Bazı günler ve olaylar vardır ki hafızalarda derin izler bırakırlar. Bunları unutmak mümkün değildir. İşte, 1980 öncesinin ülke ve ülkü davasında idealist gençliğin muhteşem hayat hikayesi bugün bile bütün tazeliğiyle ve samimiyetiyle yaşıyor desem de o dönemlerdeki hayat hikayelerinin kahramanları artık birer birer aramızdan ayrılıyorlar. Daha önce, pek çok dostumuzun vefatı ile sarsılmış olmakla birlikte en son Trabzonlu Nuh Koray Eren ve Elazığlı Rifat Kaya arkadaşlarımızı da bir gün ara ile peş peşe kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşadık. Hayatın tatlı bir yalan, ölümün, acı bir gerçek olduğuna şahit olduk.

Her ölüm erkendir, doğum gibi ölüm de Allah’ın emridir” diyerek rahmetli olan arkadaşlarımızın anısına ve tesellimiz olması adına, sizlere 44 yılı aşan bu dostluk hikayesinden söz etmek istiyorum.

Yıl 1976... Liseyi bitiren gençler, değişik şehirlere okumaya gittiler. Ben de 1975, Yozgat Lisesi Fen Bölümü mezunu olmama rağmen, 1 yıl vekil öğretmenlik yapmış olmam sebebiyle, Balıkesir NEE (Necati Eğitim Enstitüsü) Türkçe bölümüne kayıt yaptırdım. 1980 yılında mezun oldum. Yaklaşık 2 yıl, güvenlik soruşturması sebebiyle atanamadım. Arkadaşlarımdan, hemen hemen aynı durumda olanlar, hatta görev verilmeyenler, yurt dışına çıkanlar, arananlar, sürgün edilenler, tutuklananlar bir hayli fazla idi.

1976-80 yılları arasında, Türkiye genelinde, gençlik hareketlerinin en hararetli yılları yaşanıyordu. Dönemin gençleri çok ağır bedel ödemekteydiler. 12 Eylül 1980 ihtilalinden dolayı sağ-sol değerlendirmesi ve dengesi düşüncesiyle, yaşayanlar bedel ödemeye devam ettiler. Şehitler ve idam edilenler, işkence görenler, aklını yitirenler yüreklerde derin acılar bıraktılar. 20’li yaşların delikanlıları gençliklerini yaşayamadılar ama geleceğin (bugünlerin) yaşanmasına vesile oldular.

Yıllar sonra, o dönemin gençleri, o günlerde yaşadıklarını, yaptıklarını unutmamak ve paylaşmak adına bir araya geldiler. Hatıralarla dolu hayatlarını canlı tutmak amacıyla, her yıl, bir ilde toplanarak dostluklarını ve arkadaşlıklarını yaşamak ve yaşatmak istediler. İşte, bunlardan birisi de Balıkesir NEE mezunlarının her yıl, bir ilde gerçekleştirdikleri “geleneksel” toplantılarıdır.

Toplantılara katılımın ve ilginin bir hayli fazla olması dostluğu, duyguları, birlikteliği ve paylaşımı pekiştirmektedir. Toplantıya gelenler, ailece, gruplar halinde, birbirleriyle, sabahlara kadar sohbet ediyorlar. Müzik, eğlence programlarıyla birlikte şiirler okunuyor, fıkralar ve anılar anlatılıyor.

O yıllara ait, "anlatmaya söz yetmez, anlatmakla da bitmez" diyebileceğimiz bu, acı ve tatlı hayat hikayelerinin sahibi olan arkadaşlarımız, unutulmayan anılarını anlatmaktadırlar ve anlamlı olan güzel ve özel günlerini paylaşarak hafızalarını canlı tutmaktadırlar. Ayrıca, teknoloji becerisi bir hayli ileri olan Nevşehirli Yusuf Doğan arkadaşımızın hazırladığı slayt gösterileriyle bizlere, o yıllara ait tadına doyamadığımız duygusal anlar yaşatılıyor. Günün anısına hediyeler takdim ediliyor. Düzenlenen ilin tarihi ve turistik yerleri topluca geziliyor. Birlikte yemek, çay ve kahve sohbetleri yapılıyor. Kısacası, gençlik dönemlerinde yaşayamadıkları anlamlı günlerinin güzelliklerini dolu dolu yaşıyorlar, yaşatıyorlar. Eşler ve çocuklar da birbirleriyle tanışarak oluşturdukları dostluk zincirinin halkalarını pekiştiriyorlar. Bu mirası devralıyorlar. O günlerde 20’li yaşların genç delikanlıları o yıllarda yaşadıkları anılarını, bugün 60 ve daha üstü yaşların ihtiyar delikanlıları olarak 40 yıldır anlatmakla bitiremiyorlar. Her arkadaşımızın elbette pek çok hatırası vardır. Ben de kendi anılarımdan ve dinlediğim birkaç anılardan söz edeyim de sizleri zaman tünelinde yolculuğa çıkararak o günlere götürmüş olayım.

Bir toplantıda, Sivaslı rahmetli Mustafa Toprak ağabeyimiz anlatmıştı. "Oruçluyuz, ezan okundu, yiyecek bir şeyimiz yok, alacak paramız da yok. Arkadaşımın gözüne baktım, anladı, gitti, az sonra, nereden ve nasıl aldı bilmiyorum, elinde bir karpuzla geldi. O gün iftarımızı bir karpuzla yaptık." demişti.

Pek çoğumuz, 8, 10 kişi bir evde kalıyoruz. Ben de hemşerim Mustafa Sağlam’ın evinde kalıyorum. Ortaya bir tencere yemek geliyor. Yemeği hepimiz kaşıklıyoruz. Tek kişilik tas, tabak yok. “Bugün de aç kalmadık” diye şükrediyoruz.

Ben, bir toplantıda, yıllar sonra Sivaslı Akif Dağdelen’i gördüm. "Beni tanıdın mı Akif?" dedim. Kendimi, hatırlatmama fırsat vermeden, "Cafer hocam, hatırladım. Cezaevinde yatak sıkıntısı vardı. Ben sana, arkadaşımla yatarım diye yatağımı vermiştim." dedi. Benim unutamadığım anımın, onun da güzel bir hatırası olduğunu anlamış oldum.

İşte bu, yatağını ve yemeğini paylaşan bir arkadaşlık anlayışının hikayesi...

Özel günlerde ve durumlarda birbirimizin ayakkabısını, gömleğini, ceketini, montunu giyiyorduk. Kitap, defter, kalem gibi kırtasiyeleri birlikte ve sırayla kullanıyorduk.

Trabzon’daki toplantımızda, kürsüde konuşmamı yaptıktan sonra Kayserili okul arkadaşımın “gazeteler seni öldürüldü diye yazdı, seni karşımda görünce çok sevindim Cafer hocam” demesi de tebessümlere sebep oldu. Bir sol gazete, malum sütununda, “bir militan yakalandı” diye beni yazdı ama "öldürüldü" diye yazdığını bilmiyordum, Arkadaşım, gazete haberini yanlış anlamış olmalı.

Trabzonlu “Ceset İsmet” dediğimiz Av İsmet Sağlam arkadaşımız anlattı: “Solcuların hakim olduğu bölgede bulunan Sanat Okulunda 8 kız arkadaşımızın mahsur kaldıklarını, gidip kızları alıp gelmemi söylediler. Yanıma bir arkadaşımı aldım. Üzerimde korkutma amaçlı çalışmayan bir tabanca ve bir bıçak vardı. O an, kız kardeşlerimi kurtaracağımı düşünerek havalara girdim. Solun kurtarılmış bölgesi olan tren yolunun alt kısmına geçtim, kızları aldım, dönüyorum, tren yoluna birkaç adım kala solcuların seslerini duydum, saldırdıklarını gördüm, o ana kadar öldürüleceğim aklıma hiç gelmemişti ama bizim bölge olan tren yolunun üst kısmına geçince bacaklarımın müthiş titrediğini hissettim”  

Ve daha niceleri…

Muşlu Emin Çavuş’un pala bıyığını, Artvinli Sebahattin Hafızoğlu’nun sesinin güzelliğini, Akyazılı Mustafa Yüce’nin okuduğu şiirleri…vs unutmak mümkün mü? İnanın söylemeye söz yetmez, anlatmakla da bitmez. Bu, paylaşmanın ve sahiplenmenin tarifi imkânsız bir dostluk ve arkadaşlık anlayışı. Daha da ötesi, bir kardeşlik bağı...

"Ölmenin ve dövmenin" çok kolay olduğu bir dönemde birbirleri için, sırt sırta verenlerin hayat hikayelerinin bilinmesini, uzaklardan dertleşenlerin, gönülleri birleşenlerin destanının söylenmesini. idealleri uğruna yaşamak isteyen, “var olma” kavgası veren idealist gençlerin efsaneleşen mücadelesinin unutulmamasını diliyorum..

Ben de bu dönemi, yazmakta olduğum "EFSANE (Destansın Delikanlım)" isimli romanımla yeni nesillere anlatmak, aktarmak ve böylece ebedileştirmek istiyorum. (Yeri gelmişken, romanımda adınızı ve anınızı kurgulayıp kullanmak istiyorum. Arkadaşlarımdan anılarını istemiştim, bir hayli gönderenler oldu, göndermeyenlerden de istediğimi, beklediğimi belirtmiş olayım)

Bu geleneksel toplantımızla, Balıkesir ve ilçelerinde birkaç defa olmak üzere Çorum, Sivas, Samsun, Mersin, Kırıkkale, İzmir, Nevşehir, Manisa, Trabzon, Elazığ, ve en son Balıkesir’de (Cunta adasında) bir araya geldik. Bu sene, Konya’da buluşacaktık ancak, koronavirüs salgını sebebiyle bu mümkün olmadı. Ayıca, rahmetli Necdet Türkkan ağabeyimiz ile birlikte Haluk Türköz, Sebahattin Yazıcı ve benim de organize ettiğim programımızı 2005 yılında Bursa’da gerçekleştirmiştik. 2017 Trabzon ve 2018 Elazığ buluşmasını yeni rahmetli olan Nuh Eren ve Rifat Kaya arkadaşlarımız organize etmişlerdi. Bu vesileyle rahmetle anmış, dualarla yadetmiş olalım.

Ve en son 2019 yılı Balıkeslr’in Cunda adasındaki toplantımız için, 12 temmuz cuma günü, yıllar sonra yine Balıkesir NEE mezunları olarak okul bahçesinde toplanmıştık. Rahmetli olan arkadaşlarımızın ruhlarına mevlit okutmuştuk. Öğle yemeği ve cuma namazı sonrası Cunda adasında buluştuk, bir araya geldik. Kahvenin adına ve tadına 40 yıllık DOSTLUK dedik...

Evet, çocuktuk, babalarımız ellerimizden tutar babalarının cenazelerine götürürlerdi. Büyüdük, bizler babalarımızı defnetmeye başladık. Yaşlandık, şimdi, sıra bizlere geldi. Çoğumuz dede olduk, değiştik. Ancak, gözlerimizdeki manalı bakışlarımız hiç değişmedi. Birbirimizi gözlerimize bakarak tanıyoruz. Hayatını kaybeden arkadaşlarımıza rahmet diliyorum. Sağlık sorunu yaşayanlara acil şifalar temenni ediyorum. Hatır, gönül, vefa, dostluk ve unutmama adına hayatı anlamlı hale getirenlere de selam olsun diyorum...

Hayatınızda kırgınlıklarınızın, küskünlüklerinizin, "keşke"lerinizin, "ah, vah"larınızın olmamasını temenni ederim. Dostlukların devamlı yaşanmasına ve yaşatılmasına vesile olmak gerekir. Kolay elde edilenler anlamsız, önemsiz ve kıymetsiz olur. Zoru başarmak emek ve bedel ister. Bazı değerlerin anlamı çok derinlerdedir.

Arkadaşlarınızı, dostlarınızı kardeşiniz olarak bilin. Hiçbir şeyi, arkadaşlarınızın tırnağının içindeki kire bile değişmeyin. Dost dediklerinizi yürekten sevin. Üstünüze bir karış toprak örtülmeden de sakın unutmayın...

Yaşamak dediğin ne ki, güneşe yamaç kar mı?

Bu yol nereye gider, dostluktan ötesi var mı?

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
U Uysal 3 yıl önce

sayın yazar o dönemde sizleri CIA bizleri de KGB iyi oynattı, işlerine geldiği gibi kullandılar. Olan ölenlere oldu. keşke zamanı geri çevirebilsek mümkün değil. şimdi sizde de bizde de benzer hatıralarda avunuyoruz. Fakat ülkede herşey daha kötü şimdi. kaleminize sağlık

Avatar
Ünal Biçer 3 yıl önce

1980 NEE mezunları memleket ve vatan için ellerinden geleni yapmışlardır...Buda bize yeter..