Önceki yazımızda Amerika Devlet Başkanı John Fitzgerald Kenedy’nin 1963 yılında bir suikast sonucu öldürüldüğü olayından bahsetmiş idim.. Bu defa bilgilerine çok sayıda kaynaktan ulaşılabilen yani artık tarihe geçmiş bu suikastin, kimler tarafından yaptırıldığına ilişkin bilgileri, biraz kişisel kanaatlerime de dayandırarak yazmak istedim..

Öncelikle suikastin devamındaki gelişmelere bakıldığında, düzenleyenlerin de örtbas edenlerin de aynı yolun yolcuları oldukları kesin görünüyor. Neresinden baksanız gördüğünüz her ayrı olayın sonu aynı noktaya varıyor. Buyurun bakalım;

Suikastin yapıldığı gün Kenedy ve kortejinin korunmasında aktif görevde bulunan FBI teşkilatının başında J. Edgar Hoover adlı bir bürokrat vardır.. Hoover yüksek dereceli bir masondur. Ve aynı zamanda bir homoseksüel.. Kenedy suikastinde FBI, CIA ve diğer güvenlik elemanları görevlerini gereğince yapsalar idi, böyle bir suikastin gerçekleştirilmesi mümkün değildi.. Kaldı ki Kenedy’ye sadece bir noktadan ve tek silahla ateş edilmediği, farklı yerlerden ve farklı silahlarla çapraz ateşe alındığı da üzeri örtülen konulardandır.

Yazımın ilk bölümünde de bahsettiğim gibi; olayın 57 adet tanığı var ve her biri tek tek yok ediliyor.. 
Ayrıca suikast bölgesinde bulunan FBI ajanı 10 ayrı personelin de farklı nedenlerle ve garip şekillerde öldükleri de çok manidar.. Dedim ya tam bir “Elm Sokağında Kabus” filmi gibi ve döktüğü kanlar yıllar boyu devam ediyor.. 

Gelelim bu suikastin sonrasına;

Olayın aydınlatılması için bir araştırma komisyonu kurulur. Adı "Warren Komisyonu.."
Bu komisyonu kimlerin oluşturduğuna baktığımızda karşımıza ilginç bir kompozisyon çıkıyor;  

Earl Warrean      : 33 Dereceli büyük üstad mason, komisyon'un başkanı.
Allen Dulles       : CIA'nın kurucusu ve mason, CFR, Bilderberg üyesi, Mossad'ın işbirlikçisidir.  
Gerald Ford       : Malta Locasına kayıtlı mason, olayın örtbasıyla 33. dereceye yükseltilmiştir. 
John McCloy     : Mason, CFR, Bilderberg üyesi.
Richard Russell: Mason.
John S. Cooper : Rotaryen.

Ne kadar tesadüf değil mi ?..
Arasan, seçsen, sıralasan bu kadar olur.
Sadece bu komisyon mu ?

Hayır ülkenin basın araçları da yoğun bir kampanya başlatmıştır. Anılan komisyon cinayeti KGB’nin işlediği yönünde hikayeler ileri sürdükçe, basın da bu hikayeleri adeta bir belgesel haline getiriyor ve kamu oyunu sadece bu kanalda yönetmeye başlıyor. Bilgi kirliliği ve spekülasyonda başarılı da oluyorlar tabii ki.  

Peki bu devlet başkanı neden katledilmişti ?
Bu sorunun cevabını vermek için yelpazeyi oldukça geniş tutmak gerekiyor. Zira Kenedy’nin yok edilmesi için bazı güçlerin çok sayıda nedenleri vardı. Biraz da bunlara bakalım isterseniz..
 
Çok farklı kaynakların örtüşen bilgi ve verilerine göre anlatacak olursak;

John F. Kenedy  öncelikle bir katolikti ve İngiltere büyükelçiliği yapmış düzeyde olan babası Joseph Kenedy gibi yahudilerle geçinemiyordu. O da Amerikan devlet yönetiminin yahudi ailelerin presinden kurtulması ve bağımsız politikalarla yönetilmesi taraftarıydı. Devlette yerleşik lobileri Amerika’nın bağımsızlığına zarar veren güçler olarak görüyor ve bu yönden önlem almaya çalışıyordu. İzlediği temel politikalar da bu yöndeydi.
Örneğin başkanlık seçimi öncesi süreçte etkin lobi ailelerin ileri geleni Sigmund Rotschild;  “başkan seçildiğinde Ortadoğu'da İsrail tarafını tutan bir politika izlemesi halinde milyonlarca doları bulan seçim kampanyası masraflarını karşılayacaklarını"  teklif etmiş; Kenedy bu çirkin teklifi anında reddetmiş ve "kendisini hakarete uğramış gibi hissettiği"ni bildirmiştir.

O yıllarda İsrail Devleti yeni bir devlettir ve bölgesinde hızla süper güç olmayı hedeflemiştir. Bu yönden “Nükleer Silahlanma”  faaliyetlerini de başlatmıştır. İsrail'in Necef Çölü üzerindeki Dimona kentinde kurduğu santralde sürekli nükleer başlıklı füzeler üretmesi, bölge için ağır bir tehdit oluşturuyordu. 
Kenedy İsrail’in bu hırslı politikalarından rahatsızdı. Zira bu füzeler Riyad ve Bağdat’tan başlamak üzere Tahran, Ankara ve İstanbul gibi şehirleri vuracak menzilde silahlardı. Bu konu Kenedy’yi önlem almaya yöneltmişti.. Zira 2. Dünya Savaşının ağır izleri halen sürmekte idi ve insanlık
 yeni bir nükleer savaşa sokulmamalıydı.
İsrail’in kurucusu ve ilk Başbakanı olan David Ben Gurıon'a yazdığı bir uyarı mektubunda ''İsrail'in nükleer programını durdurmaması halinde Amerikan devletinin yaptırım uygulamaktan kaçınmayacağı.."  bildiriminde bulunmuştu.
David Ben Gurıon da, Kennedy'e gönderdiği cevap yazısında "genç adam'' diye hitap ederek, aşağılayıcı ve sertlik yaratan cümlelerde bulunmuştu.. Kenedy’nin  tepkili  ve sert karşı koymaları, inatlaşması karşısında D. Ben Gurıon Başbakanlık görevinden istifa eder.. Siyonist politikalarıyla ismi tarihe geçmiş olan ünlü Henry Kissenger, ''İsrail'in nükleer programına son vermesi İsrail'e büyük zarar verir'' diyerek Kennedy'yi ikna etmeye çalışmış, ancak O da olumlu bir sonuç elde edememiştir.

* Bir başka konu da Amerika’nın milli parası olan Dolar’ı basma yetkisidir. Amerikan Doları köktenci yahudi Rotschild ailesinin sahibi bulunduğu Federal Reserve Bank tarafından basılmaktadır. Ve ilginçtir bu para basma işinde devletin öyle çok güvenilir bir kontrol mekanizması da yoktur. Bu konuda ipler tamamen Rotschild ailesinin elindedir. Yukarıda bahsettiğimiz gibi de John F. Kenedy, babasının İngiltere’de oradaki Rotschild’lerle başlattığı kavgayı Amerika’da da sürdürmeye devam etmektedir.
Tüm bu sürtüşmeler ve milli para konusunda milli hareket etmenin gereği  ''bir ülkenin para denetiminin şahıslar elinde olmasının büyük bir sorun olduğunu''  söyleyerek bir yasa düzenletir.
4 Haziran 1963'te çıkarttığı 11110 sayılı yasa ile “Dolar Basma Yetkisi” ni Rotschild’ların Federal Reserve Bank’ından alarak, onları açığa çıkartmış ve bu yetkiyi sadece Amerikan Merkez Bankası'na (FED)’e teslim etmiştir.
Böylece Rotschild’lar eliyle İsrail için hayati derecede önem arz eden ve en büyük gelir kaynakları olan bu yetki devri büyük bir darbe olmuştur. Konuyu inceleyen araştırmacıların içerisinde “sadece doların basma yetkisinin alınması dahi İsrail’in şah damarını kesmektir” şeklinde tarif edenleri dahi görüyoruz.

Şimdi Sizler, bir an için bir İsrail Devleti olun,
Baş edemeyince Başbakanlık görevinden istifa eden David Ben Gurıon olun,
Veya Kenedy’yi ikna edemeyerek itibari yönden oldukça sarsılan Henry Kissenger olun,
Hatta her attığı adımda Kenedy tarafından karşısına sürekli engel çıkartılan, seçim öncesi yaptığı çirkin teklifi reddedilen, herşeyin ötesinde dolar basma yetkisi elinden alınan Sigmund Rotschild ve Ailesi olun…
Olur musunuz ?
Peki ne yapardınız o zaman bu Kenedy için ?..


Ben, şahsen bu empatiyi yapıyorum.
Ve bu empatiyle düşünürken yazımın önceki (1.) bölümünde yazdığım polisten işkence gören gencin cümlesi geliyor aklıma; “Billahi Kenedi’yi ben vurdum” 

*****
Şimdi, onca güncel konular varken bu yazıyı neden yazdım ?
Burada hemen söyleyeyim ki yaşadığımız şu savaş, terör ve ölümlerle dolu günlerimizin en güncel olgusu ve salt gerçeği B.O.P yani “Büyük Ortadoğu Projesi” dir.

Sizler ne dersiniz bilemiyorum fakat bana göre “çağın ve insanlığın 21. yüzyıldaki en ölümcül vebası” gibidir bu proje.. İlk kuruluşu da kanla başlamış ve günümüzde de halen o kanlı yürüyüşü devam etmektedir.

İşte bu insanlık düşmanı kanlı projenin ilk kanlı adımıdır “Kenedy Suikasti”
Bu ilgiyi kurmak ve dünya tarihindeki gerçekleri görmek isteyen gençlerimize (nacizane ve kısmen olsa da) yansıtmak istedim herhalde..

John F. Kenedy’nin katledilmesinden sonra, nükleer füze üretiminde attığı adımların rahatlaması ve doların tekrar eski basım sahiplerine verilmesinden başlamak üzere; İsrail’in tüm uluslararası politikalarına Amerikan eliyle devam edilmeye yeniden başlanılmıştır. Amerikan emperyalizmi, İsrail’in menfaatlerine uymaya devam etmiş; saldırgan ve sömürücü politikalarına harfiyen uymuştur.
Şu son sahnelerdeki B.O.P oyunu ile Ülkemize karşı yaptığı iki yüzlü ve üç buutlu tezgahları bunun en somut örneğidir.. Görebilene..
 
Sağlıcakla kalın..



 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
A. karagöz 6 yıl önce

Değerli Hocam, BOP 1963^ten beri var derlerdi, böyle duyardım. Şimdi anladım neden böyle dediklerini. değerli bilgi ve tespitler için teşekkür ederim.