiğini; bunların, çözüm noktasında mutabakat için ön şartlardan olduğunu, olmazsa olmaz olduklarını, sosyal medyayı anahtar deliğinden gözlemekle, arada bir zili çalıp kaçmakla, ölü taklidi yapmakla, bazen de sosyal medyaya üç beş kelimelik hamasi içerikli telgraflar çekmekle mutabakat sağlanamayacağını, bu tür sığ beraberlik görünümlerinin çözüm ortaya koyma aşamasında derhal çatlayabileceğini, tecrübelerin de bu gerçeği apaçık ortaya koyduğunu tekrarlayıp duruyorum.

“Bizden geçti, gençler yapsın”, diyen, pasifist tutum içerisine düşmüş olanlar epey fazla. Bu gibilerin bir kısmı, sanki aralarında anlaşmışlar gibi, her fırsatta 56 yaşında pankreas kanserinden ölen Apple’ın kurucusu, dünyanın en zengin kişilerinden Steve Jobs’un, “her şey boşmuş” dediği son mektubu öne sürüyor. Jobs, insanlığa olağanüstü gayretlerle büyük hizmetlerde bulundu ve genç yaşta öldü ama insanlığa yaptığı katkılar hep anılacak, hep yaşayacak. Yüz yıl yaşayan ama hiç iz bırakmadan göçüp gidenler karşısında muazzam bir itibar ve üstünlük.

“Bizden geçti, gençler yapsın”, diyenlere de Atatürk’ün bir vecizesini hatırlatıyorum ve bu hatırlatmam sık sık oluyor: “Benim anladığım gençlik, bu inkılabın fikirlerini ve ideolojisini benimseyip gelecek nesillere götürecek kimselerdir. Benim nazarımda yirmi yaşında bir yobaz ihtiyardır. Yetmiş yaşında bir idealist de güçlü bir gençtir.”

Büyük çoğunluğun hep sessiz kalması bana Napolyon’un bir sözünü tekrarlatıyor: “Konuşan on insan sessiz duran on bin insandan daha fazla gürültü çıkartır.” Demek ki yağmanın esas sorumluları aslında yağmalanan sessiz çoğunluk.

En çok işittiğim sözlerden biri siyasetin çirkin manzarasını tasvire çalışarak ümitsizlik aşısı gibi sarfedilenler. Siyaset ortamının hırsızlar tarafından tamamen doldurulduğunu, yağmacı bir ortama düştüğümüzü, dün kara dediğine bugün ak diyenlerin pek bol ve gayet de pişkin olduklarını, aktüel dengeler içinde hoplaya zıplaya siyaset sahnesinde yükselmek için kendi hesabına taş döşemeye çalışanları, yağlı kemik görünce yolunu bir anda değiştirenlerin kamuoyuna hiç aldırış etmeyen inanılmaz tutumunu her geçen gün ortaya çıkan yeni örnekleriyle anlatan ve bu yüzden yılgınlığa düşenlere moral aşılamak için kısaca şöyle de diyebilirim:

Toplum Musa Onbaşılarla dolu. Gelin, biz de kendi çapımızda bir Musa Onbaşı olmaya çalışalım. Hayatı dolu dolu yaşamaya gayret edelim.

Hayatımızın aşkın bir anlamı olmalı!

İnsanı insan yapan manevi değerlerimizin peşinden gidelim.

“İyi ki bu zorluklar var; yoksa yaşadığımızı anlayamadan toprak oluruz”, diyelim.

Eğer zorlukları aşmak için olağanüstü gayretler gösteren önceki nesiller olmasaydı, uygarlık bu seviyeye gelemezdi. Bu gerçeği hep aklımızda tutalım ve biz de beynimizin zekatını verelim. Eğer tutarlılığı kaybetmeden moralimizi yüksek tutmazsak ve bu duyguyu etrafımıza hissettirmezsek, hırsız ursuz takımının ortamdan daha fazla yağ çıkarmasına ve cesaretlerinin iyice artmasına neden oluruz.

Unutmayalım!

Unutmayalım, yalnız değiliz.

Dünyadaki bütün milletlerin başı kendi egemenleriyle dertte. Kitabımızda bu gerçeği yeterince ve yeterli kanıtlarıyla sergilediğimizi düşünüyorum. Emin olunuz ki, geleceğin yeni Büyük Gücü’nü bombalar değil, Musa Onbaşılar belirleyecek. Kimin Musa Onbaşı’sı çoksa ve örgütlenebilmişse, tutarlı davranış sergileyebiliyorsa, geleceğin onların lehine gelişmelere zemin hazırlayacağını adım gibi biliyorum.

Tarih bilgim ve dolu dolu yaşadığım hayat bu inancı benim zihnime nakşetti.

KISACA:

Her birimiz birer Musa Onbaşı olabilmeliyiz!

Musa Onbaşıları birbiriyle buluşturmaya çalışmalıyız!

En azından büyük bir içtenlikle bunu denemeliyiz.

Sayısız denemeden biri umulan sonucu getirebilir.

Unutmayalım.

İnanalım.

Örnek olalım.

Türkiye’mizin bu günlerde buna şiddetle ihtiyacı var.

Hep birlikte sorunların ümüğüne yapışalım.

Çözüm görevini torunlarımıza yükleyip geri çekilmeyelim. Unutmayalım ki sorunları bu dereceye tırmandıran bizim kuşağımız.

 
www.ibrahimokur.com
www.ibrahimokur.com.tr

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.