Son aylarda Türk diplomasisi sürekli olarak batı kaynaklı sorunlarla işgal edilirken, Baltık denizi kıyılarında NATO zirvesi düzenlenmiş ve bu vesile ile Türkiye’nin batı ile ilişkileri yeniden masaya yatırılarak Türk tarafı hırpalanmaya çalışılmıştır. Her zaman olduğu gibi batılı emperyal ülkeler Türkiye’yi gene eskisi gibi insan hakları üzerinden eleştirmeye kalkışmışlar ve bu alandaki eksiklikleri yüzünden, Türkiye’nin hiçbir zaman Avrupa Birliği’ne üye olamayacağını ve bu doğrultuda Avrupa Birliğinin üyelik için ana ilkelerini gündeme getiren Kopenhag kriterlerini, Türk tarafının bir yasal düzenleme ile kabul etmesi gerektiği, gene Avrupa Birliği organlarında Türkiye’nin son durumu tartışılırken, eskisi gibi dile getirilerek Türk karşıtlığı çizgisi gene sonuna kadar izlenerek, Türkiye gene Avrupa Birliği dışında bırakılarak ve gene bu tutumun bir uzantısı olarak Türkiye’nin NATO’daki görevine dikkat çekilerek, Avrupa Birliği nimetlerinden mahrum edilen Türkiye, bu durumun bir tersi yansıma ile Türk Devleti’nin NATO üyesi olmaktan kaynaklanan görev ve misyonları gene eski toplantılarda olduğu gibi tekrar edilerek, Türk tarafı mahkum edilmeye çalışılmıştır.

Avrupa medeniyetin merkezi olmak gibi bir iddia ile kendisini uygarlığın merkezi olarak ilan ederken, Türkiye’yi çağdışı kalmış doğu bölgesi ülkeleriyle birlikte uygar olmayan ülkeler kategorisi içinde düşündüklerini açıkça ilan etmişlerdir. Avrupa kapısında yarım asır üyelik için bekletilen Türkiye, devletiyle milletiyle ve siyasi ve askeri gücü ile; ABD, NATO, İngiltere ve İsrail’in çıkarları için hem Afrika çöllerine hem de sıcak çatışmaların bulunduğu savaş alanlarına, NATO’nun öncü güçleri olarak kullanılmaya çalışılmıştır. ABD’nin küresel politikaları gereği Rusya ile Ukrayna savaşı başlatılırken, İngiltere’nin baskılarıyla Kuzey Atlantik örgütlenmesinin devamı bu kez Avustralya’nın katılmasıyla bir Pasifik savunması AUKUS adıyla gündeme getirilirken, Türkiye’nin güvenliği ya da askeri öncelikleri düşünülmemiş, Avrupa Birliğinden Türkiye gene çifte standartçılık oyunları ile uzak tutulurken, Doğu Akdeniz, Balkanlar, Kıbrıs ve Ege adaları ile Kuzey Suriye üzerindeki siyasi çekişmeler ile askeri çatışmalara Türkiye’nin batı dünyasının çıkarları doğrultusunda yönlendirildiği görülmüştür. Türkiye gene bir emperyalizm oyununa savaşa sürülerek kurban edilmeye çalışılmıştır.

ABD hegemonyası için Rusya ile Avrupa karşı karşıya getirilirken, dünya kamuoyunu oyalama çizgisinde bir Rusya-Ukrayna savaşının, Türkiye ile hiçbir biçimde ilgisi olmamasına rağmen, Türkiye’yi de NATO üyesi bir ülke olarak savaş cephesine yönlendirmek, Türkiye açısından çok büyük bir haksızlığa neden olmaktadır. İtalya’nın Faşist kadın başbakanı Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin gündemde olmadığını açıkça dile getirirken, Avrupa parlamentosunun Türkiye raportörü hazırladığı raporunda NATO ile Avrupa Birliğinin farklı kurumlar olduğunu ileri sürerek, Türkiye’nin kendisine karşı uygulanan haksızlığı dile getirmesine karşı çıkıyordu. Avrupacı kanat Brüksel’in yolunun Kopenhag Kriterlerinden geçtiğini resmen açıklarken, açıkça Ankara’nın kendi ulusal çıkarları için geliştirdiği kendi kriterlerine karşı tavır koyuyordu. Finlandiya’nın NATO üyesi olmasından sonra Türkiye’nin de Avrupa Birliği üyeliğini Türk tarafı gündeme getirdiği aşamada, Kopenhag kriterlerinin açıkça Türkiye’ye dayatılması AB’nin dostça olmayan resmi yaklaşımını açıkça ortaya koyuyordu. Bu durumda Türk hükümeti Ankara’daki Türk devletinin kendisi için uygun gördüğü çizgide, Ankara Kriterleri’ni gündeme getirerek, yavaş yavaş terör saldırılarına karşı çıkmayan ve bu tür saldırılara dolaylı olarak destek olan İsveç devletinin de NATO üyeliğine karşı Türk tarafı gereken tepkiyi ortaya koyarak, bundan sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin iki yüzlü ve çifte standartlı batı emperyal politikalarına karşı çıkacağı bütün dünyaya duyuruluyordu.

Avrupa Birliği Türkiye’ye karşı çifte standartlı tavır ve politikalarına devam etmeye çalışırken, Türkiye batının emperyalist politikalarına karşı artık Ankara Kriterleri ile cevap vereceğini açıkça kamuoyuna yansıtıyordu. ABD dünyayı savaşa sürüklerken Rusya hareketi ile sarstığı dünya dengelerini yeniden gündeme getirme noktasında, Avrupa Birliği örgütü ile ortak hareket ederek, çok kutuplu dünya düzeninde yeni bir aşamaya doğru dünya konjonktürü çok zorlanıyordu. Türkiye, Avrupa Birliğine karşı izlediği antiemperyalist politikalara önümüzdeki dönemde devam ederek ve bütün savaşlara karşı çıkarak yeni dünya dengelerinin barışçı bir çizgide oluşumuna öncelik veriyordu. Atatürk’ün yurtta ve dünyada barış ilkesi Ankara Kriteri olarak devreye giriyordu.

Dünyanın ortasında her konu ve alan ile çeşitli açılardan karşı karşıya gelen bir konumda Türkiye’nin dünyada gelişen ve ortaya çıkan bütün alanlarda Türkiye Cumhuriyeti, kurucu önder Atatürk’ten gelen ciddi bir dış politika birikimine sahip bulunmaktadır. Birinci dünya savaşı sonrasında bir ulus devlet olarak dünya sahnesine çıkan Türk devleti yoluna devam ederken Ankara merkezli bir siyasal düzen kurularak Türklerin, Türk ulusunun ve Türkiye Cumhuriyeti’nin hak ve özgürlüklerine sahip çıkılmıştır. Tarihin her döneminde birbirini izleyen olaylar ve siyasal gelişmelerin birbirlerini izleyerek siyasal alana çıkmasıyla birlikte, merkezi coğrafyadaki oluşumlar da bu gibi gelişmelerin yansımaları doğrultusunda biçimlenerek, Türk devleti ile birlikte devletin başkenti olarak merkez konumunda bir Ankara yapılanması zaman zaman siyasal alanda yönlendirici etkiler yaratmıştır .Bugün Türkiye’nin her yanında şehir devletleri ya da küçük eyalet yapılanmaları arayışları sürekli olarak tırmanırken, başkent Ankara ile bütünleşen Türkiye Cumhuriyeti, Ankara kriterlerini bir savunma mekanizması olarak kullanarak, hem ayakta kalmasını biliyor hem de cumhuriyetin ilelebet payidar kalması doğrultusunda gerekli olan önlemleri alarak yoluna devam etmesini biliyordu. Tarihin ilk dönemlerinden bu yana merkezi alanda var olan Türk devlet geleneği, merkezi devletin güçlü bir yapılanmaya kavuşturulmasıyla, varlığını güvence altına alarak yirmi birinci yüzyılda devletin ayakta kalması güvence altına alınıyordu. Dünya tarihinin önde gelen aktörleri olarak Türkler, her zaman hem batı hem de doğu kürelerinde ortaya çıkarak merkezi alan üzerinden dünyadaki gelişmelerin en etkin gücü olarak mücadelelerini sürdürüyorlardı. Böylesine etkili bir konuma sahip olan Türk toplulukları her zaman için bir çıkış yolu bularak, her dönemde bir Türk devleti çatısı altında bir araya gelerek dünyanın değişik dönemlerinde Türk devletleri üzerinden Türk uygarlığının devamını sağlıyorlardı.

Ankara Kriterleri tarihin her döneminde ortaya çıkan Türk devletlerinin kendi varlıklarını güvence altına aldıkları temel ilkeler ve kurallar bütünüdür. Hayatta her şeyi bilime ve bu alandaki gelişmelere dayandıran kurucu önder Atatürk ortaya koyduğu söylev ve demeçleriyle, kurucusu olduğu devletin gerçeklerini ortaya koymuştur. Bu açıdan O’nun miras olarak Türk gençliğine bıraktığı “Söylev “ isimli kitap ta Ankara Kriterlerinin temel dayanak noktalarından birisidir. Bir çağ değişimi sırasında var olan büyük devletlerin önünü kesen ve savaşları durdurarak bölgesel barış ortamını kuran Atatürk, gerisinde bıraktığı otuz ciltlik eseriyle Türk devleti ile birlikte Türk ulusuna da öncülük görevini, bilimsel birikim ile tamamlamasını bilmiştir. Hiçbir yabancı düşünür ya da bilim adamının etkisi altında kalmayan Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi yolunda ilerlerken gene kendi birikimini tamamlamasını savunmuştur.

İki yüzden fazla devletin bulunduğu yeryüzü haritasında diğer devletler ve milletlerin yaşama haklarının güvence altına alınabilmesi ve dünyayı teslim alan neo-emperyalizm ile neo-koloniyalizm in sona ereceği ve yeni bir tür evrensel dayanışma aracılığı ile tüm insanlığın kazanılmış olan haklarının öne çıkacağı ve zaman içerisinde böylesine bir hakkaniyet ve adalet ile barış düzenlerinin gerçekleşeceği bir yeni dünya düşüncesinin geçerlilik kazanabilmesi için tüm ezilen ve esaret altında kalan toplulukların insan hakları düzenlemeleri doğrultusunda haklarına kavuşabilmeleri gerekmektedir. Ankara kriterleri her türlü haksızlığa karşı çıkmayı, evrensel barış ve adalet düzenlerinin kurulmasını sağlayarak ve mazlum ulusların her türlü hak ve özgürlüklerine kavuşabilmesi ve gelecekte daha adil bir yeni dünya düzenine Türkiye’nin ulaşabilmesi doğrultusunda Türk devleti ile Türk ulusunun üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirerek ve Ankara’nın ilkeli duruşu sayesinde daha adil bir dünya düzenine kavuşabilmesi çizgisinde, ulusalcı ve antiemperyalist kriterleri öne çıkararak, her türlü sömürü ve haksızlığın sona erdirilmesi hedeflenmelidir. Ankara Kriterleri bugüne kadar olduğu gibi öncelikle iç barışın sağlanması ve daha sonra da evrensel barışın garanti altına alınabilmesi açısından önem taşımaktadır. Uluslararası kuruluşların emperyal merkezlerin kontrolü altına sürüklenmesinin bir an önce önlenerek haksız düzenlerin ortadan kaldırılması ve uluslararası dayanışmalar aracılığı ile evrensel barış ve adalet düzeninin acilen kurulması gerekmektedir.

Ankara’daki Atatürk Cumhuriyetinin Ankara Kriterleri aracılığı ile yeni bir dünya düzeni oluşumu için tıpkı Atatürk dönemindeki gibi mücadele etmesi zorunlu görünmektedir.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.