Başlık sizi irite edebilir ama biraz sonra okuyacağınız satırlara vicdan sahibi herkesin onay vereceğine inanıyorum.

Altmışlı yıllarda büyüklerimiz bir mayıs sabahına ihtilal ile uyanmışlardı. Nato’nun sağlam gençleri, “Onların Çocukları” ihtilal yapmıştı. Önce kabul ettiği prangalardan kurtulmaya çalışan bir Başbakan istemiyorlardı. Hele ki Atatürk’le yerle bir olmuş batı kibrini kimse sarsamazdı. İp boynuna geçirildi ve insanlık dışı davranışlarla yaşamına son verildi Menderes’in. Ülke ikiye bölünmüş sessiz çoğunluk yıllarca o ihtilale ortak olan CHP’ye iktidar yüzü göstermeyerek cezalandırmıştı. Biz o hikâyeye tanıklık ederek büyüdük.

Genç olduk, önümüze” izm”leri çıkardılar. Vatan elden gidiyor korkusu ile gençler vatanı en az kendileri kadar seven devrimcileri potansiyel tehlike gördüler. İki grubun eline de silah verildi. Memleketin gerçek anlamda yurtsever gençliği birbirine düşman edildi. Ölenlere birileri ağıt yakarken diğerleri sevinç çığlıkları attılar. Aşkı, romantizmi, ilimi yaşaması gereken gençler kana bulandı. Memleketin siyasileri itidal yerine ateşe körükle gittiler. Çünkü basiretsiz ve yetersizdiler. Emperyal güçlerin kuklalarıydılar. Batının öfkesi, kini hiç bitmiyordu. Atatürk’ün ülkesi yerle bir olursa ancak atalarının intikamı alınmış olacaktı. Aynı yargısız infazlar devam etti. Ve bu kez de küçücük çocukların boynuna ip geçirilerek bedel ödetildi. Bir kez daha ülke yok oluşun kıyısından döndü. Allah sayesinde. Çünkü o günün yetersizlerinin hiçbir başarı hikâyesi yoktu ayrıca ülke yönetmek gibi bir yetenekleri de yoktu. Sözde tutuklamalardan sonra dost olarak dışarı çıkan siyasiler, efendilerinin ülke için yeni tuzaklar kurduğundan habersizdiler ya da görmezden geldiler. Hacı yatmaz gibi bir o çıktı iktidara bir öteki. Ve bu kez halk yokluklarla perişan edildi.

Ülkenin yöneticileri batının desteği ile iktidar olup, biraz güçlenip bağımsız kararlar vermeye başlayınca etrafında skandallar oluşturarak, itibarları yerle bir edildi. Biz büyümüştük artık. Çocuk dünyamızdaki fotoğraflar belleğimizdeydi, biz de taraf olduk. Oysa taraf olmamız bile kendi seçimimiz değildi. Mahalle, aile baskısı, çevre, okuduğumuz okul, arkadaş gruplarımız etkili oldu. Sosyal hayatımız bizi aidiyete zorladı. Siyah beyaz televizyon ve hükümete göre değişen tarafgirlik de bu seçimlerde etkili oldu.

Emekli olduk. Yepyeni bir dünya düzeni ile karşı karşıya kaldık. Dijital çağın nimetleriyle tanıştık. Zor da olsa telefon, bilgisayar kullanmayı öğrenebildik. Bir yığın özel kanallarımız oldu. Dünya ayağımıza geliyor, her şeyden haberdar olabiliyorduk. Toplum acılarını unutarak birleşmeye başlamıştı. Siyasiler de eskisi kadar keskin değildiler. Batı yeni bir şeyler yapmalıydı.

Ülke ve öğretmenler olarak yıllarca kız çocuklarımızın okuması için pek çok çaba sarf ettiğimiz bir gerçektir.

Ve yeni bir fay hattı bulunmuştu. Başörtülü kızlar okullara alınmadılar. En yasal hakları olan okuma özgürlükleri ellerinden alındı. Yerlerde sürüklendiler ve maalesef birçok kadın da bu rezilliğe destek verdi. Ülke yobazlaşıyordu. Atatürk Türkiye’sine yakışmayan bu görüntüye izin veremezlerdi. Aileleri ne derse desin öğretmenleri bizdik. O çocuklar Atatürk sevgisi ile büyüdüler.

Geldi 28 Şubat... Kolejde idareciyken okulumuzu rütbeliler basıyor, cadı avcılığı yapıyorlardı. Başı örtülü öğretmen çalıştırıyor muymuşum(!).. Albaya şöyle bir soru yöneltmiştim “Albayım, hadi gerici (!) kızları eşarplarından tanıyorsunuz peki erkekleri ölçen bir aygıt var mı elinizde?..” İnanın yüzüme bakıp “Haddini aşma!” demişti. Çünkü verecek cevabı yoktu. Belki onun da vicdanı kaldırmıyordu ama emir böyleydi. Bir müddet yüzüme bakıp geldiğinde teklif ettiğim ama reddettiği kahveyi istemiş, giderken de daha iyi bir ortamda karşılaşmayı dilemişti. Evet. Ben örtülü öğretmen çalıştırdım. Eşarp saçı örter, beyni örtmez. Nitekim öyle modern görünümlü, üst düzey yönetici, boş kafalı hanımlar ve öyle kapalı entelektüel hanımlar tanıdım ki şaşarsınız.

Bu oyun bize 20 yıl sürecek Ak Parti hükümetini getirdi. O günlere döneriz korkusu ile bizim kuşağın karabasanları bu kuşağa da bulaşmıştı. Şimdi onların çocukları genç. Ve bu aydın annelerin çocukları ailelerinin bu korkuyla kerhen de olsa destekledikleri partiye sıcak bakmıyorlar. On sekiz yaşında torunuma bakıyorum ve gençlere güvenmekle onları sevmek, anlamak ve değer vermekle çok doğru yaptığımı görüyorum.

Günümüz gençleri apolitik falan değiller. Politikanın iğrenç çukuruna batmadan gözlemliyorlar. Onlar da 15 Temmuz kalkışmasına tanıklık ettiler. Geçmişlerin anlattığından faklıydı ve bu travma onlarda kalıcı olmadı. Çünkü bunu düşünecek vakitleri yoktu. Geriye atmayı bildiler. Onların gündemi yoğun. Geleceklerini garantilemeye çalışırken dünyadan yeni gelişmelerden asla kopmak istemiyorlar. Gurur duyuyorum. Dünyanın en gelişmiş ülkelerinin çocuklarından daha az bilgili değiller.

Toplumsal travmalarla hastalanmış kuşağın gerçeklerden uzak, hissiyat ve aidiyetle verdikleri kararlara tepkililer. Geleceklerine dair kararları kendileri almak istiyorlar ve kaostan uzak duruyorlar. Bu yüzden öğretmen kimliği ile gençlerden kopmamış Muharrem İnce’ye sempati duyuyorlar. Biraz keskin olanları da Sinan Oğan’a.. Bu gençlik varla büyüdü. Yokla büyüyüp kazanımlarımız gider korkusu ile konsolide olma gerekçemiz onlar için geçersiz. Bir sokak röportajında delikanlı ”Oyunu kime vereceksin?” sorusuna “İnce’ye” derken dedesi müdahale ediyor. Genç de “Dede darılma ama o gün seni eve kilitleyeceğim” diyordu sinirlenerek. Bu komik olabilir ama altında ciddi anlamda bir realite var. Galiba bizim kuşağın gençlerin yakasından düşme vakti geldi. Saygılarını, ilgilerini kaybetmemek için biraz susmalı, dünyaya onların gözü ile bakmalıyız. Ve en önemlisi BİZİM ÇOCUKLARIMIZ’a güvenmeliyiz.. Onların geçmişten gelen kin, öfke ve nefretleri yok. Ekmeyelim bu tohumları ve kirletmeyelim o aydınlık zihinleri. Hadi yavaşça her ne ile meşgulsek onunla uğraşıp GÖRÜNMEZ OLALIM.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Alper Şirvan 1 yıl önce

Yaptığınız büyük bir erdem hocam. Bu muhasebeyi yapabilen sağdan soldan çok az insan var. Bunun için sizi tebrik ederim. Aslında dediğiniz kitlenin yok ya da görünmez olmasına gerek yok. Sonuçta ölümlü varlıklarız. Emri hak vaki olana kadar en azından onları son 50-60 yılda konsolide edenlere en azından bir seferlik olmaz” deseler yeter aslında. Saygılar, sevgiler.

Avatar
Aytaç Yıldız Bozkurt 1 yıl önce

Ne kadar haklıyım BİZİM ÇOCUKLARIMIZ derken.. Sen de onlardan birisin ve şu garip, şu sahipsiz ülkemin umudu sadece sizlersiniz. Teşekkür ederim güzel yorumun için...

Avatar
Ayşe- vakıfbank 1 yıl önce

Ne güzel bir yazı, sağlun. Bir de ne güzel bir diyalog, her ikisini de meraklaa izlediğim iki yazar arasındaki bu ailevi samimi diyalog.. Yazıyı amacına ulaştırmış gibi.. Çok etkilendim. İyi ki bu toplumda sizler gibi aydınlık sesler de var.. Sizleri seviyorum ve söz veriyorum sürekli izleyecegim..

Avatar
Aytaç Yıldız Bozkurt 1 yıl önce

Değerli okuyucum ülkemi dert edinen güzel yüreğinize selam ve muhabbetle kalın.Teşekkür ederiz.