150

Ümmet, uyan! Hâlâ uyumaya, sömürülmeye devam mı edeceksiniz?

Tevhidin gölgesinde sömürü ve şirk nasıl olur demeyin!

"Şeyh" denilen zatların büyük çoğunluğu, hayatta tek bir iş yapmamış, alın teriyle bir lokma ekmek kazanmamıştır. Hep başkalarının sırtından geçinmiş, en iyi sofralara oturmuş, en gösterişli evlerde yaşamış, malı-mülkü götürmüştür. “Zühd” ve “dünya malından el etek çekmek” adı altında toplumu kandırırken, gerçekte dünyevi hırsları en yüksek düzeyde yaşayan da yine onlardır. Tarihsel olarak, Osmanlı İmparatorluğu'nda tarikatlar, vakıf-tekke modeli aracılığıyla, devlet desteğiyle büyümüşlerdir. İşte o şeyhlerin postları, aile mirası gibi nesilden nesile aktarılmıştır. Örneğin, XVI. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman döneminde idam edilen bazı tarikat şeyhleri, şeriatı çiğneyerek mal biriktirme ve nüfuz kapma suçlarından yargılanmıştır. Bu, şeyhlerin "zühd" iddiasının altında yatan, ekonomik sömürünün erken bir örneğidir. Kur'an, bu tür ikiyüzlülüğü "Münafıklar, mallarını İsrailoğulları'nı saptırmak için harcarlar" (Bakara, 2/14) gibi ayetlerle kınar; zira şeyhlerin "zühd" söylemi, müritlerin emeğini sömürmek için bir maskedir.

Onların yüzüne bakan müritler, daha parlak, daha nurlu bir yüz görür. O yüzde Allah’ın tecellisini arar, bulduğunu zanneder. Tam bir cinnet hali… Halbuki Kur’ân, Allah’ın yeryüzünde ete kemiğe bürünmeyeceğini açıkça ilan eder: “O’nun benzeri hiçbir şey yoktur.” (Şûrâ 42/11). Buna rağmen, sıradan bir insanda ilahî zuhur arayanlar, aslında en büyük şirkin içine düşmüş olurlar. Çünkü Allah’ın sıfatlarını bir insana izafe etmek, Allah’ı mahlûka indirgemek demektir. Tasavvuf literatüründe, bu "tecelli" kavramı, İbn Arabi gibi düşünürlerin vahdet-i vücud felsefesiyle meşrulaştırılmış olsa da, Kur'an buna şiddetle karşı çıkar: "Allah, O’ndan başka ilâh yoktur; diridir, her şeyin varlığı O’na bağlıdır" (Bakara, 2/255). Tarihsel örneklerde, Emeviler döneminden beri tasavvuf, yönetici tağutların (zalim güçlerin) elinde bir araç haline gelmiş, şeyhleri rab edinme eğilimi Tevbe Suresi'nde eleştirilen haham-papaz kültüne benzetilmiştir: "Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Meryemoğlu Mesih’i rab edindiler" (Tevbe, 9/31). Bu şirk, müritlerin şeyhlerinde ilahi nur aramasıyla somutlaşır ve toplumun akılcı düşüncesini felç eder.

Zamanla müritlerinin havasına iyice giren “şeyh hazretleri” de kendini Allah’la özdeşleştirmeye başlar: “Söylediklerim Allah’tandır, yazdıklarım Allah’tandır, yaptıklarım Allah’tandır. Ben ve bana ses çıkarmayan Sultan, Allah’ın eli, kolu, gölgesiyiz.” İşin en ironik tarafı, böyle diyenler, kendilerini “müşriklikle mücadele eden muvahhidler” olarak lanse eder. Gerçekte ise bizzat müşrik bir yapı, sürüyü kandırarak “biz şirkle savaşıyoruz” yalanını yutturur. Bu özdeşleştirme, tasavvufun erken dönemlerinde Bâyezîd-i Bistâmî gibi figürlerde görülen "şathiyat" (aşırı ifadeler) ile başlar, ancak Osmanlı'da tarikat şeyhlerinin padişahlara kılıç kuşatması gibi ritüellerle siyasallaşmasıyla zirveye ulaşır. Örneğin, IV. Murad'a kılıç kuşatan Aziz Mahmud Hüdâyî, Celvetiyye tarikatını bu yolla güçlendirmiş, ancak bu, şeyhlerin ilahi otorite iddiasını pekiştirmiştir. Kur'an, bu ironiyi En'am Suresi'nde ifşa eder: "De ki: O müşriklere: 'Siz Allah’ı bırakıp şeytanlara mı tapıyorsunuz?'" (En'am, 6/121). Şeyhlerin "muvahhid" maskesi, asıl şirkin ta kendisidir.

Tasavvuf ve şeyh kültünün ekonomik sektöre dönüşmesi, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e uzanan bir süreçtir. Vakıf sistemleriyle tekkeler, müritlerden "himmet" adı altında bağış toplayarak ekonomik güç kazanmış, günümüzde ise holdinglere dönüşmüştür. Modern Türkiye'de, Nakşibendî-Hâlidî kolu gibi tarikatlar, vakıflar ve şirketler aracılığıyla milyarlarca liralık servet biriktirir. Örneğin, Menzil Cemaati, sağlık ve eğitim kurumlarıyla ekonomik bir imparatorluk kurmuş, müritlerin emeğini sömürerek büyümüştür. Bu, Ülgener'in "Zihniyet ve Din" eserinde ele aldığı gibi, tasavvufun kapitalist sömürüye evrilmesidir: Zühd vaadiyle toplanan paralar, şeyh ailelerinin lüksüne akar. Kur'an, bu sömürüyü "Yetimleri mallarını haksız yere yiyenler" (Nisa, 4/10) diye lanetler. Menzil'de ise 2023'te lider Abdulbaki Erol'un ölümü sonrası oğulları arasında halife savaşları patlak vermiş, servet ve mülk paylaşımı için kendi aralarında şer'i mahkeme bile kurulmuş, ancak gerilim taşlı sopalı kavgalarla derinleşmiştir.

Toplumun sömürülmesi, şeyh kültünün en vahim sonucudur. Müritler, şeyhlerine malvarlıklarını teslim eder, ailelerini terk eder; karşılığında "manevi kurtuluş" vaadi alır. Tarihsel olarak, Babailer İsyanı gibi olaylar, bu sömürünün toplumsal patlamalara yol açtığını gösterir. Günümüzde ise, tarikat yurtlarında çocuklar istismar edilir, kadınlar baskı altında tutulur. İsmailağa ve Uşşakî gibi tarikatlarda ortaya çıkan cinsel skandallar, müritlerin "teslimiyet" adı altında sömürülmesini gözler önüne serer. Örneğin, Uşşakî şeyhi Eyüp Fatih Şağban (Fatih Nurullah), 2020'de bir müridinin 12 yaşındaki kızına istismardan tutuklanmış, 10 yıl 5 ay hapis cezası almış; 2022'de ise başka bir çocuğa istismardan yeni dava açılmıştır.

.Bu eylem anlayış Kur'an'ın "Kullarım arasında en çok seveceğim, ilim sahipleridir" (Fatır, 35/28) emrine aykırıdır; zira şeyhler, cehaleti sömürür.

İnternet çağında maskelerin düşmesi, şeyh kültünün sonunu hızlandırıyor zannedilmesin! Zira uyuya kararlı olanların sayısı uyananlardan fazla gibi. Allahtan ki, bunların ipini Sosyal medya, skandalları anında yayıyor: Uşşakî şeyhi Şağban'ın istismarı, WhatsApp gruplarından sızan Menzil kavgaları gibi olaylar, tarikatların iç çamaşırlarını ortaya döküyor. 2020'de Fatih Nurullah'ın tutuklanması, 2023'te Menzil'deki halife savaşları, internet sayesinde gizlenemiyor.

Bu çağda, Kur'an'ın "Hakkı batılla örtmeyin" (Bakara, 42) uyarısı, dijital şeffaflıkla hayat buluyor. Artık müritler, şeyhlerinin lüks villalarını ve offshore hesaplarını görebiliyor.

Sonuç

Şeyh kültü, İslam'ın tevhid ruhunu şirkle kirleten, ekonomik sömürüye dayalı bir sapmadır. Tarihsel kökenleri Emevîler'e, zirvesi Osmanlı'ya uzansa da, Kur'an'ın net uyarıları –"Allah ile arasına aracı koymayın" (Zümre 3) bu yapıyı reddeder. Modern Türkiye'de tarikatlar, holdinglere dönüşerek toplumun sırtından geçinmeye devam etse de, internet çağının şeffaflığı maskeleri düşürüyor. Gerçek kurtuluş, bireysel Kur'an okumada ve akılcı inançtadır. Tarikatların önçelikle devlet eli ile şeffaflaştırıp bilgi düzeyi ve ekonomik yapısı kıskaç altına alınmalı. kapatmak asla sorunu çözmez. Yer altına iner inlerde sömürü düzenini yeniden kurarlar.

Tevhidin yeniden inşası için ilk adım Rivayetlerin dindeki baskısına son verilip bilgi amaçlı kullanılması. Geçmiş kültürün kültür düzeyinde kalması, gençliğin fıtratının hurafelerle kirlenmeden ahlakın ve tevhit inancının verilmesi.

Aksi takdirde, şeyhlerin/fetölerin gölgesinde bir ümmet, karanlıkta sürünmeye özgürlüğünü kaybetmeye mahkumdur.

UYAN EY ÜMMET, ÖZÜNE ÖZGÜRLÜĞÜNE TEVHİT İNANCINA SAHİP ÇIK!..

Selam ve sevgilerimle..

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Celal Ova 3 ay önce

Eyvallah hüseyin kardeşim emeğine yüreğine sağlık.
İyide üstad, günümüzde insanlarımızı sömüren yalnız dinciler gibi işlemişsin konuyu. Çağdaş yobazların sömürüsü farklımı! Mücadelede demgeyi bozarsak sonumuzun emevi zalimine karşı abbasi zalimini destekleyen ve böylece kendi ölüm fermanını imzalamış olan yiğit imam ebû-hanifenin sonu gibi olması büyük olasılıktır. Biz tek, onlar hepsi. Ve topuna karşı olmalı mücadelemizki elif gibi dik olursak Allah'ın yardımını merhametini umabilelim..

Avatar
Tülay 3 ay önce

İyi bir yazı ancak, bu "şirk" düzenini yasaklayan Mustafa Kemal Atatürk'ten bahsetmemeniz büyük eksiklik. Atatürk şirk yuvası tekke ve zaviyelere savaş açmıştı. Vefatının hemen ardından işbaşına gelen iktidarların ilk yaptığı bu zihniyeti, gizlendikleri merdiven altlarından gün yüzüne çıkarmak olmuştur. Bugün yaşananların asıl nedeni Atatürk'ün işaret ettiği bilimden uzaklaşmaktır. Kaleminize sağlık.

Avatar
Tatar solmaz 3 ay önce

Allah razı olsun hocam bu değerli bilgileri bizimle paylaştığınız için

Avatar
Mehmet 3 ay önce

Ağzına yüreğine sağlık hocam sizin gibi gerçekleri yazacak cesur insanlara ihtiyacımız var Allah razı olsun

Avatar
İsmail 3 hafta önce

1938'den bu güne baktığımızda "Din elden gidiyor" palavrası ve "Atatürk elden gidiyor" palavrası her iki tarafta aynı düşüncede İngiliz ve uşaklarına hizmet ve kendilerini ve 7 sülalesini TC'ni sömürmek ve ülkeyi ırak ve Suriye gibi yabancılara teslim etmektir. Atatürk'ten hemen sonra iktidar olanlar, günümüz dahil, hepsi ABD'nin yavuz kölesi olmuşlardır. Gerçek liderler halkının haklarını korur. Bizim siyasetçiler gibi pazarlamaz. Bizim halk "altta kalanın canı çıksın" diye makam ve mevki peşinde.. Bu ülkenin batması kaçınılmaz sayın hocam..

150