Yasakları delme konusunda üstümüze yok. Trafiğe bakıp da söylüyor değilim bunları. Sokağa çıkma yasaklarını örnek alıyorum.

Hafta sonundaki yasaklara uymuyanların sayısı fazla. Herkesin elinde bir belge, yoksa poşet içinde bir ekmek, o da olmazsa "aşının yan tesiri" şüphesiyle en yakın sağlık kurumuna gidiş numarasına yatıyor insanımız. Bizim milleti idare etmek hakikaten çok zor bir iş. Üzerinde eşofman, ayağında spor ayakkabıları ile yürüyüşe çıkanlar, bakkala gidiyorlar güya. Kilo kaybetmek için sürekli rejimde olanlar, ekmek almak için fırın arıyorlar. Aslında bakkala da gitseniz, fırına da ulaşmak isteseniz, sadece yürüyerek yapabilirsiniz bunu. Yönetmelik öyle söylüyor. Ama yönetmeliğe kim kulak asıyor ki..? Son model jeeplerle, çok lüks araçlarla gidiyorlar ihtiyaçlarını almaya.

Bazı yasaklarımız var ki akla ve mantığa aykırı. Şu 65 yaş yasağı mesela. Dünyada bizden başka hiçbir ülkede böyle bir uygulama yok. Zaten yasağın böylesi insan haklarına da aykırı, özgürlük anlayışına da… Aylarca bizi, virüsün 65 yaşın üstündekileri öldüreceğine inandırdılar. Ama sonradan gördük ki, virüs yaşa başa bakmıyor, bağışıklık sistemi zayıf olana zarar veriyor. Bizi yönetenleri bazı şeylere inandırmak da gerçekten güç. Virüsün sadece 65 yaş üstünü hedef almadığını kabullenmek için yönetim, 6 ay direndi. Sonuçta yine de pes etmedi de, günde 4 saatlik izni yeterli gördü.

Şaka gibi önlem sürerken, millet şimdi de aşı telaşına düştü. 65 yaş üstündekiler, aşılamada hayli alt sıralarda. Hani 65 yaş üstü ölüm riski taşıyordu? Bu ne perhiz, ne lahana turşusu.. Aşılamada sağlık ordusuna önceliği, hepimiz anlıyor ve kabul ediyoruz. Ama milletvekillerine, torpillilere, iktidarın üst katmanlarında gezinenlere aşı önceliği niye tanınıyor ki? Milletin kendisi aşı beklerken, millete hizmetle ödevli olan siyasetçi ve bürokratların, televizyonların önünde kollarını açıp iğne yaptırmaları ayıp olmuyor mu?

Ayrıca aşılar konusunda her kafadan bir ses çıkıyor. Alman’ı mı iyi, İngiliz’i mi, Çin’i mi daha tesirli, yoksa Rusya’nın ki mi? Şimdi bunun münakaşasına tutuştuk. Hele Ruslar’ın "üçüncü fazı da bitirdik ve yüzde 100’lük başarıyı yakaladık" açıklaması, ortalığı daha da karıştırdı.

Televizyonlarda bilim adamlarından, doktorlardan geçilmiyor. Allah'tan hepsi aşının yararında ağız birliği yapıyorlar. Aşıyı eleştirenler, güvenmediklerini söyleyenler ve gerekli deneyler tamamlanmadan aşılamayı zararlı gördüklerini açıklayanlar, genellikle sosyal medya kanallarını kullanıyorlar. Bunlardan bir kısmı da yabancı uzmanlar.. Geriye kocakarı ilaçlarının yararından bahsedenler ve şifalı bitkileri önerenler kalıyor ki bunlara da fazla inananlar var toplumda. Örneğin kekik, adaçayı, karabaş otu içenler, zeytin yaprağı ve karanfil çiğneyenler, okaliptüs koklayanlar filan.. Laf aramızda ben aşıyı bekliyorum ama, bunları da kullanmıyor, en azından denemiyor değilim.

"Aşıyı getirtmekte geç kaldık", "zaten alacak paramız kalmadı ki", "Tanzanya bile bizden erken davrandı" laflarını bir yana bırakalım. Bunları siyaset malzemesi yapmaktan vazgeçelim. Bu tartışmalarla bir yere varamayız. İktidarın aşı politikasını ve takvimini mutlaka açıklaması, hangi tarihte ne kadar aşı geleceğini, aşılamanın ilk döneminin nasıl tamamlanacağını ve ikinci aşıya nasıl ve ne zaman geçileceğini açık bir şekilde ilan etmesi lazım. Durumu idare etmek yerine, halka doğruları inandırıcı bir dille anlatmalıyız. O takdirde muhalefet de, öküzün altında buzağı aramaktan vazgeçebilir.

Neye üzülüyorum biliyormusunuz?

Büyük önderimiz Atatürk’ümüzün 1928 yılında kurduğu ve halkımızın sağlık sigorta ve teminatı olan Hıfzıssıhha Kurumumuzu neden ve niçin kapattık?

O çok başarılı ve örnek kurumumuz, bugün aşı beklediğimiz Çin’e,1938’de bir milyon kolera aşısı göndermişti. 1932’de serumu, 1933’te kuduz, 1934’de çiçek, arkasından verem, difteri, boğmaca, tatanoz aşılarını hep burada ürettik. Her türlü tedavi serumlarını burada imal ettik. 1940’larda Ortadoğu ülkelerine tifüs aşısı satıyorduk. Hıfzıssıhha Okulunu bile açmış, binlerce uzman yetiştirmiştik. Hani bu yıl doğru dürüst getirtemediğimiz grip aşısını bile, Hıfzıssıhha’da 1950’de üretmeye başlamışız. AİDS araştırma merkezi bile açmışız.

Böyle bir kurumu hangi akla hizmet için kapatmışız acaba? 2004 yılında önce aşı üretim merkezinin kapısına kilidi asmışız. 2011’de de Hıfzıssıhha’yı toptan kapatıp tarihe gömmüşüz. Böyle bir yanlışı nasıl yaparız, akıl havsala alacak gibi değil. Bugün Hıfzıssıhha açık olsaydı eğer, biz aşı bekliyor değil, dünyaya Korona aşısı satıyorduk. Sadece Korona değil, tüm hastalıkların serum ve aşılarını ihraç edip, çok büyük paralar kazanıyorduk. 1950’li yıllarda Demokrat Parti nasıl Köy Enstitüleri gibi başarılı bir kurumu kapatma hatasını yapmışsa ve bu hatanın çok ağır bedelini hala ödüyorsak, 61 sene sonra da AKP iktidarı benzer bir hatayı yaparak, ülkemizi aşıda ele güne muhtaç hale getirdi. Yazık oldu 93 yıllık emeklere.

Şimdi vaktimizi pişmanlıkla geçirmek, üzülmek ve ağlaşmak yerine, derhal Hıfzıssıhha’yı yeniden kurmalı ve hemen devreye sokmalıyız. Sadece Hıfzıssıhha’yı mı, köy enstitülerini de, halkevlerini de, Harpokullarını da, askeri hastaneleri de, hata yaparak kapattığımız tüm kurumları da.. Tabii bir daha asla politikaya bulaştırmamak kaydıyla…

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.