Bodrum tatsız bir sezon geçiriyor. Eskisi gibi yoğun bir kalabalık yok. Restoranlar, oteller, pahalı plajlar müşteri sıkıntısı çekiyor. Trafikte bile geçmişteki aşırı tıkanıklık pek görülmüyor.

Büyük oteller dolu gibi ama, onların da müşterileri piyasaya çıkmıyor, şehirde para harcamıyorlar ki.. Evi olanların çoğu bile, ekonomik kriz nedeniyle bu yıl gelemediler Bodrum’a. Yabancı turist giderek ayağını çekiyor, iyice azalıyor, artık tercih etmiyor bu güzel kenti. Yerli turistin de para ve geleceğe güven sıkıntısı var. Öyle olunca beklenen turist trafiğini şu ana kadar göremedik.

Önce ‘Ramazan’ dedik, sonra ‘İstanbul Belediye seçimi’ni bekledik. ‘Millet maaşını alır da öyle gelir’ diye Temmuz başını gözledik. Ama yine de umulan turist ve tatilci kalabalığı hala yönelmedi Halikarnas yarımadasına. Temmuz’un yarısına geliyoruz, şunun şurasında sezonun bitimine 1,5 ay kaldı. Eylül dediniz mi, dönüşler başlar ve şehir sakinleşir. Şimdi bu hesabı yapan esnaf kara kara düşünüyor. Yaptığı masrafları nasıl çıkaracak, nasıl para kazanacak ve o korkunç ve fahiş kiraları nasıl ödeyecek?

Bodrum’un bu hale gelmesinin üzerinde ciddi şekilde düşünmek lazım. Evet, ülkenin yönetim şekli ve modeli sadece Bodrum turizmini değil, ülkenin genelini vurdu. Bakmayın siz Akdeniz ve bazı tatil yörelerindeki kuru kalabalığa. Ucuz turist hepsi, üç-beş kuruşa tatil geçiriyor, doğru dürüst para harcamıyor, her şey dahil sisteminin tadını çıkarıyorlar. Kaliteli turist artık gelmiyor Türkiye’ye. Demokrasisi tartışılan, terörle boğuşan, dünyayla kavgalı bir ülkeye gitmek istemiyor insanlar. Bir şişe viski fiyatına iki parmak içkiyi içiriyoruz, dünyanın en pahalı bira ve şarabını biz satıyoruz. Rakıda bile yerli turisti çileden çıkardık. Çoğu artık evlerinde imal ediyor rakıyı; şişesine 175 lira vereceğine, 50 lira ile bir galon elde edip, konuya komşuya bile dağıtıyorlar.

Bizi yönetenlere bakarsak, “milyonlarca turist geliyor, rekor kırıyoruz” deyip mangalda kül bırakmıyorlar. Keşke öyle olsa da hepimiz sevinsek. Ama gerçek öyle değil dostlar, kazın ayağı öyle değil işte. Ciddi bir turizm politikamız yok. Gerçi hangi politikamız ciddi ki, turizminki ciddi olsun. Ama turizm başka sektörlere benzemiyor. Ankara hapşırırsa, turizm zatürre oluyor. Eyyy Avrupa, eyyy Amerika, eyy Almanya, eyy Fransa güzel de, eylerle değil; bilgiyle, beceriyle, güzelliklerle, iyiliklerle, her şeyden önemlisi çağdaş ve ortak akılla tırmanır turizm. Devamlı ayağımıza kurşun sıkıyoruz. Turizmimizin “ohhh be..” demesine, rahat bir nefes almasına izin vermiyoruz ki..

Bodrum turizmini incelersek, burada da yerel yanlışların ve hataların çoğuna rastlarız. Bir kere geçmişin parlak bir turizm beldesini, vahşi inşaat rantıyla tanınmaz hale getirdik. Dağı taşı binalarla doldurduk, altyapısı olmayan feci bir şehir yarattık. Bir tarihte Kuşadası’nın yaptığı yanlışın aynısını, yıllar sonra Bodrum’da yaşadık. Kim ne derse desin Bodrum artık istikbali çok parlak bir tatil kenti değil, bir emekli kenti haline geliyor. İstanbul ve Ankara’dan, hatta Anadolu’nun çeşitli kentlerinden inanılmaz bir yerleşim hücumu başladı. Nüfusu giderek şişiyor, ancak buna paralel hizmetler yerine getirilemiyor.

Yıllardır Bodrum’un bir tatil kenti mi yoksa eğlence merkezi mi olduğu tartışılır. Bunun bir orta yolu hala bulunamadı. Tatilciler gürültüden, eğlence sektörü de gürültüden şikâyet edenlerden yakınıp dururlar. Kentin ciddi bir planı olmadığı için, isteyen dilediği işyerini gözünün kestirdiği, para kazanabileceği yerlere açar. Okulun yanında diskoteğe, caminin karşısında meyhaneye sıkça rastlanır. Oysa ileri ülkelerin tatil bölgelerinde eğlence yerleri, barlar, diskotekler filan kent merkezlerinden ziyade, gürültüden rahatsız olunmayacak yerlerde çalışıyorlar. Kent merkezlerindekilere ise gece 24.00’e kadar açık havada, ama sonrasında kapalı mekanlarda izin veriyorlar. Bizde de bir orta yolun bulunmasında fayda var.

Bodrum’u pahalı bulanlar pek de haksız sayılmazlar. Ama bunun gerçek nedenini bilmek, fark etmek lazım. Pahalılığın tek sebebi, kiralardaki astronomik rakamlardır. Mal sahipleri öyle kiralar istiyorlar ki, esnaf bu kiraları ne satsa çıkaramaz. Avuç içi kadar yere 5-10 bin euro kira verilir mi? Verilirse, restoran veya eğlence yerlerinden kazık yemeden çıkmak kolay olmuyor işte. Bir de yiyecek-içecek öylesine pahalandı ve öylesine devamlı zam yiyor ki, eski fiyatlarla müşterileri tatmin etmek mümkün değil. Ama bunun da bir orta yolunu bulmak gerekir.

Bodrum’da nasıl bir vahşi inşaat rantı varsa, aynısı vahşi serbest ekonomi piyasasında da görülüyor. 3 büyük şehirde 10 liraya aldığınızı, burada 30-40 liraya alırsınız. Bir de tamirci terörü var ki, burada da ne tuttururlarsa sistemi geçerli oluyor. Bodrum’da bir elektrikçi çırağı, bir tesisat tamircisi, klima temizleme görevlisi, hizmetçi ve bahçıvan kıdemli bir profesörden çok daha değerli. Aldıkları ücretleri söylesem dudağınız uçuklar.

Çöp işini hala halledemeyen bir Bodrum, kanalizasyon işini hala çözemeyen bir Bodrum, trafik işini hala bir hale yola koyamayan bir Bodrum, anlaşılan darbeler almaya ve irtifa kaybetmeye devam edecek. Bunu önleyebilmek için hepimiz şapkamızı önümüze koyup, derin derin düşünmeli ve çözüm yollarında samimiyetle buluşmalıyız. Devlet turistik bölgelerdeki işletmelerden ‘tanıtma fonu’ adı altında para toplayacağına, Bodrum’un her yıl hazineye kazandırdığı 1 milyar dolardan fazla dövizin bir miktarını Bodrum’a bıraksa, bu şikâyet konusu meselelerin çoğu bir çırpıda çözülür. Ama bunu görebilmek yerine, Kisebükü’ndeki arazisinin imarını büyütmenin peşine düşenlerle bu işleri çözemeyiz.

Bodrum’u konuşmaya, tartışmaya, akılcı formülleri belirtmeye ve bu güzel kentimize destek ve yardımcı olmaya devam edeceğiz.

 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.