Türkleri karalayan Arap dizisi ve Türk düşmanlığı..

Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ortaklığı ile Arap dünyasına yayın yapan ve en çok izlenen kanalların başında gelen MBC’de yayınlanmaya başlayan “Krallıkların Ateşi” isimli tarih içerikli dizide Osmanlılar; Arap düşmanı, barbar ve gaddar olarak gösteriliyor. Dizide, Fatih Sultan Mehmet’in 2. Beyazıd tarafından öldürüldüğü sahnenin yanı sıra Osmanlı-Memlük mücadelesi ise Arap düşmanlığı gibi gösteriliyor. Yapımcılığını İngiliz Peter Webber’in üstlendiği dizinin senaristi ise Mohammad Sulaiman Abdulmalik.

Hollanda Türk ve Arap Dünyası Başkanı Mehmet Tütüncü, dizinin Türk düşmanlığı içerdiği ve tarihi çarpıtmalarla dolu olduğunu belirterek şunları söyledi:

“Senariste ortaya attığı yalanları düzeltmesi için aradım ancak geri dönüş yapacağını söylemesine rağmen aramadı. 16 bölümlük TV dizisi büyük bir bütçeyle çekiliyor. Dizide Osmanlı Memlük mücadelesi ve Yavuz Sultan Selim’in 1517 yılında Kahire’yi ele geçirerek Arap ülkelerinde hakimiyet kurması işleniyor. Dizi tamamen politik bir amaca hizmet ederken, Araplar’ın gözünde Türk imajını kötülemek istiyor. Osmanlılar’ın Araplar’a karşı zulüm uyguladıkları, soykırım yapıldığı gibi yalanlar işlenirken, Arap dünyasının meşhur aktörleri Khaled Al Nabawi, Mahmoud Nasr, Abdel Moneim Amairi, Rasheed Assaf Mona gibi isimler oyuncu kadrosunda yer alıyor.”

Batı kaynaklı olup Osmanlı hükmü altında yaşayan hemen bütün milletleri etkileyen milliyetçi düşüncenin o zamanki Arap dünyasında, özellikle Mısır, Suriye, Lübnan ve Filistin’de nasıl uç verdiği noktasına dair örnekler verelim.

Mısır’a sürgün edilmiş veya gitmiş Suriyeli bir kesim, 1912’de başkent Kahire’de "el Le Merkeziye" (Ademi Merkeziyetçilik) adıyla bir dernek kurmuştu. Bu kuruluşun sonradan oluşturulan şubesinin adı "Cemiyet-u Suriyet-ul Arabiye" (Suriye Arap Derneği) idi. Malum dernekte, Arap aydınları çoğunluktaydı.

O dönemde Şam Eyaleti’ni yöneten zat, Birinci Dünya Savaşı sırasında Dördüncü Ordu Kumandanı Cemal Paşa idi. Kendisi, İttihat ve Terakki Partisi’nin üçlü paşasından biriydi. Cemal Paşa, sorumlu olduğu eyaleti, bağımsız bir hükümdar gibi idare ediyordu. Önceleri Arap milliyetçi ayrılıkçılığını görmezden gelen paşa, dünya savaşının ilanından sonra İngiltere ile Fransa’nın Beyrut’ta boşalttığı konsolosluk binalarında arama yaptırdı ve buralarda Arap derneklerine/kuruluşlarına ait çok sayıda belge ele geçirdi.

Belgelere göre, Arap halklarının bağımsızlığı için faaliyet gösteren örgütlerin başında yukarıda anılan Suriye Arap Cemiyeti (SAC) geliyordu. SAC, 1915’te kaleme alınmış ve Suriye halkına hitaben yazılmış bir bildiriyi hazırlayıp dağıtmıştı. Bildiride özetle şöyle denmekteydi:

“Ey Arap milleti! Ey Arap milletinin mebusları (milletvekilleri), gençleri, Doğu’nun şân ve şerefinin mirasçıları, ve ey zulme boyun eğerek sabahın gelmesini beklemesini kabul etmeyenler! Bu nidâ (çağrı/sesleniş), mezarlarında yatan ecdâdamızın (atalarımızın) nidâsıdır… Memleketimizden Türk (Osmanlı) musibetinden, en hakir ve zelil (aşağılık) milletlerin görmediği o harap edici sülâlenin zulmünden ve yola çıkmasından kurtulabilmiş bir ay, hatta bir gün bile geçmemiş olduğunu görürsünüz. Tarihimizde bunların zulümlerini kaydetmeyen bir sayfa bile bulamayacaksanız… Yemen ile Irak’a Arap askerleri göndermek suretiyle Arap çocuklarını birbirine kırdıran ve kendilerine kendi elleriyle yuvalarını söndürtenin Talat ve arkadaşı (Cemal Paşa-F.B.) olduğunu işitmediniz mi? Memleketinizden toplanan eğitim yardımlarıyla Türk, Ermeni ve Yahudilerin tahsil için Avrupa’ya gönderilerek, (esas sizin) çocuklarınızın, ciğerparelerinizin bu olanaktan nasıl mahrum bırakıldığını bilmiyor musunuz? Yoksa Türklerin sizi baskı altına aldıkları andan itibaren alışkanlıklarınızı katlettiklerini ve şimdi de Arap eserlerinin mahvına uğraştıklarını öğrenemediniz mi?..” (Murat Bardakçı, “Suriye ile Aramızdaki Soğukluk, 1915’te Yayınlanan Bu İsyan Bildirisiyle Başladı”, Haber Türk gazetesi, 24 Haziran 2012)

“Ele geçen belgelerden hareket eden Cemal Paşa, bağımsızlık ve isyan çağrısı yapmak üzere Fransızlarla görüşen dernek üyesi 33 Arap milliyetçisi hakkında yakalama emri çıkardı. Yakalanabilenler tutuklandı. Günümüzde Lübnan sınırları içinde kalan Aley (Dürzî inançlıların yoğun olduğu dağlık bölge) kasabasında kurduğu askeri mahkeme, tutuklu sanıkları yargılamaya başladı. Aralarında Arap dünyasının ileri gelen aydınlarına ek olarak gazeteciler, Osmanlı parlamentosu milletvekilleri ve bir de Hıristiyan rahip vardı. Çoğu idama mahkûm edildi.

6 Mayıs 1916’da Şam şehrinin Merce ile Beyrut’un Burc meydanlarına kurduğu darağacında asıldılar. Başta mahkûmların yakın aileleri olmak üzere binlerce Arap, Anadolu’nun değişik yerlerine sürgün edildi. Yakalanamayanların gıyabında idam verildi. Bu yüzden Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta Şehitler Meydanı olarak anılmaktadır. Suriye ise hem 6 Mayıs’ı Şehitler Günü olarak anar hem de Merce Meydanı’nı, Şehit Meydanı diye kayda geçirmiştir. Her ikisinde de idamları simgeleyen anıtlar bulunur…

Aliye Divan-ı Harbi’nin kararları yani Cemal Paşa’nın Arap dünyasının önde gelen aydınlarıyla siyasetçilerini 1915 ve 1916 yıllarında Beyrut ve Şam’da idam ettirmesi, asla unutulmadı. İdamlar, El Nahda ismi verilen Arap uyanış akımının/hareketinin sadece entelektüel çevrelerle sınırlı kalmamasına yol açtı. Çünkü bu aydınlanmacı ve laik milliyetçi hareketin merkezi, Kahire’ye kaymış oldu… İdamlar, Arap dünyasında “Türkler, bizi dört yüz yıl boyunca sömürdüler; Cemal Paşa ise kan dökücünün tekiydi. Osmanlı onu bölgemize gönderip büyüklerimizi (bir kısmını) astılar, sonra da (kalan kısmını) dinden çıkardılar (laikleştirdiler) kanaati egemendir.” (Murat Bardakçı, “One Minute ve Cemal Paşa” isimli makalesi, Habertürk 09 Haziran 2016)

Ben, 1970’li yıllarda İsrail’e karşı mücadele eden Filistinlilerle birlikteyken, Cemal Paşa’dan her söz açıldığında şu örneği verirlerdi: “Öyle acımasızdı ki, sırf kurşundan tasarruf olsun diye iki veya üç kişiyi peşi sıra dizdikten sonra tek tüfek kurşunuyla onları kafalarından öldürtürdü!”

Yabancı bir kaynaktaki iddialar ise, daha vahimdir: Arap milliyetçilerinin idam emrini veren Cemal Paşa, Araplar tarafından "El Seffah" = kan dökücü olarak anılmaktadır. Ayrıca özellikle Lübnan ve Irak’ta 40 bin kadar insanın ölümüne neden olan açlığa da bilerek sebep olmuştur. Siyonist hareketin tarihçisi Adolf Böhm, Cemal Paşa’nın keyfi yönetimi, pervasızlığı ve acımasızlığı nedeniyle bölgedeki topluluklara yönelik şiddet ve katliamının ayrıntılarını, şu kaynakta yayımlamıştır: "Die zionistische Bewegung. Bd. 1: Die zionistische Bewegung bis zum Ende des Weltkrieges. 2., erw. Aufl. Tel Aviv: Hozaah Ivrith Co. Ltd., 1935, S. 643 ff"

Kanımca Cemal Paşa’nın biricik iyiliği, Filistin’i işgal eden siyonist militanları kararlı biçimde takip etmesi ve Filistin Arap halkının topraklarına akın eden Yahudi yerleşimcilerin önünü kesmesiydi.

Bu arada Cemal Paşa’yı koruyup savunan bir yazıya da yer verelim: “Pek çok kimse Cemal Paşa’yı çok sert tedbirler almakla, eziyet etmekle ve katletmekle suçlamış hatta ona Seffah (kan dökücü) demişlerdir. Ama bu hatıraların içeriğini kavrayan kişi bizimle beraber görecek ki Cemal Paşa; kendilerini ve kalplerini düşmana satmış olanlara bile çoğu kez, fitneyi engellemek, vatanı ve İslam birliğini korumak uğruna, yapılması gerekenden çok daha hafif cezalar uygulamış ve çoğu kez düşmanlarına bile iyi davranmıştır…” (Bakınız, Seyfullah Korkmaz, Cemal Paşa’nın Hatıralarına Göre I. Dünya Savaşı’nda Filistin Cephesi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi XLIII, 2017/2, 45-77, Geliş Tarihi: 15.10.2017, Yayın Tarihi: 15.12.2017.)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.