Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) kökeni, Türk Kurtuluş Savaşı sırasında kurulan çeşitli direniş gruplarına dayanıyor. (Bu grupların çoğu daha önce İttihat ve Terakki Cemiyeti ile bağlantılı kişilerden oluşuyordu.)
Mustafa Kemal’in liderliğindeki bu gruplar, 9 Eylül 1919’da gerçekleştirilen Sivas Kongresi'nde ANADOLU VE RUMELİ MÜDÂFAA-İ HUKUK CEMİYETİ adıyla birleşti.
1923 yılında Halk Fırkası adıyla siyasi bir örgüt olarak kurulan parti, kısa bir süre sonra Cumhuriyet Halk Fırkası adını aldı.
1927 yılında “Cumhuriyetçilik”, “Halkçılık”, “Milliyetçilik” ve “Laiklik” olarak benimsenen partinin dört temel ilkesine, 29 Mayıs1935 tarihinde toplanan 4. Kurultay'da “Devletçilik” ve “Devrimcilik” de eklendi, adı da Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) olarak değiştirildi. Böylece altıya çıkarılan CHP’nin ilkelerini 6 ok amblemi temsil ediyor.
Kurucusu ve ilk Genel Başkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde ulusal bağımsızlığı kazanan, Cumhuriyeti kuran, saltanatı kaldıran, hilafete son veren ve Ulusal Birliği sağlayan CHP, hukuk ve eğitim gibi toplumsal alanlarda gerçekleştirdiği reformlarla çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ni biçimlendirdi. Ulusal sanayinin ve ekonominin gelişmesine de öncülük etti.
EKMEKSİZ BIRAKTI, BABASIZ BIRAKMADI
Türkiye’yi II. Dünya Savaşı'na sokmayarak çocukların, ‘ekmeksiz kalsa da babasız kalmasını önleyen’ CHP’nin ikinci Genel Başkan (Milli Şef) İsmet İnönü, savaş sonrası çok partili seçimin önünü açtı.
(1946’dayapılan ilk çok partili genel seçimde açık oy gizli sayım uygulamakla suçlanan) CHP, 16 Şubat 1950 tarihinde Seçim Kanunu’nu çıkardı. Kanun gizli oy, açık sayım, yargı güvencesi ve Yüksek Seçim Kurulu’nun kurulması gibi temel unsurları içeriyordu.
İsmet İnönü’nün liderliğindeki CHP, 1950 genel seçimlerini kaybettikten sonra iktidarı barışçıl bir şekilde devrederek Türkiye'nin çok partili dönemini başlattı.
CHP’Yİ KAPATMA GİRİŞİMLERİ
Buraya kadar her şey çok güzel, ancak daha sonra, (halk deyimiyle) CHP’nin başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi.
Celal Bayar’ın liderliğinde iktidara gelen Demokrat Parti (DP), 1950-1954 döneminde devlet radyosunu DP tekeline aldı. 1953 yılında da ‘CHP’nin Haksız İktisaplarının Hazineye Devri’ni öngören yasa çıkarıp uygulamaya koydu. Ceza Kanunu değişikliğiyle, bakanların basında küçük düşürülmesine karşı yaptırımlar getirdi.
1957 seçimlerinden sonra DP iktidarı zayıflamış, oy kaybına uğramıştı. 1950’de 69, 1954’te 31 milletvekili çıkarabilen CHP, 1957’de 173 milletvekili çıkararak önemli bir başarı sağlamıştı.
CHP en büyük muhalefet partisi olarak güçleniyor, özellikle basın ve üniversiteler aracılığıyla iktidara ciddi eleştiriler yöneltiyordu.
Menderes ve Demokrat Parti (DP) kurmayları, CHP’nin etkinliğini “rejime yönelik tehdit” olarak değerlendirmeye başladı.
DP’nin 1958 sonlarında giriştiği Vatan Cephesi uygulaması, ülkedeki siyasal cepheleşmeyi artırdı. Başbakan Adnan Menderes, 12 Ekim 1958’de halkı Vatan Cephesi’ne katılmaya çağırırken, muhalefeti kin ve husumet cephesi olarak tanımlıyordu.
TAHKİKAT KOMİSYONU
Başbakan Adnan Menderes, 1959’dan itibaren muhalefetle mücadele için sert tedbirler aldı.
Nisan 1960’ta Meclis’te kurulan Tahkikat Komisyonu (15 DP milletvekilinden oluşan özel bir araştırma heyeti) CHP’nin faaliyetlerini incelemekle görevlendirildi.
Bu komisyonun yetkileri çok genişti: Basın organlarını kapatma, toplantıları yasaklama, yargıya başvurmadan işlem yapma hakkına sahipti.
Böylece, CHP’nin fiilen “yasa dışı” ilan edilmesine ve kapatılmasına zemin hazırlıyordu.
Menderes, bazı DP kurmaylarıyla birlikte, CHP’nin “rejim ve devlet aleyhinde faaliyet yürüttüğü” gerekçesiyle kapatılması için çalışmalara başladı. Amaç, CHP’yi “Anayasa’ya aykırı faaliyet bulunduğu” gerekçesiyle kapatmak ve muhalefeti tamamen devre dışı bırakmaktı.
Tahkikat Komisyonu’nun raporları bu yönde bir hukuki dayanak oluşturacaktı. Ancak bu girişim tam anlamıyla hayata geçirilemedi; çünkü ordu ve toplumda gerilim çok yükseldi.
ÜNİVERSİTE VE SOKAK TEPKİLERİ
Nisan 1960’tan itibaren özellikle İstanbul ve Ankara’da öğrenci hareketleri başladı. 28–29 Nisan olaylarında polisle öğrenciler çatıştı, ölümler yaşandı.
Ordu içinde de DP’nin bu baskıcı adımlarına karşı rahatsızlık giderek arttı.
Bu süreç, 27 Mayıs 1960 askerî darbesinin gerekçelerinden biri olarak öne sürüldü.
Askeri darbeden sonra DP kapatıldı, Menderes ve arkadaşları Yassıada’da yargılandı. Verilen 15 idam kararından üçünün uygulanarak Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın asılması, vicdanları kanattı, (gerekçesi ne olursa olsun tasvip edilmemesi gereken askeri darbe) dönemi ve sonrasında, başta özgürlükçü 1961 Anayasası olmak üzere, olumlu hizmetlerin üzerine gölge düşürdü.
12 MART MUHTIRASI VE ECEVİT
CHP, 1960’dan sonra Türkiye İşçi Partisi (TİP)’nin sağında, “ortanın solu”nda yer alarak, ideolojik yapısını yeniden belirledi.
Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının 12 Mart muhtırasına (1971) karşı çıkan Bülent Ecevit, Nihat Erim’e kurdurulan hükümete, CHP tarafından bakan verilmesine karşı çıktı. 14 Mayıs 1972’de toplanan CHP 5. Olağanüstü Kurultayı’nda Bülent Ecevit ile İsmet İnönü karşı karşıya geldi. Ecevit seçimi kazanarak CHP’nin üçüncü Genel Başkanı oldu.
CHP, bu süreçte kitlelerle sağladığı kaynaşma neticesinde yüzde 33,3 oy alarak seçimlerden birinci parti olarak çıktı. Necmettin Erbakan başkanlığındaki Milli Selamet Partisi’yle (MSP) Koalisyon Hükümeti kurdu. Ecevit’in Başbakan olduğu hükümet, Kıbrıs Barış Harekâtını gerçekleştirdi. Ecevit’in erken seçim istemesi üzerine koalisyon bozuldu, seçimden sonra Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel, Erbakan’ın MSP’si ile Alpaslan Türkeş’in MHP’sini yanına alarak Milliyetçi Cephe (MC) Hükümetini kurdu.
1977 Genel Seçiminden birinci Parti Çıkan CHP, 13 milletvekili eksik olunca hükümeti kuramıyordu. 2 küçük pati CGP (Turan Feyzioğlu) ve DP (Ferruh Bozbeyli)’nin desteğini alan Ecevit, 11 milletvekilini Adalet Partisi’nden transfer edip, bakan yaparak 1978’de hükümeti kurabildi.
1979 sonbaharında yapılan milletvekili ara ve senato kısmi seçimlerinde oy kaybeden CHP, yerini Demirel başkanlığındaki Adalet Partisi (AP) azınlık hükümetine bıraktı.
12 EYLÜL ASKERİ DARBESİ
12 Eylül 1980 tarihinde gerçekleştirilen askeri darbe sonrası, TBMM ve CHP’nin de içinde olduğu Siyasi Partiler kapatıldı. 1982 Anayasası’nın halk oylaması sonucu kabul edilmesinin ardın yeni Siyasi Partiler kurulmasına izin verildi.
1992 yılında DYP-SHP koalisyon hükümeti döneminde yapılan bir yasal düzenlemeyle 12 Eylül sonrasında kapatılan siyasal partilerin yeniden açılabilmeleri önündeki yasal engeller ortadan kaldırıldı. 9 Eylül 1992’de CHP yeniden açıldı. Genel Başkanlığa ise Deniz Baykal’ı seçti.
18 Şubat 1995’te SHP ile CHP birleşerek, Genel Başkanlığa Hikmet Çetin getirildi.
1999 seçimlerinde CHP, yüzde 10 barajının altında kalarak parlamentoya giremedi. 12 Eylül’den sonra kurulmuş olan DSP ise, Bülent Ecevit liderliğinde seçimlerden birinci parti olarak çıktı.
Deniz Baykal 21 Nisan 1999’da istifa edince Altan Öymen Genel Başkan oldu. 30 Eylül 2000 yılında toplanan Olağanüstü Kurultay’da Deniz Baykal yeniden Genel Başkan seçildi.
Hakkındaki kaset komplosu üzerine Deniz Baykal’ın istifa etmesi üzerine, 22 Mayıs 2010’da yapılan 33. Olağan Kurultay’da Kemal Kılıçdaroğlu Genel Başkanlığa getirildi.
CHP’nin 4-5 Kasım2023 tarihinde gerçekleştirilen, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Divan Başkanı olduğu 38. Olağan Kurultayında yapılan seçimde, Kemal Kılıçdaroğlu’nu geride bırakan Özgür Özel partinin 8. Genel Başkanı oldu.
NE ÇEKTİN BE CHP
Cumhuriyet Halk Partisi’nin binaları, yöneticileri, üyeleri ve sevenleri, kısaca naklettiğim tarihi boyunca taşlı, sopalı, silahlı, yumruklu saldırılar yaşadı.
Şimdi ise, Yerel Seçimlerde gösterdiği başarıyla ve oy oranı bakımından Türkiye’nin birinci Siyasi Partisi olması nedeniyle, 1950 – 1960 yılları arasındaki dönemi aratmayacak kadar büyük bir saldırı altında.
Ancak, siyasal iktidar, yargı sopasını kullanarak, tutuklanan Belediye Başkanı ve belediye çalışan sayısını artırdıkça, CHP’deki muhalifleri dava açmaya teşvik ettikçe, meydanlar her geçen gün olup taşıyor.
Açlığın, yoksulluğun, adaletsizliğin, hukuksuzluğun kol gezdiği siyasi zulüm günlerinin bir gün elbet biteceği ümidini yitirmeyen milyonlar, bir yandan “Kurtuluş yok tek başına; ya hep beraber ya hiçbirimiz” sloganı atarken, diğer yandan ise, TV dizisindeki Vasfiye teyze gibi “ne çektin be CHP” demekten kendini alamıyor.
---
İYİ HAFTALAR
remzidilan_48@hotmail.com






Elinize sağlık Ağabey.