Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN yazdı: "Savaş İle Barış Arasında -2-"

Üç bin yıllık tarihsel derinliklerden gelen Orta Doğu coğrafyası günümüzde Siyonizm hedefine doğru kilitlenirken, aynı zamanda böylesine büyük bir hegemonya girişiminin bir devlet gücü ile örgütlenmesi çizgisinde var olan eski devletlerin ve sınırların ortadan kaldırılması amacıyla başlatılmış olan savaş senaryoları, emperyalist devletler aracılığı ile birbiri ardı sıra devreye sokulmuştur. Bütün merkezi coğrafya devletlerinin kurulması planlanan Orta Doğu birleşik devletleri başlığı altında geniş bölgeli bir federasyon yapılanmasına doğru genel bir gidiş örgütlenmeye çalışılmaktadır. Birinci Balkan savaşı aracılığı ile Osmanlı imparatorluğu dağılırken ve yirmi civarında devlet ortaya çıkmıştır. Aradan geçen yüz yıllık zaman dilimi sonrasında ise, ikinci bir Balkan savaşı çıkartarak aynı bölücü ve dağıtıcı müdahaleler ile Balkanizasyon süreci bu kez Anadolu yarımadası üzerinden uygulamaya geçirilmeye çalışılmıştır.  Bugünkü Türkiye toprakları yedi coğrafi bölgeye ayrılarak merkezi federasyon kurulurken   Türklerin bir var oluş savaşı vererek kurmuş oldukları tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti ulus devletini ortadan kaldırmaya yönelen bir Sevr haritasını, merkezi coğrafya barış programı olarak Türk topluluklarına ve komşu devletlerin halklarına kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. Böylesine büyük bir emperyal hedef doğrultusunda harekete geçildiği zaman bölgeye yönelik yeni bir düzen arayışı içindeki emperyalistlerin, öncelikle ikinci Balkanizasyon projesini coğrafi bölgeler üzerinden harita üzerinde konumlandırmaya çalıştıkları görülmektedir. Balkan yarımadasını paramparça eden Balkanizasyon projesinin Orta Doğu birleşik devletleri adı altında uygulanmaya çalışılması, Kuzey Irak ve Suriye bölgelerindeki sınır boyu gelişen terör girişimlerinin arkasında yer alan bir makro çökertme operasyonu ve Anadolu Balkanizasyon senaryosu olarak Sevr planını öne çıkartarak, ulaşılmak istenen ana hedefin ne olduğunu açıkça göstermektedir. Yüz yıllardır dünyaya egemen olmak üzere terör ve kaos planlarını uygulama alanına aktaran emperyalizmin, bu kez yüz yıl önce başaramadığı bölücülük planını, yeni dönemde Anadolu’yu Balkanlaştırma planı çerçevesinde uygulama alanına getirmeye çalıştığı görülmektedir.

Bombaların ana hedefinde Türkiye’nin bulunduğu bir savaş süreci içinde harekete geçerken, Türk devleti uluslararası hukuka uygun olarak savaş saldırılarının önüne geçebilecek önlemleri bir an önce ele almalıdır. Aynı zamanda komşu devletler ile bir araya gelerek küresel ya da bölgesel kaos yaratabilecek, terör ya da benzeri toplumsal karışıklık ortaya çıkarabilecek, yeni toplumsal çekişme ya da çatışmalara izin vermeyecek bir kararlı tutum, küresel kaos ve dünya savaşları girişimlerine karşı çıkılacak bölgesel ya da küresel düzeyde etkin olabilecek girişimler aracılığı ile de sonuç alınmaya çalışılması, zorunlu önlemler olarak devreye girmektedir. Yirminci yüzyılın ilk yarısında gerçekleşen iki büyük dünya savaşı tarihin penceresinden yirmi birinci yüzyılın yönelimlerine kaynaklık yaparken insanlığın geleceği açısından bir üçüncü dünya savaşı ile karşı karşıya gelinmektedir. Böylesine bir süreçte eğer üçüncü büyük savaşın önlenmesi gerçekleştirilemez ise, o zaman bütün dünya ve insanlık olgularının tehlikelere sürükleneceği bir kıyamet senaryosuna ya da Armegeddon isimli kutsal kitaplar macerasına, savaş girişimleri üzerinden sürüklenmek kaçınılmaz bir biçimde öne çıkacaktır. Bugünün koşullarında Anglo-sakson kökenli ülkelerin oluşturulması için desteklenen hukuk dışı bir siyasal yapılanma olarak var olan Siyonist devlet, bugün kendisini kurmuş olan Anglo-sakson yapılanmanın yönetim alanı dışına sürüklenerek, İngilizlerin çok yönlü siyasete yönelmeleri sonrasında sürekli olarak İngilizlerin iki yüzlü siyasetleriyle çatışmıştır. Dünyanın en acımasız emperyalist devleti olan İngiltere, yeni dönemde Siyonizme karşı sürekli olarak iki yüzlü bir diploması sürdürmeye çaba göstermiş ama Siyonist lobilerin Amerikan devletini kuşatması sonrasında eskisi gibi siyasal lobicilik çalışmalarından sonuç alınamaması gibi bir olumsuz durumun içine sürüklenilince, o zaman İsrail ve İngiltere çekişmeleri hızla tırmanarak bütün dünyayı yeni bir büyük savaş sürecine doğru yönlendirmiştir. Yirminci yüzyıldan bu yana kurulmuş olan Anglo-sakson düzenini kabul etmeyen Siyonizm rüzgarları, bütün dünya ülkeleriyle ile birlikte Türk devletinin de içine sürüklendiği Armageddon sürecini üçüncü dünya savaşına doğru yönlendirerek sürüklemiştir.

Türkiye bugün çok ciddi bir biçimde üçüncü dünya savaşına doğru sürüklenen ülkelerin başında gelmektedir. Türkiye Cumhuriyeti günümüz koşullarında dünya ülkeleriyle iyi ilişkilerini yürütebildiği zaman, dünya barışına yardımcı olarak katkı sağlamaktadır. Normal koşullarda bütün dünya ülkeleriyle iyi ilişkiler içine girmek yeryüzünün barış içinde bir düzenin içine girmesini sağlar Ülkeler arasındaki ekonomi, ticaret ve kültür ağırlıklı olarak geliştirilen sosyal ilişkiler doğrultusunda devletler arası  yakınlaşma, ortak çalışma programları ile birlikte her türlü küresel sorunların çözüme kavuşturulması çizgisinde dünya haritalarında yer alan bütün devletlerin karşılıklı ilişkilere girmesi, dünya barışının tesisi ve sürdürülmesi açılarından yararlı sonuçlar yaratmaktadır. Her devlet bu tür ilişkileri  ve gerekli olan çalışmaları artırarak güçlendirmek üzere gerekli olan önlemleri karara bağlarken ve dünya barışına destek sağlarken, bu tür ilişkilerden uzak kalan ve dış dünyaya karşı daha mesafeli duran ülkelerin ise yakın ilişkileri yeterince geliştiremedikleri görülmekte ve bu gibi devletlerin negatif çizgide sürdürülen dış politikaları zaman zaman komşu ülkeler arasında  sorun çıkartarak silahlı çatışma ve çekişme girişimlerini gündeme getirirken, aynı zamanda bu gibi ihtilaflı durumlar  ülkeleri karşı karşıya getirirken, çatışmalar üzerinden savaşlara giden yolları da tahrik ederek, tarihte çok örneği görülen büyük savaşları gündeme getiren savaş yollarının öne çıkarılarak savaşlardan çekinen ya da kaçınmaya çalışan ülkelerin dış baskılarla savaş süreçlerine doğru yönlendirildiğini görmek mümkündür. Dünya devletleri haritalarına bakıldığı zaman devletlerin hiçbir biçimde eşit ya da birbirine benzerlik durumlarının olmadığı açıkça göze çarpmaktadır, Barış koşullarında ülkeler, uluslararası ilişkileri toplum ve devletlerin yararına  düzenlemeye çalışırken barış içindeki dayanışma, yanlış çizgilerde hatalar yapan devletlerin de dikkatlerinin çekilerek, iyi ilişkiler içerisinde kalıcı barış ortamına onların da barış ortamına kazanılmaları gibi dikkat edilmesi gereken meseleleri de barış ortamı içinde  çözüme yönlendirmek  üzere, devletler ve milletler çeşitli yaklaşımların alternatif dış politikalar olarak  siyasal gündeme taşınması gibi sorumlulukları da devletler ve toplumlar dikkate alarak uluslararası ilişkileri bir bütünlük içinde yönlendirmelidirler.

Bugünün dünyasında Türkiye Cumhuriyeti hem bir barış ortamının hem de bir savaş sürecinin tam ortasında yer alan bir yeni jeopolitik konum ile karşı karşıya gelmiştir. Türkiye’nin üzerinde kurulu bulunduğu eski Osmanlı toprakları üç kıtanın ortasında yer alan bir merkezi konumu ile öne çıkarken, insanlığın kıtaların üzerinde dünya coğrafyasına yayılmasıyla başlayan göçler, yerleşim hareketleri ve savaşlar dünya tarihinin belirlenmesinde önde gelen olaylar olmuştur. Bu tür olayları fazlasıyla yaşayan İngiltere, Türkiye topraklarını felaketler coğrafyası olarak ilan ederken, Avrupa kıtasının ikinci büyük emperyalist gücü olan Fransa’da benzeri biçimde Türkiye’nin topraklarına karanlıklar coğrafyası adını vermişlerdir. Türkiye’nin jeopolitik konumu nedeniyle dile getirilen bu durum, tarihin ilk dönemlerinden bu yana gündemde yer alan bir bilimsel tespit ile açıklanabilecektir. Küreselleşme döneminin sona ermesi ile başlayan yeni dönemde ortaya çıkan neo-emperyalizm, harita üzerinde var olan büyük devletlerin uluslararası alandaki ağırlıklarını tanıyarak hareket ettiği aşamada ,artık eskisi gibi iki ya da tek kutuplu bir dünya değil ama çok kutuplu dünyanın ortaya çıkmasıyla birlikte büyük devletlere tanınan kutup olma hakkının devreye girerek desteklenmesiyle ve bu durumun ortaya çıkmasıyla birlikte çok kutuplu dünyanın oluşumu sürecinde, bütün dünya devletleriyle Türkiye’de devlet olarak böylesine bir rekabet düzeni içindeki yeni yerini almak ve gereğini yapmak durumundadır. Uluslararasındaki son durum çok kutupluluk çizgisinde gelişmeler gösterirken ve yer küre üzerinde yeni politikaların hazırlanması gerekirken, bu alanlarda yeterli hazırlıkların yapılmadığı dile getirilmiştir. Dünya ülkeleri bu durumlarda üzerlerine düşen sorumluluklar çerçevesinde hareket ederek ve yeni dünya düzeninin kesin bir kamu düzenine dönüşebilmesi için gerekli olan alt yapının gündeme getirilerek bir an önce tamamlanması gibi bir cevabının da bulunmasının gerekli olduğunun ve anlaşılmasının da araştırmalar açısından ağırlıklı bir görüntü vermesi ile birlikte dünya devletleri arasındaki zor durumların dikkate alınarak hareket edilmesi gerektiği, devletler ya da gezegenler arasındaki gidiş geliş ya da insani görüşmelerin daha önceden bilimsel tespitler aracılığı elde edilerek yapılacak  çalışmaların düzenlenmesi gerekmektedir.

Giderek ısınan bir siyasal konjonktür içinde Orta Doğu’da öne çıkmış olan silahlı çatışmalar ve savaş girişimleri deneyleri ele alındığı zaman, üç aydır devam etmekte olan savaş sırasında içinde bulunduğumuz bölgenin gerçekleri çizgisinde hareket edilmesi gerekmektedir. İnsanlık bir dönemden yeni döneme doğru geçiş yaşarken, insanlar yeryüzünde her açıdan ele alınan konumlarıyla katkı sağlamaktadırlar. Egemen güçler yeni bir dünya hegemonyası elde edebilmek için savaşları zaruri görerek bunlar üzerinden eski düzenlerin yıkıldıklarını ve bu gibi oluşumlar açısından savaşların eski düzenleri yıkarak yarar sağladıkları resmi görüşler içinde anlatılmaktadır. Dünya kıtaları üzerinde yerel, ya da kısmi alanlarda oldukları gibi insanlar her türlü saldırı ya da savunma girişimlerine de hazır olmak zorunda bırakılmaktadırlar. Terör örgütleri kamu düzenlerini bozarken var olan ülkelerin iç düzenleri ortadan kaldırılma gibi bir aşamaya doğru yönlendirilebilmektedirler. İç ve dış düzenler arasında uyum sarsılırsa, o zaman savaşlara giden yollar yeniden açılabileceği için böylesine düzen bozucu gelişmelere karşı dikkatli önlemler alınarak bozulmuş olan eski düzenlerin yerine yeni düzenlerin getirilmesi, kamu yararı açısından önem taşımaktadır. Büyük, küçük ve orta boy devletler arasındaki gelişmeler ya da ilişkiler dikkatli bir biçimde izlenerek bunları yeniden daha düzenli bir aşamaya getirilmeleri, istikrarlı ülkelerde olumlu sonuç verebilir ya da yeni bir düzenin kurulabilmesi açılarından yarar sağlayabilirler. Bugünkü dünyada, bütün bombaların gönderildiği hedefler arasında silah atışlı merkezler kullanıldığı için, bombaların ana hedeflerinde Türkiye devleti ve milleti ülkesiyle birlikte kesinlikle vardır. Büyük devletler küçük ve orta boy devletler üzerinde bölücü senaryolar denemeye kalktığı aşamada yeni savaşlar gündeme geldiği için, bir devletin ya da uluslararası örgütlerin çatıları altında örgütlü bir durum yaratılarak bunlara karşı direnilebilir ya da bu tür bir saldırıya karşı da bir başka silahlı savunma yapılanmasına geçilebilir. Türkiye bugünün koşulları altında savaş ve barış ortamları arasında gidip gelen bir merkezi ülkedir. Savaş ihtimalinin ortadan kalkabilmesi için güçlü bir barış senaryosunun kalıcı bir biçimde, Türk  ve dünya kamuoyuna  empoze edilmesi gerekmektedir. 

.....

Yazarın tüm yazıları için tıklayınız

.....

Anahtar Kelimeler:
Prof Dr Anıl Çeçen
Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.